4 Kasım 2013 Pazartesi

Doğa çocuklar için bir ihtiyaç!

 TEMA Vakfı tarafından Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Okul Öncesi Eğitimini Geliştirme Derneği işbirliğinde yürütülen Minik TEMA Eğitim Programı; 2012- 2013 eğitim-öğretim döneminde İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklendi. Proje kapsamında İstanbul’da 500 okulda, 1.142 sınıftaki 29.800 çocuğa doğa eğitimleri verildi.
·         Türkiye’de bu ölçekte ilk defa yaptırılan Doğa Çocuk İlişkisi Araştırması’na göre okul öncesi çocukların %91’i yaşadığı yerlerde hayvanlar ve bitkiler daha fazla olsaydı daha mutlu olacağını belirtilirken, 7-17 yaş grubunun %76’sı doğaya ve doğada yaşayan canlılara karşı sorumluluk hissediyor
·         Minik TEMA İstanbul Eğitim Programı kapsamında hedeflenen 15 kazanım; programın etki ve verimliliğinin ölçülebilmesi ve çocuklardaki gelişmelerin takip edilebilmesi için eğitim öncesi ve eğitim sonrası olmak üzere öğretmenler tarafından değerlendirildi. Eğitimden sonra her bir kazanım bazında öğrencilerin çevreyle ilgili farkındalık oranlarının en az %90’a çıktığı görüldü. Bazı kazanımlarda bu oran %98’e yükseldi.
·         Öğretmenler; Minik TEMA Programı’na katılan öğrencilerin yaratıcılıklarının geliştiğini, neden-sonuç ilişkisi kurduğunu, farkındalıklarının arttığını, heyecan duyduğunu, nesnelere karşı daha dikkatli olduğunu, eğlendiğini, merak ettiğini, ilgilendiğini, doğaya karşı duyarlı olduğunu, ilgilendiğini, doğaya karşı duyarlı olduğunu, empati kurma becerisinin geliştiğini belirtti.

Doğa Çocuk İlişkisi Araştırması; Doğa çocuklar için bir ihtiyaç!

TEMA Vakfı’nın İSTKA desteğiyle 2.500 çocukla gerçekleştirdiği Doğa Çocuk İlişkisi Araştırması okul öncesi ve ilkokul- ortaokul- lise yaş grupları olmak üzere iki ayrı araştırma olarak yapıldı. Araştırma; doğanın çocuklar için bir ihtiyaç ve çok iyi bir öğrenme ve gelişme ortamı olduğunu ortaya koydu.

Doğa Çocuk İlişkisi Araştırması Genel Bulgular
·         Çocuklar boş zamanlarında en çok televizyon izliyor, alışveriş merkezlerine gidiyor.
·         Parkta oynayan, doğayla ilişkisi olan çocukların çoğu ise bilgisayar oynamıyor, internete girmiyor.
·         Erken yaşta doğa eğitimi almış çocuklar büyüdüklerinde doğa dostu, çözüm odaklı ve kendine güvenen bireyler oluyor.
·         Çocuklar en çok parkta mutlu oluyor ve okullarında en çok bahçe görmek istiyor.
·         Çocuklar yaşam tarzları ile doğa sorunları arasındaki ilişkiyi kuramıyor.
·         Annenin ilgisi ve eğitim düzeyi arttıkça çocukların doğayı koruma isteği ve farkındalığı artıyor.
·         Hem evinin bahçesi hem de evinin yakınlarında park bulunan çocukların; %73’ü parkta oyun oynuyor, %53’ü alışveriş merkezlerine gitmiyor.
·         Evinin yakınında park olanların %79’u alışveriş merkezlerine gitmiyor.
·         Evlerine yakın bahçe ya da park bulunmayan çocukların, %57’si parkta oynamıyor, %40’ı doğa yürüyüşü yapmıyor.
·         Parkta oyun oynayanların % 81’i boş zamanlarında internete girmiyor.
Okul Öncesi Çocuklar Özelinde Yapılan Araştırma Sonuçları
·         %69’u boş zamanlarında en çok televizyon izliyor.
·         %62,7’si kendini parkta-doğada daha mutlu hissediyor.
·         %78,6’sı yakınlarında park olmasını talep ediyor.
·         Evinin yakınında park olanların %79’u alışveriş merkezlerine gitmiyor.
·         %77’si toprakla oynamayı seviyor.
·         Parkta oyun oynayanların % 81’i boş zamanlarında internete girmiyor.
·         %91’i yaşadığı yerlerde hayvanlar ve bitkiler daha fazla olsaydı daha mutlu olacağını belirtiyor.
İlkokul – Ortaokul ve Lise yaş grubu Özelinde Yapılan Araştırma Sonuçları
·         %66,7’si boş zamanlarında en çok televizyon izliyor.              
·         %72’si yaşadığı yerlerde hayvanlar ve bitkiler daha fazla olsaydı daha mutlu olacağını belirtiyor.
·         %76’sı doğaya ve doğada yaşayan canlılara karşı sorumluluk hissediyor.
·         Annenin ilgisi ve eğitim düzeyi arttıkça çocukların doğaya olan ilgisi artıyor.
·         %62’si sosyal medya kullanıyor.

·         Bilgisayar başında oynayan öğrenciler parklardan, doğadan uzaklaşıyor.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Çılgın Projeler Konferansı

Program Akışı

26 Ekim, Cumartesi

10:00-10:15 Açılış Konuşmaları
Helene Flautre, AP Yeşil-EFA Grubu Milletvekili, Türkiye-AB Karma Parlamenterler Komitesi Başkanı
10:15-10:40 Ana Konuşma
Paolo Prieri, Mega Projeler Ağ Koordinatörü
“Gereksiz ve Empoze edilmiş Projelere karşı Forum Oluşturma: Tarihsel bir Gereklilik”

10:40-11:00 Kahve Arası

11:00-12:30 Panel: Türkiye ve Avrupa’daki Mega Projelere bir bakış
Türkiye’deki Çevre İhitlaflarını daha iyi anlamak: Bir Haritalama Örneği
Begüm Özkaynak, Cem İskender Aydın, Pınar Ertör Akyazı, Irmak Ertör Boğaziçi
Üniversitesi Politik Ekonomi Çalışma Grubu
Lisa Ariemma, Yüksek Hızlı Tren Karşıtı Hareket, Italya
Codruta Nedelcu, Association ARIN, Romanya
Daniel Popov, Bankwatch and Centre for Environmental Information and Education, Bulgaria

12:30-13:30 Öğle Arası

13:30-14:15 Kanalİstanbul Projesi: Bilimsel bir karşı görüş
Cemal Saydam, Hacettepe Üniversitesi
Ethem Gönenç, İstanbul Üniversitesi

14:15-15:45 Türkiye’deki Çılgın Projeler Işığında Kentsel Dönüşüm
Cihan Uzunçarşılı Baysal, Kent Hareketleri
Çare Olgun Çalışkan, Kuzey Ormanları Savunma Platformu
Uğur Dündar, Mimar Sinan Üniversitesi
Korhan Gümüş, Taksim Platformu

15:45-16:00 Kahve Arası

16:00-18:00 Panel ve Tartışma: Kalkınmacı Gündem ve Yeşil Cevaplar
Cengiz Aktar, Gazeteci, YSGP DK Üyesi
Fikret Adaman and Bengi Akbulut, Boğaziçi Üniversitesi, Politik Ekonomi
Çalışma Grubu
Haluk Levent, Galatasaray Üniversitesi, YSGP DK Üyesi
Ahmet Atıl Aşıcı, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
Sedat Kalem, WWF-Türkiye

27 EKİM, Pazar
Yer: Taksim Hill Hotel

10:00-10:20 Karar Alma Süreçlerine Halkın Katılımı
“AB’de Vatandaş İnisiyatifi: Demokratik Süreçler ve Kurumsal Cevaplar”
Olga Kikou, Yunan Yeşil Partisi, Yunan Yeşil Enstitüsü

10:20-12:00 Panel ve Forum: Ekolojik bağlamda yıkıcı projeleri nasıl durdurabiliriz?
Hande Atay -Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları(ÇEHAV), Ekoloji Kollektifi
Yakup Şekip Okumuşoğlu, Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV)
Oya Ayman, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Doğa Hakları Çalışma Grubu
Murat Güvenç, İstanbul Şehir Üniversitesi
Fidanka Bacheva-McGrath, CEE Bankwatch Ağı
Kostas Loukeris , Yunan Yeşil Partisi, Yunan Yeşil Enstitüsü

12:00-13:00 Öğle Arası

13:00-15:30 Panel ve Söyleşi: Türkiye’de Çılgın Projeler ve Çevre Gazeteciliği
Moderatör: Pelin Cengiz, Gazeteci

Mehveş Evin, Milliyet
Gürhan Savgı, Zaman/Aksiyon
Utku Zırığ, IMC TV-Yeşil Bülten
Filiz Yavuz, Serbest Gazeteci
Seçkin Ürey, Habertürk
Güray Öz Tekin, Cumhuriyet
Serkan Ocak, Radikal
Yonca Poyraz Doğan, Today’s Zaman


15:30-15:45 Kahve Arası

15:45-16:30 Genel Değerlendirme ve Kapanış
Konferansın sonu

27 Eylül 2013 Cuma

Yeşil Politika Okulu

Yeşil Politika Okulu Online Eğitim Programı, Yeşil Düşünce Derneği ve Avrupa Yeşil Vakfı işbirliğiyle yakında yeni katılımcılarıyla buluşacak. Tüm Türkiye'den katılımcıları ağırlayacak program, 2 Kasım-29 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilecek  ve başvurular 7 Ekim Pazartesi günü sona erecek.
Eğitmenleri arasında Bekir Ağırdır, Burcu Arık, Cengiz Aktar, Güneşin Aydemir, Mehmet Tarhan, Mesut Yeğen, Mithat Sancar, Nil Mutluer, Yasemin Öz'ün de bulunduğu programda ,yeşil düşüncenin ilkeleri doğrultusunda, yerel ekolojik mücadeleler, barış hareketi, enerji ve gıda politikaları, feminist ve LGBTI hareketleri gibi pek çok konu ele alınacak.  Program, yeşil politikanın teorik, tarihi ve pratik temellerinin tartışıldığı ve katılımcıların bu yönde bilgi, yeti ve tutumlarını geliştirecek bir alan oluşturmayı amaçlıyor.
Program, online dersler ve materyaller üzerinden 8 hafta sürecek, dönemin ilk ve son dersleri sınıf dersi olarak uygulanacaktır.  Program sırasında teorik anlatımların yanı sıra katılımcıların aktif olarak yer almasını  ve karşılıklı öğrenmeyi sağlayacak yöntemler kullanılıyor.
İstanbul içinden olacak katılımcılar için ikinci bir program Şubat ayında başlayacaktır.
Başvurular için son tarih: 7 Ekim 2013
Programın detayları ve başvuru formuna websitemizden erişebilirsiniz:
YEŞİL POLİTİKA OKULU ONLİNE EĞİTİM PROGRAMI 2013
Geçen sene ilkini tamamladığımız Yeşil Politika Online Eğitim Programı, 2013 programıyla yakında yeniden karşınızda!
Avrupa Yeşil Vakfı (Green European Foundation-GEF)* tarafından Yeşil Düşünce Derneği desteği ile organize edilen Yeşil Politika Online Eğitimi; yeşil politikanın teorik, tarihi ve pratik temellerini inceleyerek olanaklarını tartışmaya, yaratmaya çağrımızdır.
PROGRAM İÇERİĞİ VE İŞLEYİŞİ 
Yerel ekolojik mücadelelerden, barış hareketlerine; enerji ve gıda politikalarından feminist ve LGBTI mücadelelerine; ekonomiden hayvan özgürlüğüne; toplumsal adaleti, şiddetsizliği ve doğrudan demokrasiyi beraber tartışmak istiyoruz.
Uzman eğitmenlerin katılımıyla 8 hafta sürecek ve katılımcıları aktif kılacak, karşılıklı bir paylaşım alanı oluşturacak pek çok yöntemle okumalar, videolar, sunumlar ve tartışmalar üzerinden ilerleyecek olan program; yeşil politik teori ve pratikleri doğrultusunda bilgi, yeti ve tutumları yaygınlaştırmayı; tartışma alanlarımızı genişletmeyi ve olanaklarımızı beraber üretmeyi amaçlıyor. 
Dönemin ilk zili çok yakında çalacak!
 PROGRAM TAKVİMİ 
2-3 KASIM: Yeşil Politikaya Giriş (Sınıf Dersi)
a. Felsefi Temelleri / b. Politik Prensipleri / c.Yeşil Politika Tarihi, Avrupa’da Yeşiller (Yeşil Partiler, EGP, Greens-EFA) ve Dünya’da Yeşiller
4-10 KASIM: Ekoloji: Yerel ve Küresel Sorunlar
a. Avrupa Birliği Çevre Politikaları ve 27. Fasıl / b.İklim Değişikliği, Ekolojik krizler, İklim Adaleti / c. Doğanın Korunumu
11-17 KASIM: Haklar ve Özgürlükler
a. Ayrımcılık ve İnsan Hakları – Hak Temelli Politika / b. Feminizm ve Yeşil Politika / c.Özgürlükçü Siyaset / d. LGBTI Hakları ve Hareketi
18-24 KASIM: Demokrasi
a. Karar Alma Mekanizmaları - Katılımcılık / b. Avrupa’da Yerel ve Bölgesel Öz-yönetim / c.Doğrudan Demokrasi 
25 KASIM- 1 ARALIK: ARA
2-8 ARALIK: Barış Politikaları
a. Şiddetsizlik, Antimilitarizm ve Vicdani Red  / b. Barış Hareketleri: Dün, Bugün, Yarın / c. Kürt Sorununda Çözüm ve Barış Önerileri
9-15 ARALIK: Yeşil Ekonomi
a. Yeşil-Katılımcı Ekonomi ve Yeşil İşler / b. Yeşil Sosyal Politikalar ve Küresel Adalet / c. Büyüme Çözüm mü? / De-Growth
16- 22 ARALIK: Gıda, Enerji ve Kent Politikaları
a. Kentsel Dönüşüm Projeleri, Ulaşım ve Barınma / b. Gıda ve Kırsal Yaşam Politikaları / c. Enerji Politikaları, Yenilenebilir Enerji, Nükleer Enerji
28- 29 ARALIK: Yeşil Politika Kampanyacılığı (Atölye Çalışması)
a. Örgütlenme / b. Aktivizm ve İletişim / c. Politik Kampanyacılık
EĞİTMENLER
  • Ahmet Atıl Aşıcı, Yrd. Doç. Dr. - İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi
  • Ali Alper Akyüz, Yrd. Doç. Dr. -İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi
  • Bekir Ağırdır, Araştırmacı- Yazar
  • Betül Duman, Yrd. Doç. Dr -İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi
  • Burcu Arık, Çevre Eğitimi Uzmanı
  • Cengiz Aktar, Doç. Dr.
  • Durukan Dudu, Ormanevi Kolektifi ve Ormanevi Kırsalda Sürdürülebilir Gelecek Derneği
  • Güneşin Oya Aydemir, Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
  • Korol Diker, Nükleersiz Proje Koordinatörü
  • Levent Kurnaz,  Prof. Dr -Boğaziçi Üniversitesi ve Mercator/IPC Araştırmacısı
  • Mehmet Tarhan, Vicdani Redci/LGBT Hakları Aktivisti
  • Mesut Yeğen, İstanbul Şehir Üniversitesi
  • Mithat Sancar, Prof. Dr. – Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
  • Murat Özbank, Yrd. Doç. Dr -İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
  • Nil Mutluer, Dr. -Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
  • Serkan Köybaşı, Araş. Gör. -Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
  • Ümit Şahin, Dr -Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi
  • Yasemin Öz, LGBT aktivisti

BAŞVURU KOŞULLARI
Katılımcıların, programın başlangıcında ve sonunda düzenlenecek sınıf derslerinde bulunmaları ve uzaktan eğitim programı süresince aktif katılım göstermeleri gerekmektedir. Eğitim programı sırasında katılımcıların verilecek gerekli okumaları ve ödevleri yapmaları, online tartışmalara katılmaları, online ders sunumları izlemeleri için haftalık ortalama 6 saatlerini ayırmaları gerekmektedir.
Ayrıca eğitim programı sonrasında, katılım belgesi almaya hak kazanan katılımcıların, yapılacak program sonrası çalışmalara katılarak yaygınlaştırmaları beklenmektedir.
Bu nedenle, katılımcıların aşağıdaki koşulları kabul ettiklerini başvuru formlarında taahhüt etmeleri gerekmektedir:
  • 2-3 Kasım ve 28-29 Aralık 2013 tarihlerindeki sınıf derslerinin bütününe katılmak,
  • 4-24 Kasım ve 2-27 Aralık tarihleri arasında sürecek uzaktan eğitim programının %90’ına katılımda bulunmak (online tartışmalara katılmak, ödevlerin yapılması ve online derslerde hazır bulunmak)
*Sınıf derslerine katılım sırasında yol masraflarının %75’i ve konaklama masrafları karşılanacaktır.
 KİMLER BAŞVURABİLİR? 
  • Yeşil Politika alanlarına ilgili,
  • Yeşil Politika eğitim programının yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak isteyen,
  •  İstanbul dışında ikamet eden*
Programın tümüne ve yaygınlaştırma faaliyetlerine katılabilecek ilgilileri başvurmaya davet ediyoruz. Kontenjan 40 ile sınırlıdır ve katılımcıların seçiminde; coğrafi denge, cinsiyet ve yaş dengesi göz önünde tutulacaktır.
*İstanbul’da ikamet eden katılımcılar için program 2014’te tekrarlanacaktır. Bu sebeple 2013 programına yalnızca İstanbul dışı katılımcılar kabul edilmesi öngörülmektedir.
BAŞVURU İÇİN NELER GEREKİYOR? 
Lütfen bu linkten ulaşabileceğiniz başvuru formunu 7 Ekim saat 23.59’a kadar doldurabilirsiniz.
www.yesildusunce.orgwww.yesilpolitika.org ve www.gef.eu adresinden ayrıntılı bilgi alabilirsiniz. Sorularınız için Proje Asistanı Asena H. Ulus ileokul@yesildusunce.org ve yesildusunceder@gmail.com adreslerinden iletişime geçebilirsiniz.

13 Eylül 2013 Cuma

Dünyanın ilk eko-etiketi Blue Angel Türkiye’de

Blue Angel ilk defa Türkiye'de sürdürülebilir tüketim için güvenilir bir kaynak olarak kullanılıyor. Siemens Kurum İletişimi bu yıldan itibaren Voice over IP (Internet üzerinden sesli İletişim) Telefonlar'ın iklim ve çevreye yararlarını dünyanın ilk eko-etiketi olan Blue Angel'la anlatacaklar. Siemens Enterprise Communications, senelerdir Almanya'da Blue Angel'i bir sürdürülebilir pazarlama aracı olarak kullanıyor ve kullanma nedeninin bu eko-etiketin uluslararası pazarlardaki yüksek kalite algısı olduğunu belirtiyor.

Dünyanın ilk eko-etiketi olan ve 1978'de kurulan Blue Angel; değişik çevre dostu ürün ve servisler için yüksek standartları belirlemektedir.  Blue Angel, uzmanların, en az 'Made in Germany' etiketi kadar kaliteli bulduğu bir eko-etikettir. Alman çevre kurumları tarafından güvenilirliği desteklenen Blue Angel, sürdürülebilir tüketimi teşvik etmektedir.

Alman Öko-Institut, Yeşil Çember ve Türkiye'nin yeşil ve sürdürülebilir yaşam portalı ve rehberi Yeşilist tarafından bu yıl 10 Eylül 2013'te İstanbul'da organize edilen çalıştayda Siemens Enterprise Communications ülke müdürü Ahmet Gül “Çok boyutlu yaklaşımından dolayı, Blue Angel dikkat çekmektedir. Bu etiket sayesinde, gerek Almanya gerekse Türkiye'deki müşterilerimize, ürünlerimizin enerji verimli olmasının yanında  tehlikeli maddeler içermediğini ve geri dönüşüme elverişli bir biçimde tasarlandığını anlatabiliyoruz. Bu sebeple Blue Angel'ı bir pazarlama aracı olarak kullanmayı tercih ediyoruz”. Bu çalıştay aynı zamanda Federal Alman Çevre Bakanlığı'nca desteklenmektedir. Bu yaz itibariyle Siemens Enterprise Communications Türkiye'de de ürünlerini tanıtmak için bu eko-etiketi kullanmaya başlayacaktır.

Yeşilist'ten Ergem Şenyuva Tohumcu Blue Angel çalıştayının Türk pazarına uygunluğu ve de yararı için şunları dile getirdi: “Blue Angel sürdürülebilir tüketim için önemli bir rehber. Almanya'da olduğu gibi, Türkiye'de de bu eko-etiket çevre dostu ürün geliştirme ve kamu ihaleleri için önemli bir itici güç olabilir”.

Türk şirketleri Blue Angel kullanımından iki yönlü faydanalabilirler: Avrupa pazarlarına ürünlerini ihraç ederken, bu eko-etiket onların ürünlerinin çevre için üstünlüğünün arkasında durur. Bunun yanında, Türk pazarında, çevre dostu korumanın ve sürdürülebilir gelişmenin öncüleri olarak girişimlerini anlatabilirler.

Federal Alman Çevre Bakanlığı'ndan Dr. Ulf Jaeckel Alman çevre ve iklim politikasında bu eko-etiketin önemine dikkat çekti: “Almanya Hükümeti için, Blue Angel yeşil ekonomiye geçişte ve enerji verimli inovasyonlarda önemli bir oyuncudur. Bu sebeple, Türk meslektaşlarımızla Türk çevre politikasında eko-etiketin rolünü görüşmek isteriz”.

Şirketlerin uluslararası pazarlarda Blue Angel kullanımını desteklemek amacıyla, Federal Alman Çevre Bakanlığı, National Climate İnitiative adı altında fonlanan bir araştırma projesi geliştirmektedir. Bu projede, dünya çapında tanınmış Öko-insititut ve iletişim ajansı lichtl Ethis&Brands, Türkiye ve Hindistan'da Siemens Kurum İletişimin, İngiltere’de Kyocera Document Solutions’ın Blue Angel etiketi kullanımına destek vermektedirler.

Bu konuyla iligili şirketlerin uygun ürünleri, her ülkede Blue Angel'i bir iletişim aracı olarak, bu eko-etiketi RAL gGmbH'la yapılan kontrata göre kullanabilirler. Blue Angel, hem Almanya'daki, hem de dış pazarlardaki şirketler tarafından kullanılabilir. Ayrıca Blue Angel logosu hem İngilizce hem Almanca olarak kullanılabilnmektedir.

Daha detaylı bilgi için:
www.blue-angel-international.com


Konuşmacılar tarafından yapılan yorumlar:

Ahmet Gül, Siemens Enterprise Communications:
Blue Angel, çok boyutlu yaklaşımından dolayı dikkat çekmektedir. Bu etiket sayesinde, gerek Almanya gerekse Türkiye'deki müşterilerimize, ürünlerimizin enerji verimli olmasının yanında  tehlikeli maddeler içermediğini ve geri dönüşüme elverişli bir biçimde tasarlandığını anlatabiliyoruz. Bu sebeple Blue Angel'ı bir pazarlama aracı olarak kullanmayı tercih ediyoruz”.

Ediz Hun, Uzman biyolog, sinema sanatçısı, öğretim üyesi, politikacı:
"Çevre konusu çok çok önemli bir konu, çevre kavramı her geçen gün genişliyor. En çok değindiğim konular arasında kirlilik ve küresel iklim değişikliği geliyor. Türkiye’de her alanda kirlilik çok ciddi bir sorun; hava, su ve toprağı korumamız lazım, doğanın tahribine tüm gayretimizle mani olmalıyız. Doğayı sadece bilimsel yöntemlerle koruyamayız, bunlar yetmez. Doğayı korumak isteyen herkes gönlündeki sevgi pınarından doğaya bir pencere açmalıdır. Birey olarak yapabileceğimiz çok şey var, hepimizin üstüne büyük görevler düşüyor.”

Dr. Ulf Jaeckel, Federal Alman Çevre Bakanlığı:
“Blue Angel deneyimi Almanya’da 35 senedir başarıyla sürdürülüyor. Şu anda Almanların %80’i bu eko-etiketi tanıyor ve Alman tüketicilerin %40’ı bu etiketi değerlendirerek satın alma kararı veriyor.  Almanya Hükümeti için, Blue Angel yeşil ekonomiye geçişte ve enerji verimli inovasyonlarda önemli bir oyuncudur Bu sebeple, Türk meslektaşlarımızla Türk çevre politikasında eko-etiketin rolünü görüşmek istiyoruz”.

Ergem Şenyuva Tohumcu, Yeşilist:
“Blue Angel sürdürülebilir tüketim için önemli bir rehber. Almanya'da olduğu gibi, Türkiye'de de bu eko-etiket çevre dostu ürün geliştirme ve kamu ihaleleri için önemli bir itici güç olabilir.  Bu sebeple ürünlerin çevre korumadaki rolleri için doğru bir araçtır”.

Gülcan Nitsch, Yeşil Çember:

Bugün, organik gıda alanında Türkiye'de oturmuş markalar bulmak mümkün, ancak diğer alanlar için aynısını söylemek zor. Bu açık, Blue Angel eko-etiketiyle kapanabilir. Blue Angel sayesinde tüketiciler alışveriş seçimlerine güvenilir bir kriter daha ekleyebilirler. Blue Angel etiketli ürünler satın alarak, tüketiciler çevre korumaya önemli ölçüde katkı sağlayabilirler. Ben Türkiye pazarında Blue Angel'ın önümüzdeki yıllarda yer alacağına inanıyorum.'

27 Ağustos 2013 Salı

Ekolojik Anayasa tartışmalarında neredeyiz?

Çevre koruma ile ilgili hükümlerin anayasalarda yer alması 1950’li yıllara rastlar. 1970’li yıllarda ekolojik tahribatın artması ve buna cevaben toplumların, ülkelerin ve uluslararası toplumun geliştirdiği politikalar anayasa yapım süreçlerine de etki etti ve çevre hükümleri artan bir oranda anayasalarda yer almaya başladı. Dünyadaki ülkelerin anayasalarının yarısından fazlasının 1970 ortalarından itibaren yazıldığını ve mevcutların bir çoğunun da bu dönemde elden geçirildiği düşünüldüğünde çevreye/çevre korumaya dair hükümlerin çevre sorunlarının ve bilincinin arttığı dönemde anayasalara girmesi şaşırtıcı değil.

Türkiye’de 1982 Anayasası, Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler bölümünde 56. madde, ilk fıkrasında “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir ifadesiyle çevre hakkını temel bir insan hakkı olarak Anayasa düzeyinde hukuk sistemine dahil etti. Bu hükmün Anayasaya girmesindeki en önemli etken, Türkiye Çevre Vakfı’nın 1980’de başlattığı bir hukuk projesi çerçevesinde dünyada çeşitli ülkelerin anayasalarında yer alan çevre ile ilgili hükümlerin derlemesi, kamuoyuyla paylaşması ve bir madde olarak Anayasa’da yer alması için teklif getirmesiydi. Devletlerin anayasalarında yer alan çevresel hükümler genelde insanın çevre hakkına, insanın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına atıf yaparak çevre korumada devletlerin ve kişilerin ödevlerine odaklanıyor. Ekolojik Anayasa tartışmalarının bu hükümlerden ayrıldığı nokta ise doğanın da insan gibi bir hak öznesi olup olamayacağı üzerine.

Doğanın Hakları Olabilir mi?

Christopher D. Stone sivil haklar hareketinin ertesinde ve modern çevre hareketinin doğduğu yıllarda yazdığı "Should Trees Have Standing? Towards Legal Rights for Natural Objects? (1972) adlı makalesinde, hukukun zaman içindeki gelişimini ele alıyor ve ormanlara, okyanuslara, nehirlere, tüm diğer doğal varlıklara ve bir bütün olarak doğaya yasal haklarının verilmesini savunuyordu. Toplumların çeşitli dönemlerde belirli kişileri ve varlıkları hak sahibi olamayacak kadar yetersiz ve değersiz gördüğünü söyleyerek örnek olarak çocukları, köleleri, kadınları, Amerikan yerlilerini, etnik azınlıkları, akıl hastalarını, cenini ve yabancıları örnek gösteriyor.  Stone’a göre henüz yasal haklara sahip olmayan varlıklar, haklarını kazanana kadar bizim yani hak sahiplerinin kullanımına tabii olarak değerlendirilir. 
 
Uluslararası platformlarda ve Türkiye’deki doğa hakları tartışmalarının genelde atıf yaptığı iki anayasa var: Ekvador ve Bolivya Anayasaları. Bolivya, dünyada doğanın yasal haklarını tanıyan ilk ülke oldu. İklim değişikliğini önlemek, doğal varlıkların sömürülmesini engellemek ve Bolivya halkının yaşam kalitesini yükseltmek adına alınan bu karar doğayı insanla eşit satütüde kılıyor. 28 Eylül 2008’de refera ndumla kabul edilen Ekvador Anayasası’nın, 71. maddesi hayatın gerçekleştiği doğanın ya da Pachamama’nın (Toprak Ana) var olma hakkını tanıyor ve anayasal koruma altına alıyor.

Türkiye’de Ekolojik Anayasa Süreci

Türkiye’de Ekolojik Anayasa ile ilgili tartışmalar 12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumu ertesinde başladı. Haziran 2011 seçimlerinden sonra gündeme gelen yeni anayasa yapım sürecine ekolojik taleplerle müdahil olabilmek için 15 Şubat 2011’de  Ekolojik Anayasa Girişimi başlatıldı. Çevre aktivistleri, hukukçular, milletvekilleri ve akademisyenlerden oluşan 40 kişilik imzacı grubunun hazırladığı bir çağrı kamuoyuyla paylaşıldı. Sekreteryasını dönemin Yeşiller Partisi’nin üstlendiği Girişim, yeni anayasasının sivil, demokratik ve özgürlükçü olmasının yanısıra ekolojik olması gerektiğini ve doğanın vazgeçilmez, devredilmez haklarının anayasal güvence altına alınmasını savunmak için faaliyet göstermeye başladı.  Bursa, İzmir, Ankara, Tekirdağ, Antakya, Diyarbakır ve Muğla'da çevre aktivistlerinin ve hukukçulularının bir araya geldiği toplantılar düzenlendi. Farklı anayasa çalışma grupları ile iletişime geçilerek ortak paydalar arandı. 15 Mayıs 2012’de  İstanbul’da bir konferans düzenlendi.


Ekolojik Anayasa Girişimi, yeni Anayasa’da olmasını talep ettiği maddeleri 3 Ocak 2012 tarihinde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu. Girişimin temsilcileri komisyona sundukları önerilerde temel olarak anayasanın, doğaya hükmetmeye çalışan insanı değil, doğayı hak öznesi olarak tanıması gerektiğini ifade etti. Sunulan Ekolojik Anayasa, dünyayı gelecek kuşaklardan emanet alındığı bilinciyle, doğayla uyum içinde yaşamanın esas alındığı; su, hava, gen, tohum gibi doğal unsurlar için doğal kaynak değil doğal varlık nitelendirmesinin benimsendiği, doğada olası zararlara yol açabilecek faaliyetlerde ihtiyatlılık ilkesinin benimsendiği, kamu yararında doğal dengelerin gözetildiği, yabani ve evcil hayvan haklarının güvence altına alındığı, sağlıklı su ve gıdaya ulaşım hakkının benimsendiği hukuksal düzenlemeler öneriyor. Prof. Ersan Şen T24’teki 3 Ağustos tarihli yazısında Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun uzlaştığı maddeler arasında ‘Çevre Hakkı’nın da bulunduğu ifade ediliyor. Uzlaşılan maddenin Ekolojik Anayasa Girişimi’nin talep ettiği doğa haklarından oldukça geri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Ekim ayında Meclis’te görüşülmesi beklenen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu yüzünden  orman alanları, sulak alanlar, kıyılar ve bütün diğer doğal alanlar geri dönüşü olmayacak tahribatlara karşı savunmasız kalabilir. Yeni Anayasa tartışmalarında doğanın haklarını Tabiat Kanunu ile ilişkilendirerek ele almak konuya bütüncül yaklaşmak açısından daha da önemli hale gelmiş durumda.

Dr. Barış Gençer Baykan

Bahçeşehir Üniversitesi - Betam 

22 Ağustos 2013 Perşembe

İstanbul Kent Sempozyumu

TMMOB III. İSTANBUL KENT SEMPOZYUMU
“YAŞANABİLİR BİR İSTANBUL”
22-23-24 Kasım 2013 / İstanbul
-Çağrı ve Bildiri Duyurusu-
“Bilimden, demokrasiden ve doğadan yana, “Yaşanabilir bir İstanbul”un tartışılacağı “TMMOB III. İstanbul Kent Sempozyumu” 22-23-24 Kasım 2013 tarihlerinde düzenlenecektir.”
İstanbul başta olmak üzere kentlerimizde giderek eşitsizliğin belirginleştiği, evlerimizin, meydanlarımızın, derelerimizin, ormanlarımızın birer yaşam alanı olmaktan çıkarılarak piyasadaki değerine göre anlamlandırıldığı bir süreci yaşamaktayız. Hepimizin ortak değeri olan kamusal alanların planlama süreçleri ile birer rant yaratma ve paylaşma aracına dönüştüğü, kamusal hizmetlere erişimde müşteri odaklı bir anlayışın benimsendiği ve özellikle kentsel dönüşüm adı altında toplumun büyük bir kesiminin, başta barınma olmak üzere eğitim, sağlık, kültür vb. temel haklarından yoksun bırakıldığı bir kentleşme süreci ile karşı karşıya iken özellikle İstanbul; Galataport, Haydarpaşaport, 3. Köprü, 3. Havalimanı, Taksim Projesi, lüks konut projeleri, AVM’ler, finans merkezi, Kanal İstanbul gibi projeler ile küresel/yerel sermayenin istekleri doğrultusunda yeninden biçimlendirilmektedir.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken İstanbul açısından iki kritik nokta daha da belirgin hale gelmektedir. Bunlardan birincisi İstanbul gibi dünya ölçeğinde bir metropolde, bırakın kentte yaşayanları, yerel yönetimler dahi etkisizleştirerek, kente dair önemli kararların tek bir elden alındığı, hukuki denetimin göz ardı edildiği ve demokrasi kültürünün giderek aşındığı bir süreç yaşanmaktadır. İkinci olarak ise, sistemin işlerliğini sağlama gayesi ile inşaat/emlak sektörüne yeni alanlar açmak için merkezi ve yerel iktidar, 3. Köprü ve bağlantı yolları, Kanal İstanbul, Yeni Şehir, kentsel dönüşüm gibi projeler dahilinde İstanbul’un dokunulmaması gereken orman alanlarını, su havzalarını, tarihsel mirasını imara açacak hamleler yapmakta ve geri dönülmez bir yola girmektedir. Ancak, toplumun geniş kesimlerinin kaybeden konumuna itilerek, bu yıkıcı kentleşme süreçlerine rıza göstermek zorunda bırakıldığı bir dönemde; daha demokratik, doğadan, özgürlükten, barıştan ve insandan yana bir yaşam özlemi Gezi Parkı ile simgeleşerek herkese umut olmuştur. Bu süreçte ortaya çıkan bu yaratıcı ve umut dolu enerji ile birlikte, önümüzdeki dönemde izlenmesi gereken politika ve yöntemler üzerinde ısrarla durulması gerekmektedir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak tüm yaşam alanlarımıza ve kamuya yönelik yağma politikalarına karşı bilimden, demokrasinden ve doğadan yana yıllardır yürüttüğümüz mücadele ekseninde bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan İstanbul Kent Sempozyumu “İnsanca, Yaşanabilir Bir Kent”in mümkün ve hakkımız olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde düzenlenecek sempozyum, yerel seçimler öncesinde; toplumcu, eşitlikçi, doğadan ve bilimden yana; söz, yetki ve karar alma süreçlerini demokratikleştiren bir kent yaşamının örgütlenebilmesi yolunda önemli bir adım olabilecektir. İstanbul’un başıboş ve bütünsellikten uzak bir şekilde küresel ve yerel sermayenin saldırgan talepleri ile şekillendirildiği bu süreçte Yaşanabilir Bir İstanbul’un mücadelesinin fikrî temelleri TMMOB’nin bileşenlerinin yanı sıra, tüm bu kentleşme süreçlerinden etkilenen ilgili kesimler; üniversiteler, sendikalar, demokratik toplum örgütleri, forumlar, yerel inisiyatif ve mahalle örgütlenmeleri dahil edilerek sağlamlaştırılmaya çalışılacaktır. 
22-23-24 Kasım 2013 tarihlerinde düzenlenecek olan III. İstanbul Kent Sempozyumunda;
·         Etkin, Özerk ve Demokratik Kent Yönetimi
·         Kolektif İhtiyaçlara Yönelik Erişilebilir, Nitelikli Kamusal Hizmet Sunumu ve Altyapı
·         Entegre, Verimli ve Kamusal Bir Ulaşım Politikası
·         Güvenceli Bir Yaşam İçin Afet ve Risk Yönetimleri
·         Doğal Çevrenin ve Yaşamın Korunması/Geliştirilmesi
·         Çalışma Yaşamının Dönüşümü, Emek ve Sosyal Politikalar
·         Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama/Barınma Hakkı
·         Çağdaş, Bütüncül, Bilimsel ve Kamu Yararı Odaklı Bir Kent/Bölge Planlaması
·         Örgütlenme, Katılım ve Kent Hukuku
·         Tarihi ve Kültürel Mirasın Korunması/Geliştirilmesi ve Kamusal Bir Kent Kimliğinin İnşası
·         Kentsel/Toplumsal Yaşamda Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Kent Hakkı
·         Dezavantajlı Grupların, Yoksunların Kentsel/Toplumsal Yaşama Eşit ve Tam Olarak Katılımı
başlıkları tartışmaya açılarak, geleceğin İstanbul’unda bu politikaların ne şekilde gerçekçi bir zeminde buluşturulabileceğine dair yöntem ve araçlar ortaya konulacaktır.
III. İstanbul Kent Sempozyumu, yukarıda belirtilen ilke, politika ve talepler ekseninde kentlerimizi ve yaşam alanlarımızı savunma ve birlikte geleceği kurma çağrısıdır. 
(III. İstanbul Kent Sempozyumu ile ilgili gelişmeler; www.istanbulkentsempozyumu.org adresinden takip edilebilir).
SEMPOZYUM TAKVİMİ:
Basın Toplantısı
25 Temmuz 2013
Bildiri Özeti Gönderme Tarihi*
06 Eylül 2013
Değerlendirme ve Kabul Bildirimi
16 Eylül 2013
Bildiri Tam Metinlerinin Teslimi
25 Ekim 2013
SEMPOZYUM
22-23-24 Kasım 2013
* Sempozyuma bildiri ile katılımın yanı sıra, konu ile ilgili çalışmaları ve araştırmaları olan bilim insanları ile çeşitli kurum, platform ve derneğin çağrılı olarak katılımı sağlanacaktır.  Bildiri sunmak isteyenlerin bildiri özetlerini, 06 Eylül 2013 tarihine kadar aşağıda belirtilen iletişim adresinde olacak şekilde tercihen elektronik posta yolu ile iletmeleri beklenmektedir. Sunulacak bildirinin amaç, yöntem ve beklenen sonuçlarını içeren bir özeti (en fazla 1500 sözcük); bildiri sahibinin adı, soyadı, mesleği, çalıştığı kurum, görevi, adresi, telefon, faks, e-posta, bildiri başlığı ve sunuşta kullanılacak ek cihazlar ile sunulmalıdır.



İLETİŞİM:
TMMOB İSTANBUL İL KOORDİNASYON KURULU SEKRETERLİĞİ
TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Adres    : Katip Mustafa Çelebi Mah. İpek Sok. No:9 BEYOĞLU
Tel         : 0212 252 95 00 Dahili: 127 - 169
Faks      : 0212 249 86 74

ETKİNLİK SEKRETARYASI: TMMOB Şehir Plancıları Odası, İstanbul Şubesi

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kayseri Kocasinan'da Ekolojik Pazar

 Kayseri Kocasinan Belediyesi, Kayseri İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü işbirliği, Kapadokya Organik Tarım Üreticileri Birliği Derneği ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği destek ve danışmanlığıyla Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarını 21 Temmuz Pazar günü açıyor.

Ekolojik tarımı yaygınlaştırmak üreticiyi örgütlemek, teşvik etmek, pazarlama sorununu çözmek ve paralelinde tüketiciyi bilinçlendirmeyi gerektiriyor. Kayseri İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün yürüttüğü organik tarımın yaygınlaştırılması ve kontrolü projesi kapsamında üretime başlayan üreticilerin ürünlerinin pazarlanması için gelinen noktalardan biri de Kayseri Kocasinan Belediyesi ortaklığı ile yeni bir %100 Ekolojik Pazar kurulması oldu. 

Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarı, Buğday Derneği’nin yerel yönetimlerle kurduğu %100 Ekolojik Pazarların sekizinci halkası olarak 21 Temmuz 2013 Pazar günü Kayseri Kocasinan Erciyesevler’de açılıyor.
Buğday Derneği ve Kapadokya Organik Tarım Üreticileri Birliği Derneği destek ve danışmanlığında Erciyesevler semt pazarında açılacak Kayseri Kocasinan %100 Ekolojik Pazarı, bu yıl Temmuz - Ekim tarihleri arasında kurulacak. Arz ve talep durumuna göre 2014'te pazarın sürekli açık kalıp kalmayacağı proje ortaklarınca değerlendirilecek.


Buğday Derneği %100 Ekolojik Pazarları

Buğday Derneği hali hazırda 4’ü İstanbul’da, Konya-Meram’da ve Seferihisar’da olmak üzere yerel yönetimler işbirliği ile her hafta altı %100 Ekolojik Pazar kuruyor. Balıkesir Burhaniye’de ise ağustos, eylül ve ekim aylarında kurulan mevsimlik bir %100 Ekolojik Pazar bulunuyor. 


15 Temmuz 2013 Pazartesi

Çevre yayıncılığında neredeyiz?

Türkiye’de çevreve ekoloji kitapları hala sınırlı sayıda basılıyor, dağıtılıyor ve okunuyor. Bu durum içinde bulunduğumuz dönemdeki çevre sorunlarının yaygınlığı ve boyutları göz önüne alındığında pek iç açıcı değil. Öte yandan çevre yayınlarının yelpazesi genişliyor. İklim değişikliği, yenilenebilir enerjiler, su, biyoçeşitlilik, ekolojik ekonomi, çevre sosyolojisi, çevre hukuku, sürdürülebilir yaşam, hayvan hakları konularında yeni kitaplar raftaki yerlerini alıyor. Çocuklara ve gençlere yönelik çevre kitaplarında da bir kıpırdanış olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca son yıllarda Sinek Sekiz, Yeni İnsan ve BGST Yayınları belirli bir program dahilinde ekoloji dizileri oluşturmaya başladılar ve telif yayınlarla birlikte çeviri eserleri de basıyorlar. Çevre/Ekoloji literatürünün genişlemesi mevcut çevre sorunlarının derinlemesine incelenmesi, daha önce gündeme gelmemiş konuların tartışılmaya başlanması, kamuoyunda bir farkındalık yaratılması ve yaşam hakkı savunuculuğuna bir temel sağlaması açısından önemli. Bu yazıda çevre/ekoloji yazınında son dönemde çıkan telif ve çeviri kitapları ele alacağız.

Hakan Olgun ve Orçun İmga’nın derlediği “Yeşil ve Siyaset”, Türkiye’de az incelenmiş bir alanı, siyasal ekoloji tartışmalarındaki boşluğu doldurmayı hedefliyor. İnsanın doğayı araçsallaştırmadığı, insan merkezli bir çevre anlayışından ekosistem merkezli bir anlayışa evrilmenin olanaklarını siyasal ekoloji üzerinden tartışıyor. Kitap, gelenseksel siyasi ideolojilerin çevreyle kurdukları bağı inceliyor ve ekolojinin sosyalizm, feminizm, anarşizm, liberalizme, muhafazakarlık ve faşizme ile etkileşimini olanak ve kısıtlarıyla birlikte ele alıyor.

Mahmut Hamsici’nin Dereler ve İsyanlar kitabı HES'lerin yarattığı çevre tahribatını, şirketlerin pervasızlığını, hukukun işlemezliğini ve tüm bunlar karşısında doğayı korumak için girişilen dayanışmacı mücadeleyi anlatıyor. Hamsici, HES yapılan ya da yapılması planlanan bölgelere gidip yurttaşların gözünden Hint yazar Arundhati Roy'un deyimiyle eko-kırımı teşhir etmek istemiş. Onlarca il ve ilçede ÇED toplantılarına, HES şantiyelerine, mitinglere, ev ve esnaf toplantılarına giden Hamsici, basına yanısyandan öte bir çevresel tahribatı ve sosyal parçalanmayı kitabına yansıtmış.

Ahmet Atıl Aşıcı ve Ümit Şahin’in derlediği Yeşil Ekonomi, yeşil ekonomi ve yeşil yeni düzenin teorik ve tarihsel arka planlarını ele alırken Avrupa Yeşilleri’nin yeşil ekonomiye dair somut önerileri ve uygulanabilir örneklerini vurguluyor. 2008 ekonomik krizini “sosyal,ekolojik ve ekonomik” ayakları olan üçlü bir kriz olarak tanımlayan yeşil partiler kalkınma ve büyüme eleştirilerini “yeşil ekonomi” başlığı altında bir üst noktaya taşıdılar. Kitapta teorik tartışmalar ve pratik uygulamalar birlikte işleniyor ve dünyadan ve Türkiye’den yeşil ekonomiye dair veriler sunuluyor.

Türkiye’de çevre konusunun hukuki boyutları sık sık gündeme geliyor. Mahkemelerin iptal veya durdurma kararlarına rağmen devam eden işletmeler, ÇED muafiyetleri, hukuka aykırı yapılan mega projeler... TEMA Vakfı’nın hukuk danışmanı avukat Ömer Aykul’un Ekolojik Hukuk (Eko-Hukuk) kitabı, hukukun çevreyi ve ekolojik dengeyi öncelikli olarak gözetmesi, koruması, geliştirmesi ve gerektiğinde yaptırım uygulamasını sağlama amacını taşıyor. Toprakla ilgili sekiz, orman, ÇDP, ÇED ve turizmle ilgili dörder, madencilikle ilgili üç, mera ile ilgili ve SİT ile ilgili bir olmak üzere otuz dava üzerinden çeşitli çevre mücadelelerinin hukuki boyutları inceleniyor.

1) Yeşil ve Siyaset (2012) Hakan Olgun, Orçun İmga (ed) Lotus Yayıncılık
2) Yeşil Ekonomi (2012) Ahmet Atıl Aşıcı, Ümit Şahin (ed), Yeni İnsan Yayınevi
3) Ekolojik Hukuk (2010) Ömer Aykul, Seçkin Yayıncılık
4) Dereler ve İsyanlar (2010) Mahmut Hamsici, Nota Bene Yayınları

Çeviri kitaplar son yıllarda arttı

Yabancıdillerden Türkçe’ye çevrilen ilk çevre/ekoloji kitapları 70’li yıllarda yayınlanmaya başladı. Özellikle Avrupa’da ekoloji hareketlerine temel teşkil eden kalkınma, nüfus artışı, endüstriyel kirlilik, endüstriyel tarım, tüketim toplumu ve nükleer enerji konularını ele alan kitaplar Türkçe’ye kazandırıldı. 90’lı yıllarda ekoloji hareketinin ideolojik yönlerini ele alan kitaplar dönemin siyasal tartışmaları ışığında çeviri listelerine eklendi. Ekolojinin kapitalist ve sosyalist sistemler ışığında değerlendirmeleri, feminist hareket ile ekolojik hareketin etkileşimi ve toplumsal ekoloji konuları ele alındı. 2000’li yıllarda ekolojik sorunlar  gezegenin sürdürülebilirliğini tehdit eder hale geldikçe ve iklim değişikliğinin boyutları
ekonomik ve siyasal aktörler tarafından daha iyi anlaşıldıkça bu konudaki çeviriler arttı.

İnsan eliyle yaratılan değişiklikler dünyayı bildiğimiz bir yer olmaktan çıkarıyor diyen Bill McKibben’ın Düünya adlı kitabı bu türün örneklerinden biri. Mc Kibben, iklim değişikliğinin, öngörülenden çok daha hızlı ve çok daha büyük ölçekte gerçekleştiğini ve insanoğlunun ormanları, okyanusları, atmosferi ve buzulları geri dönüştürülemez biçimde değiştirdiğini örneklerle açıklıyor ve çözüm olarak fosil yakıtların terk edilmesini, ekonomilerin merkezilikten uzaklaşmasını, büyüme üzerine değil bakım, onarım üzerine odaklanmayı öneriyor.

Ernest Callenbach’ın Ekoloji Cep Rehberi, ekosistemden biyoteknolojiye, çevresel adaletten virüslere ekolojik düşünceyle temel kavramları bulabileceğiniz bir kaynak. Ekoloji Cep Rehberi, Sinek Sekiz Yayınevi’nin permakültür, ekoköyler, sürdürülebilir yaşam rehberi konulu diğer kitaplarında olduğu gibi çevre ve ekoloji tartışmalarında sıkça duyduğumuz ve kullandığımız ama ne ifade ettikleri üzerinde çok durmadığımız kavramları bize sadelikle sunuyor.

Vandana Shiva, bir çok yapıtı Türkçe’ye çevrilmiş ünlü Hintli ekolojist, ekofeminist ve fizikçi. Küreselleşme, biyoçeşitlilik, doğal varlıklar, ekofeminizm alanlarında yazan Shiva’nın Yeryüzü Demokrasisi  geleneksel bilgi, kültür, gen ve su kaynakları gibi insanlığın ortak varlıklarının toplulukların yönetiminden kopartılıp nasıl özel birer mülk haline dönüştürüldüğünü tarihsel ve güncel örnekleriyle anlatıyor.

Ünlü İngiliz sosyolog Anhtony Giddens’in İklim Değişikliği Siyaseti kitabında ulusal ve uluslararası ölçekte bir iklim değişikliği siyasetinin henüz hayata geçmediği tespitinden hareketle geçmiş deneyimlere ve mevcut siyasal ve ekonomik koşullarda nasıl etkin bir iklim değişikliği siyaseti yaratılabilir sorusuna yanıt arıyor. Giddens risk ve tehlikeler, petrol, Yeşiller ve sonrası, ülkelerin geçmiş performansları, planlama, teknoloji ve vergiler, iklim değişikliğine uyum, ,uluslararası müzakereleri, AB ve karbon piyasaları ve iklim değişikliğinin jeopolitikası  başlıkları altında iklim siyasetine dair kavramları, olanakları ve kısıtları tartışıyor.

1) İklim Değişikliği Siyaseti (2013) Anthony Giddens, Phoenix Yayınevi. Çeviren: Erhan Baltacı
2) Düünya (2012) Bill Mc Kibben, Türkiye İş Bankası Yayınları. Çeviren: Emel Anıl
3) Ekoloji Cep Rehberi ( 2011) Ernest Callenbach, Sinek Sekiz Yayınevi, Çeviren: Egemen Özkan
4) Yeryüzü Demokrasisi (2009) BGST Ekoloji dizisi, Çeviren Ali K. SayselElçin GenOnur Günay


Dr. Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...