26 Mart 2012 Pazartesi
Dünya Saati 2012
21 Mart 2012 Çarşamba
Türkiye'de "Olmayan" Çevre Bilinci
Çeşitli hukuksal belgelerde ortaya çıkan çevreye ilişkin düzenlemeler, zaman içinde gelişmiş, gelişmiş Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede çevreyle ilgili iç hukuktaki hukuksal düzenlemelerin çerçeve nitelikli hukuksal bir Çevre Yasası’nda birleştirilmesi çabalarına dönüşmüştür. Bununla birlikte, birçok ülke Anayasasına da çevrenin korunması ve geliştirilmesine yönelik, hatta sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını içeren, bu konuda devlet kurumlarına ve bireylere ödev ve sorumluluklar yükleyen çeşitli düzenlemeler eklenmiştir. Bunların bir örneği, Türkiye Anayasası'nın 56. m
yana birçok kez değişikliğine uğrayan Çevre Yasası, ilk zamanlar ekonomik kalkınmanın vazgeçilmezliği ilkesini kabul etmişken, son değişiklikler ile sürdürülebilir çevre düşüncesi ve “sürdürülebilir kalkınma” anlayışı, kanunun önemli ilkelerinden birisi olmuştur.Türkiye’de çevre bilinçlenmesinin gelişimi, özellikle çevre değerlerinin korunması amacıyla çıkarılan hukuksal düzenlemelerle sınırlı kalmış görünüyor. Çevreyi hukuksuz korumak elbette mümkün değil, ancak sadece hukuksal düzenlemeler ile çevrenin korunduğu bir ülke örneği de yok.addesindeki görülmektedir. Anayasanın 56. maddesine göre, “çevre hakkı”na ilişkin düzenlemeye göre: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir...” Bu hüküm, elbette, çevreyi korumak açısından devlete ve vatandaşlara bir hukuksal ödev ya da sorumluluk yüklemektedir. Çevre konusundaki düzenlemelerin çerçeve bir yasada birleştirilmesi konusunda da Türkiye’de 1983 yılında bir adım atılmıştır. 1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Yasası, 2006 tarihli ve 5491 sayılı Yasa ile önemli değişikliğe uğramıştır. Yeni Yasa’nın amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri
13 Mart 2012 Salı
Almanya'da Yeşil Çember
9 Mart 2012 Cuma
Termik santrale karşı çıkanlar yargılanıyor
29 Şubat 2012 Çarşamba
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler doğa tahribatına farklı bakıyor
22 Şubat 2012 Çarşamba
Sosyal Sorumluluk Toplulukları Bahçeşehir Üniversitesi'nde
İlki 2-3-4 Aralık 2011’de Pamukkale Üniversitesi’n de yapılan Sosyal Sorumluluk Toplulukları Zirvesi’nin (STZ) ikincisi 2-3-4 Mart 2012 tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Kulübü’nün ev sahipliğinde düzenlenecek organizasyonda farklı illerden, 16 ayrı üniversiteden 19 öğrenci kulübü katılacak. Aralarında Çevre Kulüpleri, Arama Kurtarma, Sosyal Sorumluluk gibi pek çok çeşitli öğrenci kulübü bulunuyor. Pamukkale Üniversitesi Yeni Ufuklar Kulübü’nün ev sahipliğinde düzenlenen zirvenin ilkinde Ulusal Sosyal Sorumluluk Kulüpleri Birliği’nin(USKB) kurulması kararı alınmıştı. Zirvenin ikincisinde ise bu kulüplerin ortak çalışmasıyla ulusal sosyal sorumluluk projesi belirlenecek ve en kısa zamanda hayata geçirilecek.
ETKİNLİĞE KATILACAK OLAN KULÜPLERİN TAM LİSTESİ :
Akdeniz Üniversitesi Bilinçli Gençler Topluluğu
Anadolu Üniversitesi Doğa ve Çevre Kulübü
Dumlupınar Üniversitesi Arama ve Kurtarma Kulübü
İstanbul Teknik Üniversitesi Gönülülük Kulübü
Koç Üniversitesi Ku Gönüllüleri
Marmara Üniversitesi Güneşin Çocuklarına Yardım Kulübü
Pamukkale Üniversitesi Yeni Ufuklar Kulübü
Sakarya Üniversitesi Toplum Gönülleri Kulübü
Yalova Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü
Işık Üniversitesi Çevre Kulübü
Işık Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü
ONSekiz Mart Üniversitesi Özel Eğitim Topluluğu
Sakarya Üniversitesi Çevre Kulübü
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü
Osmangazi Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Kulübü
Anadolu Üniversitesi Gönüllü Toplumsal Hizmetler Kulübü
Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Kulübü
Bahçeşehir Üniversitesi SOLUK KAFE
21 Şubat 2012 Salı
Güvenlik, adalet ve doğal kaynakların korunması
Bertrand Russell, 1948 yılında BBC'nin Reith Konferansları'nda yaptığı “Otorite ve Birey” başlıklı konuşmasının bir bölümümde hükümetin üç temel amacı olması gerektiğini söyler: Güvenlik, adalet, doğal kaynakların korunması:
The primary aims of government, I suggest, should be three:security, justice and conservation.[...] Conservation, like security and justice, demands action by the State. I mean by “conservation” not only the preservation of ancien monuments and beauty-spots, the upkeep of roads and public utilites, and so on. These things are done at present, except in time of war. What I have chiefly in mind is the preservation of the world’s natural resources. This is a matter of enormous importance, to which little atention has been paid. During the past hundred and fifty years mankind has used up the raw materials of industry and the soil upon which agriculture depends, and this wasteful expenditure of natural capital has proceeded with ever-increasing velocity. In relation to industry, the most striking example is oil. The amount of accesible oil in the world is unknown, but certainly not unlimited; already the need for it has reached the point at which there is a risk of its contributing to bringing about a third world war. When oil is no longer available in large quantities, a great deal will have to be changed in our way of life. If we try to substitute atomic energy, that will only result in exhaustion of the available supplies of uranium and thorium. Industry as it exists at present depends essentially upon the expenditure of natural capital, and cannot long continue in its present prodigal fashion. (S: 59-64)
Authority and Individual
Bertrand Russell
Routledge
1949
16 Şubat 2012 Perşembe
9 Şubat 2012 Perşembe
Fransız Yeşil Siyasetinde Büyümenin Sınırlarından Küçülmeye
--- Son yıllarda politikacılar, ekonomistler ve farklı siyasi ve toplumsal perspektifteki aktivistler büyüme ve büyüme ekonomisi fikrine meydan okumaktadır. Ancak bu meydan okuma modernitenin kapsamlı kuramsal eleştirisinin bir parçasıdır ve “küçülme” kavramının kendisi sistemli bir şekilde tartışılmamış, 2006 yılının Nisan ayında bir grup aktivistin Fransa’da Küçülme için Parti’yi kurmasına dek parti siyaseti arenasına girmemiştir.---
Baykan, Barış Gençer(2007) 'From limits to growth to degrowth within French green politics', Environmental Politics, 16:3, 513 – 517.
Her ne kadar küçülmeye atıfta bulunan kaynak sayısı artmaktaysa da, kelimenin keskin sınırları olan bir tanımı bulunmamaktadır. Paris XI Üniversitesi’nde ekonomi profesörü ve küçülme hareketinin önde gelen isimlerinden olan Serge Latouche’a göre ‘Küçülme, radikal büyüme kuramı karşıtları tarafından kalkınma sonrası siyaseti için alternatif projeler önermemizi engelleyen ekonomik yerindelikten hepimizi kurtarmak için yaratılan bir terimdir. Esasında küçülme somut bir proje değil bir anahtar kelimedir’(Latouche, 2004: 18). Çıkış noktası oldukça net: dünyamızın sınırlı kaynakları sürekli büyümeyi imkansız kılar. Büyüme toplumları, mevcut ekonomik sistemin sürdürülebilir olmayışını ve bu sistemin sebep olageldiği çevresel ve toplumsal çöküşü görmezden gelerek bir duvara doğru koşuyorlar. Hükümetler büyüyen krizin temel nedenlerine müdahale etmekte başarısız oluyorlar çünkü bu nedenlerin çoğu doğrudan mevcut ekonomi politikalarıyla ilintili. Diğer taraftan, büyümenin vatandaşların refahı ve zenginliğin eşitlikçi şekilde paylaşımı için tek yol olduğu tartışılıyor. Tanınmış bir küçülme aktivisti ve akademisyeni olan Paul Aries (2005:3) küçülmenin ortaya çıkışını dört temel krizin bir arada varolmasına bağlıyor:
. Toplumsal (artan eşitsizlik);
. Siyasi (siyasetten soğuma);
. İnsani (yönünü kaybetme).
Küçülme hareketi ise bu krizleri aşma amacıyla büyüme ekonomisine sarılan zengin toplumlarda küçülmeyi savunmaktadır. Hareketin kurucuları ekonominin tekrar yerelleşmesi, adem-i merkeziyetçilik, küçük ölçekli tarımın desteklenmesi, fosil yakıt kullanımının yasaklanması ve nükleer enerjiden kademeli şekilde vazgeçilmesi gibi çeşitli yaklaşımlar ortaya koymaktadır. Bu önermeler kümesi, küçülme pankartı altında siyasi bir güç yaratmak için bir araya gelmiş çevresel hareketlerin, reklam karşıtı hareketin ve kalkınma sonrası ağlarının aktivistleri ile otonom entelektüellerin hazırlığı içinde olduğu geniş bir siyasi programı yansıtmaktadır.
Küçülmenin (la décroissance) bilimsel ve siyasi lugata girişi 1979’da Jacques Grinevald’ın Nicholas Georgescu-Roegen’in önemli eserlerini Fransızca’ya çevirmesi ile olmuştur. Georgescu-Roegen doğa kanunlarının koyduğu sınırların kaçınılmaz sonucu olarak küçülmeyi öne süren önemli bir ekonomisttir. Kuzey’de büyüme, Güney’de ise kalkınma yaklaşımı pek sorgulanmamıştır; ta ki bilimsel kanıtlara sahip adanmış bir aktivizm ‘büyümenin sınırlarını’ göstermekte başarılı olana kadar. Ekonomik etkinlikler ile çevreyi barıştırmaya yönelik çabalardan biri olan ‘sürdürülebilir kalkınma’ da eleştiri konusu olmuştur. Latouche’un sözleriyle; bu kavram ‘ekonomik büyümenin “kötü” yönlerini gizlemeye yönelik son girişimdir.
Ekonomik hesaplara çevresel öğelerin dahil edilmesi piyasa ekonomisinin doğasını ya da modernitenin mantığını değiştirmez’(Latouche,1999: 503).
Fransa’da küçülme hareketinin omurgasını dört dergi oluşturmuştur; Casseur de pub, Silence, Ecologist’in Fransızca baskısı ve la Décroissance. 1993’de Silence’ın küçülme üzerine hazırladığı özel dosyanın siyasi ve akademik tartışmalara hiçbir yansıması olmamıştır. Kalkınma Sonrası için Büyüme Karşıtları Ağı ve La Ligne d’Horizon gibi küçük örgütler hem Kuzey hem de Güney için kalkınmaya alternatif bulma konusunda etkili ama yavaş çalışmalar yürütmüşlerdir. 2002 yılında UNESCO’nun himayesinde, kalkınma sonrası hakkında uluslararası bir sempozyum düzenlenmiştir. Başlığı “Kalkınmayı bozmak ve dünyayı yeniden yapmak” olan sempozyum La Ligne d’Horizon ve Le Monde diplomatique tarafından düzenlenmiştir. Küçülme buradaki tartışmaların merkezinde yer almasa da tanınmış isimler olan Jose Bové, Ivan Illich, John Berger ve Wolfgang Sachs ile Kuzey’den ve Güney’den gelen sivil
toplum örgütleri tartışmayı derinleştirmiş ve kalkınma sonrası hakkında analizleri
yoğunlaştırmışlardır. Bundan bir yıl sonra küçülme hareketinin kilit aktörleri tarafından bu kez Lyon’da bir kolokyum düzenlenmiş ve Fransa, İtalya ve İsviçre’den katılımcılar bir araya gelmiştir. Küçülme lehine bireysel eylemler de yapılmıştır. 2005 yılında Ekolojist ve araştırmacı Francois Schneider ‘küçülme yürüyüşünü’ başlatmış ve 1500 km yürüyerek onlarca kasaba ve köyde halkla küçülme hakkında konuşmuştur. Onun bu eylemi yerel küçülme gruplarının oluşmasını sağlamıştır. 2001’den beri bir avuç küçülme aktivisti yerel seçimlerde sürdürülebilir küçülmeyi savunmaktadır. Eski Yeşiller Partisi üyelerinin (şimdinin küçülme aktivistlerinin) yerel seçimde bağımsız adaylar olarak yer aldığı Lyon’da kampanya sloganları ‘Gezegenimizin yenilenebilir kaynaklarını adil bir şekilde paylaşabilmek için üretimimizi ve tüketimimizi azaltalım’ idi. La Décroissance dergisi de küçülme fikirlerinin yaygınlaştırılması için etkili bir araç olmuştur. Makaleler, yorumlar ve dosyalar büyüme ekonomisinin toplumsal ve ekonomik sonuçlarına saldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmamıştır. Yazarlar ekolojik kriz ve yenilenebilir olmayan enerji kaynaklarının tüketilmesi konularını provakatif ve putkırıcı bir tavırla ele almaktadır. En sık karşılaşılan örneklerden biri neredeyse her sayıda yer verilen “petrol tepe noktası” konusudur.
Derginin abonelik ilanında hicivli bir dille ‘abone olun yoksa gezegenimiz ölecek’ denmektedir. Her siyasi oluşumun başlarında gözlemlenebileceği gibi küçülme hareketinin ne olmadığının açıklanmasına çok zaman ayrılmıştır. Yukarıda sözü edilen eleştirilerin dışında insanlık, aydınlanma ve cumhuriyete belli belirsiz atıflarda bulunulmuştur. Derin ekolojinin ekomerkezci bakış açısının da eleştirildiği ‘küçülmenin sahte dostları’ özel dosyası şöyle bitirilmiştir; ‘Küçülme bir ekoloji hareketi olmasından önce belirli bir “İnsanlık” mefhumunu savunan bir mücadeledir’. Yeşil siyasetçilerin ısrarla ve bazen çok sert bir dille eleştirildiği dergide şimdiye kadar politik ekoloji üzerine kapsamlı bir analiz yayınlanmamıştır. Küçülme için Parti (Parti Pour la Décroissance-PPLD) muhalefette kalacağını ve dolayısıyla iktidara gelmeye çalışmayacağını açıkça beyan etmiştir. Dahası, 3500 kişiden az nüfuslu yerleşimler haricinde, parti üyeleri seçimi kazanırsa görev süreleri bitene kadar partiden istifa edeceklerdir. Aynı kural diğer partiler ya da hareketlerle işbirliği içindeki adaylar için de geçerlidir. Parti uygulanmak üzere kesin küçülme politikaları önermek yerine tartışmayı derinleştirerek fikirsel
savaşı kazanmaya çalışmaktadır. Küçülmenin yukarıdan aşağıya doğru bir değişim değil aşağıdan yukarıya doğru bir süreç olması gerektiğini iddia etmekte, buna neşeli bir ılımlılık ile ulaşılacağını, tersinin ise otoriteryanizme yol açacağını vurgulamaktadırlar. Yeni ve küçücük bir siyasi güç olsa da PPLD Fransa’daki her düzey seçimde aktif olmayı planlamaktadır. Temel hedef azami sayıda seçim bölgesinde aday göstermektir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılabilmek için 500 seçilmiş görevlinin imzasını almaları gerekmektedir. Gereken imzaların toplanmasına yerel gruplar yardımcı olabilecektir. Bu kadar hızlı bir şekilde bir siyasi partiye dönüşmesi hareketin içindeki herkesi heyecanlandırmamaktadır. Bazı tanınmış isimler hareketin gelişimini sekteye uğratacak ve aktivistleri siyasi parti oyunları oynamakla sınırlayacak bir partinin yaratılması için çok erken olduğunu düşünmektedir. Parti programının, Yeşil Parti muhalifleri birliği Ecolo ve Mouvement Ekolojist Bağımsızların programlarıyla tamamen aynı olup sadece ‘ekoloji’ teriminin yerine ‘küçülme’ teriminin konmuş olması göz önüne alınırsa bu eleştiriler haklı görünmektedir. Bu durum yeni bir siyasi terimin sahiplenilmesi yönünde bir acelecilik ve fırsatçılık hissi vermektedir.
Fransız siyasetinde küçülme nasıl evrilmektedir? Sürdürülebilir küçülme, bir toplumsal hareket aktivisti ve agro-ekoloji uzmanı olan Pierre Rabhi’nin 2002 yılında yürüttüğü cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasının temasıdır. Bu kampanya küçülme konusunda canlı bir tartışma başlatmış ve çeşitli siyasi çevrelerin ilgisini çekmiştir. Her ne kadar anti-prodüktivitizm Fransız Yeşiller Partisi'nin temel özelliklerinden birisi ise de, politikalarında bunu tam olarak yansıtmadıklarını iddia edenler olabilir. Bazı yorumcular küçülme hareketinin ortaya çıkışını, Yeşillerin Sosyalist Parti’ye yönelik pragmatik yaklaşımlarının icap ettirdiği kendi ekolojik gündemlerini ve anti-prodüktivitizm vaatlerinin arkasında durmaktaki başarısızlıklarına bir cevap olarak değerlendirmektedir. 2002’deki kampanya temaları –‘sürdürülebilir kalkınma’—küçülme hareketi tarafından sert bir dille eleştirilmiştir. Bu eğilim son zamanlarda değişmiş görünmektedir. Küçülme hareketinin ortaya çıkışı Yeşiller’in kendi içinde bazı tartışmaları tetiklemiştir. 2004’de parti üyeleri ’sürdürülebilir kalkınma’ önergesinin yerine geçecek ‘Seçici ve eşitlikçi küçülme ile sürdürülebilir bir geleceğe doğru’ önergesini kabul etmişlerdir. Yeni
önerge Yeşiller’in anti-prodüktivitizmin uzun soluklu temsilcileri olduğu gerçeğini vurgulamakta ve bu da somut amaçlar yerine hedeflenmiş küçülmenin tavsiye edilmesini gerektirmektedir. Yeşiller’in önde gelen üyelerinden meclis üyesi ve eski bakan Yves Cochet, 2007 seçimleri için Yeşiller adayının belirlenmesi sürecinde küçülme kampanyası yürütmüştür. Sosyalist Parti’de bile ‘büyüme dinine’ meydan okuyan bir önerge ancak küçük bir azınlık tarafından sunmuştur (Sosyalist Parti, 2005).
PPLD sol-sağ ayrımının neresinde durmaktadır? Bu soru derginin ilk birkaç sayısı boyunca süren tartışmalarda yer verilen bir konudur. Küçülme aktivistleri Fransa’daki, sol ya da sağ tüm siyasi partilerin büyüme ve prodüktivitizme dayalı bir toplum fikrini savunduğunu iddia etmektedir. PPLD’nin temel özellikleri onu tayfın soluna koysa bile onlar Parti Communiste Français (PCF), Ligue Communiste Révolutionnaire (LCR) ve Lutle Ouvriere (LO) gibi aşırı sol partileri Fransa’daki en prodüktivist partiler olarak görürler. Diğer taraftan PPLD’nin modernite eleştirisi nedeniyle küçülme sağ kanattan da yorumlanabilmektedir. Bazı sağ çevreler küçülme hareketinin yerelcilik ve ekonominin yeniden yerelleşmesi gibi önermelerini kabul etmekte ve bunları ulusalcı ve muhafazakar çerçevede yeniden tanımlamaktadır.
Küçülme fikri küreselleşme karşıtı hareket içinde de yankı bulmuştur. 2003’te Paris’te yapılan ikinci Avrupa Sosyal Forumu sırasında çevreciler, kalkınma sonrası örgütleri ve L’Association pour la taxation des transactions financie` res et pour l’aide aux citoyens (ATTAC) tarafından ‘Kalkınmanın geleceği var mı?’ başlıklı bir seminer düzenlenmiştir. Daha önce küçülme aktivistleri tarafından prodüktivist tavırları nedeniyle eleştirilen, Fransız siyasetinde küreselleşme karşıtı örgütlerin öncülerinden biri olan ATTAC büyüme hızının düşürülmesi için çağrıda bulunmaktadır ve 2007 manifestolarında kalkınmanın yerine küçülmeyi koymaları kuvvetle muhtemeldir. Hareketin gelişimi konusundaki pratiğe dönük sorulardan biri bu hareketin Fransız siyasetinde yeni bir istisna olarak kalıp kalmayacağıdır. Tartışmalar ve yayınlar sayesinde hareket kuramsal olarak ulusal sınırları aşmıştır. Uygulamada ise, İtalya’da aynı ismi – La Decrescita (Küçülme) – taşıyan bir birlik ve dergi kurulmuş ve İtalyan aktivistler Lyon ile Turin arasında açılması planlanan hızlı tren bağlantısına karşı protesto eylemlerinde yer almışlardır.
Küçülme yeni bir fikir değilse de, yeni bir siyasi çerçeve olarak parti siyasetine girişiyle yerleşmiş siyasi düzen ve toplumsal hareketlerin parametrelerini değiştireceği şüphesizdir. 1970’ler ekoloji hareketinin doğuşuna ve Yeşil partilerin ortaya çıkışına tanık olmuştur ve bunların bir çok yönden yerleşmiş siyasi düzene meydan okuyan oluşumlar olduğu yaygın şekilde kabul görmüştür. Kusurlarına rağmen küçülme hareketi yeşil başkaldırının devamı olarak değerlendirilebilir. Bir rakip olarak değil de yol arkadaşı olarak görülürse küçülme yeşil düşünce ve uygulamanın yeniden canlandırılmasına yardımcı olabilir. Fransız siyaseti gibi hasmane bir ortamda bile küçülme siyasetine yer vardır.
Hareketin başarılı stratejilerinden biri küresel çevresel sorunlar karşısında ne yapabileceklerini soran vatandaşlara cevaben gönüllü sadelik yaklaşımını ortaya koymasıdır. Söylemsel olarak küçülme fikirleri siyasi çevrelerde güçlü bir etki yaratmışsa da, küçülme hareketinin sağlam bir siyasi güç yaratma kapasitesi henüz ortaya çıkmamıştır. Çok çeşitli toplumsal ve siyasi hareketlerin neo-liberalizmle yüzleştiği bir bağlamda küçülme düşüncesi anti-prodüktivitizm etrafında bir siyasi projeye katılmak isteyenler için birleştirici rol oynayabilir. Diğer taraftan tüm devletlerin halkın refahını arttırmak ve zenginliğin paylaşımı için tek yol olarak gördüğü büyüme siyasetini izlediği modern bir dünyada, küçülme ütopik görünmektedir. Murray Bookchin söylediklerinde haklı olabilir: “Kapitalist bir piyasa ekonomisinde büyümenin sınırlarından bahsetmek savaşçı bir toplumda savaşın sınırlarından bahsetmek kadar anlamsızdır. Kapitalizmin büyümeyi sınırlandırmaya ikna edilmesi bir insanın soluk alıp vermekten vazgeçmeye ikna edilmesi kadar mümkündür” (Bookchin, 1990: 93–4).
Kaynaklar
Aries, P. (2005) ‘La décroissance, un mot-obus’, La Décroissance 26 (April).
Bookchin, M. (1990) Remaking Society (Palo Alto, CA: Cheshire Books).
Latouche, S. (1999) ‘The paradox of ecological economics and sustainable development’,
Democracy and Nature 5: 501–11.
Latouche, S. (2004) ‘Degrowth economics’, Le Monde diplomatique (English edition) November.
Socialist Party (2005) www.parti-socialiste.fr/congres2005/IMG/pdf/motion3.pdf