16 Ocak 2015 Cuma

Karayalçın, Gezi ve Kentsel Dönüşüm

Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Samsun Milletvekilliği, Türkiye Kent Kooperatifler Birliği Genel Başkanlığı yapan Murat Karayalçın, Aralık 2014'te CHP İstanbul İl Başkanlığı'na getirildi. Kimilerinde tenzil-i rütbe olarak değerlendirilen bu görevlendirmenin doğru ama çok geç alınmış bir karar olduğunu düşünüyorum. Görevi teslim aldığında basına verdiği demeçlerde İstanbul'a dair iki konu öne çıkıyor. Kentsel Dönüşüm ve Gezi İsyanı. 

1981-1991 arası Kent-Koop başkanlığını yürütmüş, 1989-1993 arası Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki kent-konut projeleri olarak Batıkent Projesi ve Dikmen Vadisi dönüşüm projelerinde katılımcı bir modeli benimsemiş olan Karayalçın'ın deneyimleri önemli ama İstanbul için çok geç.1980'lerin kooperatifler aracılığı ve yerel yönetimlerin de desteğiyle gerçekleştirilen konut projeleri ile günümüzde özellikle İstanbul'da yaşanan kentsel dönüşüm aynı kefeye konulamasa da alternatif oluşturmak için geçmiş deneyimler değerlendirilebilir. 

Aşağıdaki demecine bakılırsa Karayalçın'ın Gezi'nin mesajını iyi değerlendirmiş olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan Gezi'nin taleplerinin siyasi parti programında dillendirilmesinin ne CHP ne de başka bir siyasal parti için kolayca oya tahvil edilemeyeceğini görmek gerekir. Ayrıca Birleşik Haziran Hareketi ve HDP de seçimlere giderken hem taleplere hem de Gezi direnişinde bulunan farklı kesimden aktörlere ilgi gösteriyor, aday listelerinde yer vermeye çalışıyor. 

İl başkanı olarak Gezi’nin verdiği mesajı aldınız mı?

Gezi, kent yönetimine katılım talebidir. Yaşam alanıma katılımım, görüşüm, rızam olmadan müdahale edemezsin mesajıdır. Bu mesaj dünyanın bütün “asi” kentlerinde yükselen bir mesaj. Bu, katılım talebinin patlamasıdır. Asi kentler, asi meydanlar var.  Artık talepler dünyanın ünlü kentlerinden, meydanlarından yükseliyor. Artık meydan adlarını öğrendik dünyanın, onlar da Gezi’yi öğrendiler. Gezi gibi asi meydanlardan kent muhalefeti yükseliyor. Bu, Türkiye solu için de, dünya solu için de geçerli. Artık kent odaklı bir bakış açısını geliştirmek zorundayız. Bunun özünde de katılım talebi var. Bunu Gezi’de, HES’lerde, Soma’da görüyoruz. Müthiş bir mekân duyarlılığı var. Bu, yeni bir gelişme, partilerin bunu görmesi, kucaklaması lazım. Bu mesajın yükseldiği yerde il başkanı olarak bana düşen görev de; bu sesi dinlemek, bu sesi partime, partimin seçim programına, İstanbul 2015’e taşımak. Bu sesi biliyorum, tanıyorum, bu sese hak da veriyorum, 2015 programına taşıma kararlılığındayım.

Karayalçın keşke kent yönetimine dair uzmanlığı ve belediye başkanlığı deneyimi için bu göreve layık görülseydi. CHP il yönetimi için yarışan farklı kliklere eşit uzaklıkta olduğu ve kimsenin yüksek sesle itiraz edemeyeceği bir isim olduğu için atandı.

Karayalçın'ın demeçlerini okurken aklıma 1973 yılında %63 oy oranıyla İstanbul belediye başkanı seçilmiş olan Ahmet İsvan'ın dönemin CHP genel başkanı Bülent Ecevit'i bütün gayretlerine karşın sorumluluğu altındaki belediyeler konusuyla ve İstanbul Belediyesi'yle hiç ilgilendiremediğini anlattığı satırlar aklıma geldi.  


"CHPli'ler 1973 seçimiyle halkın bize gümüş tepsi içinde sunmuş olduğu büyük belediyeleri o günkü dar sınırlarından ve hükümetin vesayetinden kurtarıp, demokratik, güçlü, gerçek yerel yönetim birimleri kimliğine kavuşturabilseydik, belediyeler eliyle etkin bir sosyal demokrat yönetimin sağlayacağı nimetleri halkımıza sunabilirdik. Bunu yapabilseydik, inanıyorum ki hem İstanbul'un yağmalanması ve düzensiz gelişmesi durdurulabilir hem de ülkemizde demokrasinin kaderi değişirdi."

40 yıl geçmesine ve yerel yönetimlerdeki deneyimlerine rağmen sosyal demokratlar kentleri yeterince analiz etmiş gözükmüyor. 

Kaynaklar: 
İsvan A. (2011) Başkent Gölgesinde İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
Karayalçın M. (2009) Konut Bunalımı, Kent Rantları ve Proje Muhafızları, Boyut Yayıncılık



22 Aralık 2014 Pazartesi

28 Aralık'ta doğayı, emeği, İstanbul’u ve Marmara’yı savunuyoruz!


28 Aralık Kadıköy mitinginin çağrı metni:
Zeytinini, suyunu, kıyısını, korusunu koruyanlar…
Ormanına, bostanına, tarım alanlarına sahip çıkanlar…
Şehirleri, garları, parkları, mahalleleri, evleri, meydanları için direnenler…
Yerin yedi kat altında da üstünde de çalışırken hayat mücadelesi verenler…
Bir aradayız! Bir arada doğayı, emeği, İstanbul’u ve Marmara’yı savunuyoruz!
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e uzanan bu kısrak başının tek nefes borusu benim! Sarışın bir denizle kara bir denizin kavuşmasından oldum. Kadim ve ışıklı Istrancaların, bol pınarlı vahşi hayvanlar anası İda’nın gölgesinde, toprağın ve nehirlerin bir badem ağacına can verdiği yerde, bereket ananın oğlu temmuz olarak doğdum. Zalimler beni her katlettiğinde, damarlarımdan süt aktı ve bağlandığım ağaç, kara zeytin taneleri verdi…
Şimdi, bir şafak vakti Yırca’da öldürülen 6 bin zeytin ağacı; yaşam alanlarından kovulan hayvanlar; kimyasal atıklarla zehirlenen Ergene; yok edilen Dilovası; suyu kurutulan Sapanca; sürgün edilen Sulukule; kuzey ormanlarında kesilen yüz binlerce ağaç; yerin yedi kat altındaki maden ocağında, göğün yedi kat üstündeki şantiyede karın tokluğuna öldürülen işçiler; boğazlanan şehirler, yıkılan okullar, halkına kapatılan meydanlar aşkına seni çağırıyorum. Marmara halkı, İstanbul halkı yaşamın ve umudun sesini yeniden duy!
Burası Marmara, kucaklaşmanın, buluşmanın anayurdu… Seni Edirne’den İzmit’e, Çanakkale’den Bursa’ya, İğneada’dan Sapanca’ya, Okmeydanı’ndan Gebze’ye, Taksim’den Sefaköy’e doğayı, emeği, mahalleni ve şehirlerini savunmak için, büyük ve bereketli bir nehir gibi akarak 28 Aralık’ta İstanbul’da, Kadıköy Meydanı’nda buluşmaya çağırıyorum:
Seni, sonsuz bir kuruntuyla yaşam alanlarımıza kaçak saraylar dikenlere, halkı kendi meydanlarında yasaklı ilan edenlere karşı, Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinin üstüne düşen güneşi ve telaşı savunmaya çağırıyorum…
Seni, bilcümle canlılara, yoksullara, çocuklara zorbalık edenlere karşı ürkek karacanın, su içen karıncanın, misafir leyleğin, pullu balığın, gülümseyen fokların, boğulan domuzların, mağrur kartalın, çocukların ve longozun yaşam hakkını savunmaya çağırıyorum…
Seni, deprem toplanma alanlarımıza paranın tapınaklarını dikenlere, mezarlıklarımızı, adalarımızı, parklarımızı, korularımızı imara açanlara, kimyasallarla, gdo’lu tohumlarla, toprağımızı zehirleyip, suyumuzu kurutanlara karşı Ergene’yi, Çorlu’yu, Sapanca’yı; Trakya’nın, Balıkesir’in, Kandıra’nın tarım alanlarını; ayçiçeğini, zeytini ve pirinci; Çanakkale’nin Trakya’nın dağlarını, adaları savunmaya çağırıyorum…
Seni her yeri kaplayan organize sanayi bölgelerine, termik ve nükleer santrallere, siyanürlü altına, taş ve maden ocaklarına karşı Yırca’nın inadıyla, Validebağ’ın direnciyle, Torunlar’ın öfkesiyle, İğneada’nın sabrıyla korunu, bostanını, ormanını, suyunu savunmaya çağırıyorum. Seni İstanbul’daki birinci köprüden Çanakkale’deki dördüncü köprüye, AVM’lerden kentlerin içindeki termik santrallere, atom bombası gücündeki amonyak tanklarından, organize kimya sanayilerine uzanan büyük doğal ve kentsel yıkımı durduracak büyük bir yaşam hakkı mücadelesinin kardeşliğine çağırıyorum. Seni engelli çocukları okulsuz bırakanlara; okulları yıkanlara; dini yağmaya kalkan yapanlara; hastaneleri kapatanlara; riskli alan ilan ettikleri mahallelerin yanı başına rant sarayları, cinayet alanları, dev şantiyeler dikenlere karşı okuluna, hastanene, mahallene sahip çıkmaya çağırıyorum.
Unutma: Barbarlık hepimizin kapısına dayandı! Barbarlık her yerde doğanın ve emeğin yaşam hakkını ihlal ediyor! Unutma: Bu sefer tek esaslı gerçek: Ya hep beraber ya hiç birimiz!
İstanbul finans kenti, emlak cenneti, sermayenin oyun parkı olsun diye Trakya ve Anadolu’daki zengin tarım topraklarımız, birinci sınıf içme suyumuzu yağmalayan güvencesiz deri, boya, tekstil, metal, kimya fabrikalarınca, gdo’lu tohumlarca zehirleniyor. Milletin anasını ağlatan şirketler zengin olsun diye İstanbul’un suyunu kurutan mega projeler, termik santraller; hes’ler hepimizi susuzluğa mahkum ediyor. Çarpık sanayileşmenin büyük çöplüğü Marmara, şimdi yeni kent ve doğa yağmacılarınca ikinci kez büyük bir yıkıma sürükleniyor. İstanbul bir avuç şirketin çıkarlarına, Marmara İstanbul’a feda ediliyor. Ve kanserden öldüğümüz şehirler, iş cinayetlerinde katledildiğimiz madenler ve şantiyeler çitlenen topraklarımızdan, meralarımızdan, yaşam alanlarımızdan, mahallelerimizden hep birlikte sürgün edilmemiz sayesinde böyle hızla ve kibirle yükseliyor.
Unutma: Validebağ korusundan Yırca’ya; Kuzey Ormanları’dan Bozcaada’ya; Bursa’dan Okmeydanı’na ormanları, vadileri, okulları, hastaneleri, mahalleleri ve meydanlarıyla İstanbul ve tüm Marmara artık hepimizin ortak savunma alanı. Savunmamızın tek meşruluk kaynağı, doğayı ve şehirlerimizi koruma hakkımız ve büyüyen dayanışmamız. İşlemeyen hukuk, şantiye polisleri, biber gazları, makul şüpheler, özel güvenlikçiler, çeteler, medyalar ve kalkınma yalanları sadece bir avuç yağmacı şirketin iktidarını savunuyor.
Büyüme diye parayı ve paranın iktidarını savunanlara karşı; İstanbul’u ve Marmara’yı savunuyoruz. Kalkınma diye beş kuruş değer vermeden tükettikleri emeği, doğayı, insanı, yaşamı hoyratça savuranlara karşı; bir orman gibi eşit ve adilce paylaşmayı; bir ağaç gibi özgürce üreterek yaşamayı savunuyoruz. Köylüyü toprağından, yoksulu mahallesinden sürüp, doğayı katleden OGB’lerde, madenlerde, şantiyelerde insan kanından kar edenlere karşı; doğanın, emeğin, suyun, toprağın ve şehirlerin hakkını savunmak için ayağa kalkıyoruz.
Seni, İstanbul’u, Marmara’yı, yaşamı savunarak umudumuzu büyütmeye çağırıyoruz!
Seni yaşamı ağaç ağaç , ev ev, meydan meydan ve topyekun savunmaya çağırıyoruz!
Seni yurttaşlarının en temel hakları en yüksek yasa olan; kalkınma derken eşitliği ve adilce bölüşmeyi anlayan yeni bir yurttaşlık hukukunu; “güzel bir ülkeyi ve insanca bir mahalleyi”; yaşamı savunarak hep birlikte inşa etmeye çağırıyoruz.
Ben Marmara: Toprağın ve nehirlerin bir badem ağacına can verdiği yerde, bereket ananın oğlu temmuz adıyla doğan: kucaklaşmanın, buluşmanın anayurdu. Zalimler beni her katlettiğinde, damarlarımdan süt aktı ve bağlandığım ağaç, kara zeytin taneleri verdi…
Seni, el ele verip, katledilen yaşamı; kırılan umudu, kökünden sökülen erik ağacını hep birlikte yeşertmeye; çiçekli hazirandan bereketli bir temmuz yaratmaya çağırıyorum.
Marmara ve İstanbul’u doğa düşmanı yağma projelerine karşı savunmak için, 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
Evimizi, bahçemizi, mahallemizi, korumuzu ve ormanları savunmak için, 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
Yaşam hakkı verilmeyen hayvanları savunmak için 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
Okuluma, kamusal sağlık ve ulaşım hakkıma, hastaneme, Haydarpaşa Garı’ma, Taksim Meydanı’ma dokunma demek için 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
“Ya hepimiz engelliyiz, ya hiçbirimiz” demek için 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
İğneada’yı, Istrancaları, Çanakkale’yi, Körfez’i, Sakarya’yı, Sapanca’yı, Bursa’yı, İstanbul’u savunmak için 28 Aralık’ta Kadıköy’de bir aradayız.
Bir aradayız; bir arada doğayı, kenti, emeği, Marmara’yı, İstanbul’u, yaşamı savunuyoruz.

20 Kasım 2014 Perşembe

Kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor

TEMA Vakfı her yıl düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyonla mücadelenin, ağaçlandırmanın ve doğal varlıkları korumanın öneminin altını çiziyor. Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. TEMA Vakfı Erozyonla Mücadele Haftası’nın 2014 yılı temasını “Su ve Kuraklık” olarak belirledi ve tüm Türkiye'de temsilci ve gönüllü sorumlularının katılımıyla hafta boyunca düzenlenen Toprağa Saygı Yürüyüşleri'nde kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmeyi hedefliyor.

TEMA Vakfı 17-23 Kasım tarihleri arasında düzenlediği Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleriyle erozyon, su ve kuraklık konusuna dikkat çekiyor. Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında tüm Türkiye'de TEMA Vakfı temsilcileri ve gönüllü sorumluları tarafından gerçekleştirilen Toprağa Saygı Yürüyüşleri ile doğal varlıkların korunması için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. TEMA Vakfı, su varlıklarının korunması, kuraklık ve erozyonla mücadele edilmesinin devlet politikalarında mutlaka yer alması gerektiğini vurguluyor.

Erozyonla Mücadele Haftası'na ilişkin konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, çöl gibi aşırı kurak bölgeler dâhil edilmediğinde, Dünya'daki kara parçalarının yüzde 40'ının kurak alanlardan oluştuğunu belirtti. Kuraklığın dünyada 4 milyar hektardan fazla alanı ve 1,4 milyar insanın hayatını tehdit eder hale geldiğini aktaran Ataç, Dünya'da erozyon sebebiyle 110 ülkenin çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ifade etti. Aynı alanda iklim değişikliğine bağlı kuraklık, çölleşme ve ani hava olayları ile birlikte şiddetli erozyon görülmeye başladığını söyleyen Ataç, Türkiye tarım alanlarının yüzde 59’unun erozyon alanı olması göz önünde bulundurulduğunda, tehdidin çok tehlikeli boyutlara gelebileceğinin altını çizdi.
 
Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında 19 Kasım Çarşamba Günü TEMA Vakfı temsilcileri Sapanca Gölü'nü ziyaret ederek incelemeler yaptı. TEMA Vakfı ekibi Sapanca Gölü ve çevresinde bulunan toprakları erozyon, su ve kuraklık çerçevesinde inceleyerek değerlendirmelerde bulundu. Sürdürülebilir bir yaşam için su varlıklarının gözetilmesi, erozyon ve kuraklıkla mücadele edilmesinin önemi vurgulandı.
Konuyla ilgili bilgiler veren TEMA Vakfı Sakarya İl Temsilcisi Mahnaz Gümrükçüoğlu, Mayıs 2013 tarihinden itibaren Sapanca Gölü su seviyesinin inişe geçtiğine dikkat çekti. Sapanca Gölü’nden çekilen su miktarının yanı sıra havzadaki dereleri besleyen yer altı suyunun kontrol edilmesi ve korunması gerektiğini söyledi. Gümrükçüoğlu, entegre havza yönetiminin önemine dikkat çekerek, Sapanca Havzası’nı besleyen derelere akım gözlem istasyonları ile bölgeye meteorolojik istasyonlar kurulması gerektiğini dile getirdi. Gümrükçüoğlu, iklim değişikliğine bağlı kuraklıklarda artış beklendiğini, bu nedenle Türkiye’nin doğal varlıklarının bütüncül ekosistem yaklaşımıyla korunması gerektiğini söyledi.


Erozyon, su ve kuraklık
  • Erozyon, arazi yüzeyinin koruyucu bitki örtüsünden yoksun bulunduğu bölgelerde sıklıkla görülüyor. Erozyona en hassas araziler, bitki örtüsünden en yoksun alanlar olan tarım arazileridir. Dünyada tarım arazilerinin yıllık ortalama 24 milyar tonu, erozyon sebebi ile yok oluyor.

  • Tarım alanlarımızın yüzde 59'unda, meralarımızın yüzde 64'ünde ve orman varlığımızın yüzde 54'ünde erozyon yaşanıyor. En yaygın ve etkili erozyon türü olan su erozyonuna Türkiye topraklarının yüzde 90'ı maruz kalıyor.

  • Toprak ekosisteminin en hayati kısmı, toprağın üst kısmıdır. Çünkü bitki beslenmesinde büyük önemi olan organik maddenin biriktiği, ayrıştığı ve su ile birlikte bitkinin köklerine ulaştığı yer burası.

  • Türkiye her yıl ortalama 1mm, 10 yılda 1 cm toprak kaybediyor. 1 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması için en az 300 ile 1000 yıl arasında bir süre gerekiyor.

  • Dünyada kuraklık 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,4 milyar insanın hayatını tehdit ediyor. Türkiye, tatlı suyunun yüzde 70'ini tarımsal üretimde kullanıyor. Bu suyun yüzde 80'ini tasarruflu olmayan vahşi sulama sistemleri ile tüketiyor. Yüksek oranda su kullanımı nedeniyle topraklarımız tuzlanıyor ve su varlıklarımız hızla azalıyor.

  • Su varlıklarının sürdürülebilir olmayan kullanımı ve iklim değişikliği gibi insan faaliyetinden kaynaklı etkiler hem kuraklığın sıklığını ve şiddetini artırıyor hem de yağış rejimlerini değiştirerek ani yağışların artmasına neden oluyor. Kuraklık, toprağın yani toprak içindeki yaşamsal döngünün bozulmasına neden oluyor. Bozulan toprak, erozyona karşı daha hassas hale geliyor. Ani yağışlar ise, toprağın su erozyonu ile akıp gitmesine neden oluyor. Bitki örtüsünün zayıf olduğu alanlarda ise daha fazla su erozyonu yaşanıyor.


Türkiye Çöl Olmasın!                                                                                                                      TEMA Vakfı


19 Kasım 2014 Çarşamba

Yerel Yönetimler ve Yurttaş Katılımı


31 Ekim 2014 Cuma

Avrupa Yeşilleri 7-9 Kasım'da İstanbul'da

Avrupa Yeşiller Partisi 21. Konsey Toplantısı, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nin ev sahipliğinde İstanbul'da gerçekleşiyor.

Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyada öngörüsüz kalkınma politikaları ile büyüyen bir kriz ile karşı karşıyayız. Gelir adaletsizliği, işsizlik, işçi ölümleri, kentsel dönüşümün yarattığı yoksulluk ve barınma hakkından mahrum bırakılma, kırsalda ve kentte doğaya yapılan müdahalelerin getirdiği ekolojik ve toplumsal yıkım bu krizin sonuçları olarak karşımızda durmakta.

Dayatılan tüketim ve kalkınma politikalarına, adaletsizlik, eşitsizlik ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı Haziran 2013 Gezi direnişinde, bir ağacın etrafında binlerce insan, yerinden ve katılımcı demokrasi, kent ve doğa hakları, özgürlükler için yürüttükleri mücadele ile umudun kapısını araladı. Ancak bir sene içinde bu krizin karanlık yüzünü 301 işçinin hayatını kaybettiği Soma kömür madeninde yaşanan facia ile gördük.

Diğer yandan, Ortadoğu'nun kadim haklarının hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesi vahşi bir savaş ile boğulmaya çalışılıyor, binlerce insan katlediliyor, kadınlar ve çocuklar şiddet yumağının içinde çırpınıyor, milyonlarcası yerinden ediliyor, kültür ve doğa silahlarla yıkılıp, yerine halkların acısı üzerine bir şiddet uygarlığı inşa edilmeye çalışılıyor. Kobane'de süren direniş, halkların kardeşliğini ve bir arada yaşamı özgür, eşit ve demokratik bir zeminde kurmak için sürüyor.

Öte yandan derinleşen toplumsal, ekonomik, ekolojik kriz karşısında ise emekten, doğadan, barıştan ve insan haklarından yana bir alternatif arayışı halkların sesi ile Avrupa'da, Ortadoğu’da ve Türkiye'de filizleniyor.

Avrupa Yeşilleri de bütün bu konuları değerlendirmek üzere İstanbul'da bir araya geliyor. Avrupa'da, Ortadoğu'da ve Türkiye'de yaşanan gelişmelere özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve ekolojist bir çerçeveden alternatif cevaplar üretmek üzere 7-9 Kasım tarihlerinde buluşuyoruz. Enerji politikalarından Ortadoğu'da yaşananlara, Türkiye-AB ilişkilerinden mülteci sorununa, ekoloji mücadelelerinden COP21 zirvesine giderken iklim değişikliği tehdidine, LGBTİ politikalarından emek alanına dair bir çok tartışmanın yer alacağı toplantılarda sizleri de aramızda görmek isteriz.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüleri
Sevil Turan - Naci Sönmez

Ayrıntılı bilgi için lütfen tıklayınız.

Kayıt için lütfen tıklayınız

Not: Basın mensuplarının da kayıt yaptırmaları gerekmektedir.

Sorularınızı: ysgp@gelecegiyesertiyorum.org adresine iletebilirsiniz.

Program

7 KASIM 2014, CUMA
10:00 – 13:00 Konferans:
Jeopolitik, Güvenlik ve Enerji Dönüşümü: Yeşil reçeteler hala günümüzün tehditlerine cevap
verebiliyor mu?
Yeşiller / EFA (Özgür Avrupa Birliği)
13:00 – 14:00 Ortak Basın Toplantısı
YSGP, Küresel Yeşiller ve Avrupa Yeşilleri
13:00 – 14:00 Öğle Arası
14:00 – 16:00 Paralel Oturumlar
* Yerinden edilenler ve bölgedeki göçmenler
* Küresel Yeşiller Ağı toplantısı
* Avrupa’da gençlik ve genç işsizliği
* COP21 – İklim Değişikliği ortak kampanya planı
* Yerel Yöneticiler Ağı
16:00 – 16:30 Kahve Arası
16:30 – 16:45 Açılış ve Hoşgeldiniz
Monica Frassoni, Avrupa Yeşiller Partisi eşbakanı
Sevil Turan, Yesiller ve Sol Gelecek Partisi eşsözcüsü
16:45 – 17:00 Açılış Konuşması
Cem Özdemir, Birlik90/ Yeşiller eşbaşkanı
17:00 – 19:00 Açılış Oturumu : “Avrupa’nın Geleceği ve Türkiye’nin Rolü”
19:00 – 21:00 Paralel Oturumlar
* Popülizme Yeşil Cevaplar
* Balkan Ağı Toplantısı
* Cinsiyet Ağı Toplantısı
* Avrupa Deneyimli Yeşiller Ağı toplantısı: Sosyal medyada başarılı bir kampanya nasıl başlatılır?
* Suriyeli göçmen dernekleriyle toplantı (Milletvekilleri Ska Keller ve Monica Frassoni ile)
8 KASIM 2014,CUMARTESİ
11:00 – 11:15 Konuşma:
Naci Sönmez, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş sözcüsü
Selahattin Demirtaş, HDP Eşbaşkanı
11:15 – 12:00 Türkiye Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Üyeleriyle Toplantı
12:00 – 12:15 Kahve Arası
13:00 – 13:15 Açılış Konuşması
Reinhard Bütikofer, Avrupa Yeşiller Partisi Eşbaşkanı
13:15 – 13:30 Açılış Konuşması
Philippe Lamberts, AP Yeşiller / EFA (Özgür Avrupa Birliği) Grubu Eşbaşkanı
13:30 – 14:45 Öğle Arası
14:45 – 16:45 Paralel Ana Oturum:
* Ukrayna’daki Durum
* Ekoloji Hareketleri ve Yeşil Siyaset
16:45 – 17:00 Kahve Arası
17:00 – 19:00 Ana Oturum: Ortadoğu’daki Gelişmeler
19:00 – 21:00 Paralel Toplantılar
* Kampanyacıların Atölyesi: “Gelecekteki Ortak Kampanyalar”
* Avrupa Genç Yeşiller Federasyonu
* Somon Yetiştiriciliği ve kültür balıkçılığı
* Yeşil Avrupa Vakfı: Yeni Medya ve Dijital direniş teknikleri
* Türkiye’de LGBTİ (AP milletvekilleri Terry Reintke ve Ulrike Lunacek’le ziyaret)
* Sendikalarla Emek Hakları üzerine toplantı (Milletvekili Ska Keller’la)
* Komşuluk Politikası ve Doğu İşbirliği
9 KASIM 2014, PAZAR
10:00 – 17:00 Heinrich Böll Stiftung ve Yeşil Düşünce Derneği
Türkiye 5. Yeşil Ekonomi Konferansı
Avrupa’da Kaya Gazı Yer: Intercontinental Hotel
Detaylı bilgi için: http://tr.boell.org/tr

13:00 - 21. Avrupa Yeşiller Konseyi Kapanışı

28 Ekim 2014 Salı

Validebağ Direniyor

Validebağ’dan ve İstanbul’un dört bir yanından gelen yaşam savunucuları günlerdir ısrarla ve inatla koruyu ve yaşam alanlarını savunmak için direniyor.

İktidar ve sermaye bloğu ve yerel yandaşları Atatürk Orman Çiftliği’nden, 3. Köprü, 3. Havalimanı ve sayısız diğer projeden çok iyi bildiğimiz hukuk tanımaz, doğa ve demokrasi düşmanı tutumunu Validebağ’da da sürdürüyor. İstanbul’u bir yağma alanı, yurttaşları kul olarak gören yağmacı zihniyet başkanıyla, belediye başkanıyla, yandaş medyası, inşaat bekçiliğine soyunan kolluk kuvvetleri ve yeni güvenlik uygulamalarıyla Validebağ direnişini siyasi hedefi haline getiriyor.

Soma’da, Torunlar’da, Karaman’da rant uğruna doğaya ve insanlara kıyanlar, Validebağ’da demokratik haklarını kullanan yurttaşlara acımasızca saldırıyor. Validebağ’ın girişindeki bin metrekarelik direniş alanı koruyu, yaşamı ve demokratik haklarını savunanlarla yaşama, halka ve demokratik haklara şiddet araçları ve yalanlarla saldıranlar arasında bir mücadele alanına dönüşüyor.

Validebağ ve yaşam savunucuları olarak tüm hukuksuzluklara, saldırılara ve yalanlara rağmen dayanışmayı ve direnişi büyütmekte; en temel haklarımız olan doğayı savunma ve demokratik gösteri haklarımızı kullanmakta kararlıyız. Çünkü direniş çadırlarının kurulduğu alanı savunmak demek bir bütün olarak Validebağ korusunu, Üsküdar’ı ve İstanbul’u savunmak demek. Çünkü direnişi ve dayanışmayı büyüttüğümüz alanı savunmak demek doğayı, yaşamı ve demokratik haklarımızı savunmak demek.

Validebağ direnişine imzalarıyla destek veren tüm yaşam savunucularını, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, sanatçıları, aydınları, avukatları, hekimleri, meslek insanlarını, forumları ve yerel dayanışmaları 29 Ekim Çarşamba gün boyunca ve saat 18.00’da, imzalarının hakkını veren en kitlesel biçimde ve yüksek bir temsil düzeyiyle Validebağ nöbetine katılarak ortak direnişimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.


VALİDEBAĞ DİRENİŞİ İMZACILARI (Güncellendi)
İstanbul Kent Savunması
Kuzey Ormanları Savunması

Abbasağa Forumu
Acıbadem Dayanışması
Acıbadem Koşuyolu Dayanışması
Adalar Savunması 
Adalet İçin Hukukçular
Ahmet Sani Gezici Lisesi Velileri
Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER)
Anti-Kapitalist Müslümanlar
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi
Avcılar Gezi Dayanışması
Bakırköy Halk Meclisi Forumu
Bakırtepe Çevre Platformu
Beylikdüzü Dayanışması
Bisikletli Ulaşım Platformu
Caferağa Dayanışması
Cevizli Tekel Dayanışması
Çağdaş Avukatlar Grubu
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi
Devrimci Hareket
DİSK-Banksen
Eğitim-Sen 2 Nolu Şube 
Emek Bizim İstanbul Bizim
Emekçi Hareket Partisi
Emekliler Dayanışma Sendikası
Engelli Hakları Forumu
Etiler Forum
Ergene İnisiyatifi
Ezilenlerin Sosyalist Partisi
Fikir Kulüpleri Federasyonu 
Fotoğraf Sanatçısı Murat Germen
Gezi Partisi 
Gezi Revir
Göztepe Dayanışması
Halkevleri
Halkın Türkiye Komünist Partisi
Haydarpaşa Dayanışması 
HDP İstanbul İl Örgütü
HDP-HDK Kadıköy Gençlik Meclisi 
HDK Ekoloji Meclisi
Helsinki Yurttaşlar Derneği
Heybeliada Forumu
İçdış Kumsalı Koruma ve Yaşatma Sivil Toplumu Destekleme Derneği
İMECE Ev İşçileri Dayanışması
İMECE Kadın Dayanışma Derneği
İmece Toplumun Şehircilik Hareketi
İnşaat İşçileri Sendikası
İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği
İstanbul Arel Üniversitesi Kent ve Yaşam Kulübu ve Arel Kolektif
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Kulübü 
İstanbul Hepimizin Girişimi
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
İstanbul Tabip Odası
İstanbul Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu
İşçi Sözü
İşçi Mücadele Derneği
Kadıköy Kent Dayanışması
Kadıköy Gençlik Muhalefeti
Kafe ve Bar Çalışanları Birliği
Kaldıraç
Karadeniz İsyandadır Platformu
Kocamustafapaşa Dayanışması
Kent Hareketleri
Kent ve Hukuk Atölyesi
Komünist Parti İstanbul İl Örgütü
Korsan Parti Hareketi
Koşuyolu Yaşam Parkı Forumu
Kozyatağı Dayanışması
Kuzguncuklular Derneği
Melda Onur - İstanbul milletvekili
Mevlanakapı Mahallesi Halkı
Müşterekler
Okuluma Dokunma Koordinasyonu
Oruç Baba Parkı Direnişi
ÖDP İstanbul İl Örgütü
Öğrenci Dayanışması
Öğrenci Kolektifleri
Pangea Ekoloji
Politeknik
Sarıyer Kent Dayanışması
Senoz Vadisi Koruma Platformu 
Sosyal Haklar Derneği
Sosyalist Demokrasi Partisi 
Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol
Sulukule Platformu
Şişli Merkez Mahallesi Forumu 
Taksim Gezi Parkı Derneği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi
Tüm Öğretim Elemanları Derneği İstanbul Şubesi (TÜMÖD)
Türkiye Bağımsız Halk Hareketi
Üsküdar Doğancılar Forumu
Validebağ Gönüllüleri
Yedikule Halkı ve Yedikule Bostanları Girişim
Yeldeğirmeni Dayanışması
Yeşil Direniş Gazetesi
Yeşil Öfke 
Yeşil ve Sol Gelecek Partisi
Yoğurtçu Parkı Forumu Diren Kadıköy
Not: İmza eklemek isteyen kurumlar istanbulkentsavunmasi@gmail.com adresine mail atabilir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...