2 Şubat: Dünya Sulak Alanlar Günü
21 Mart: Dünya Ormancılar Günü
22 Mart: Dünya Su Günü
23 Mart: Dünya Meteoroloji Günü
22 Nisan: Dünya Toprak Ana Günü
11-12 Mayıs: Dünya Göçmen Kuşlar Günü
14 Mayıs: Dünya Çiftçiler Günü
15 Mayıs: Dünya İklim Günü
22 Mayıs: Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü
5 Haziran: Dünya Çevre Günü
8 Haziran: Dünya Okyanus Günü
15 Haziran:Dünya Rüzgar Günü
17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü
11 Temmuz: Dünya Nüfus Günü
29 Ağustos: Nükleer Denemelere Karşı Uluslararası Gün
21 Eylül Dünya Parklar Günü
22 Eylül: Dünya Arabasız Günü
1 Ekim: Dünya Habitat Günü
4 Ekim: Hayvanları Koruma Günü
16 Ekim: Dünya Gıda Günü
21 Kasım: Dünya Balıkçılık Günü
11 Aralık: Uluslararası Dağ Günü
8 Mart 2013 Cuma
1 Mart 2013 Cuma
Bir çevre mücadelesi nasıl başarılı olur?
Dönüp dolaşıp
bunu tartışıyoruz. Hangi savlarla, neyi hedefleyerek, hangi araçları kullanarak
ve kimlerle ittifak yaparak başarılı olur bir çevre mücadelesi? Maalesef her
toplumsal sorunda olduğu gibi burada da tek bir cevap ya da derdimize derman
olacak tek bir reçete yok. Uzak ve yakın tarihimizde, dünyada ve Türkiye’de
onlarca başarı/kazanım hikayesi var. Doğa tahribatının durdurulduğu, alternatif
ve sürdürülebilir seçeneklerin hayata geçtiği veya toplumun/toplumun bir
kesiminin bakış açısının değiştiği zamanlardan bahsedebiliriz.
Bir çevre
mücadelesinin ne kadar yaygınlaştığını çeşitli yollarla ölçebiliriz. Kamuoyu
anketlerinde çevre mücadelesine desteğin oranı, sokak eylemlerine katılanların
sayısı, mücadelenin coğrafi yaygınlığı, siyasi elitten gelen destekler, farklı
katmanların mücadeleye sunduğu imkanların artması, medyadaki görünürlülük vb. Son
zamanlarda ise online (çevirimiçi) imza kampanyası platformlarının artması
(Change.org / imza.la/ imzakampanya.com)
ve çevre örgütlerinin kendi imza kampanyalarını yürütmeye başlamaları ile
birlikte “imza sayısı” da önemli bir gösterge haline gelmeye başladı. İmza
kampanyaları yeni tartışmaları tetikleyecek gibi duruyor çünkü özellikle
Change.org’un Türkiye’de faaliyete başlaması ve bir kısım toplumsal mücadelenin
online kamapanyacılığın metodlarını da benimsemesi ilgiyi bu alana çevirdi. Blogda
yazdığım bir yazıda kurumsal imza kampanyalarından bireysele, matbu
kampanyalardan da çevrimiçi kampanayalara geçişin söz konusu olduğu iddia
etmiştim. Change.org
Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü Dr. Uygar Özesmi ile
imza kampanya platformu hakkında bir söyleşi yapmış ve değişimin online
aktivizm ile gelip gelmeyeceğini konuşmuştuk. Gündüz Vassaf Radikal’de
yazdığı son yazısında saniyelik imza
eylemlerinin yurttaşları edilgenliğe ittiğini öne sürüyor. Öte yandan da
toplumsal hareketler ve iletişim alanındaki metodolojiler de sosyal medyayı da
analizlerine nasıl dahil edeceklerini tartışıyor. Örneğin Thorson ve
arkadaşlarının Information, Communication and Society dergisinde 2013 başında
yayınladıkları makalede Occupy hareketi ile ilgili olarak Youtube ve Twitter’da
ne tür bilgi ve videoların nasıl dolaşıma girdiğini araştırmış.
Sözü Hayvan Hakları Yasası ve Tabiatı Koruma Yasası’na karşı verilen mücadelelerinin karşılaştırılmasına getirecektim ama giriş fazla
uzadı. Yazının devamı bu konu üzerine olacak.
26 Şubat 2013 Salı
Çevrecilerin tezlerine nasıl karşı durabilirsiniz? 15 örnek
1) Yavaş şehirler alternatif bir kalkınma modeli
oluşturabilir / Ölçek çok küçük, genele yayılamaz,sembolik kalmaya mahkum
2) Bakkaldan plastik poşet almasak daha iyi olur. /
Ben almasam bile zaten üretiliyor, bez torbaların da çevreye maliyeti var.
3) Organik pazarlar çoğalıyor. / Ben organik
sertifikaya güvenmiyorum, ne malum üreticilerin ilaç koymadıkları
4) İşe bisikletle gidilebilir / Büyük şehirlerin
trafiği buna izin vermez, arkadaşıma araba çarptı geçenlerde.
5) Almanya’da yenilenebilir enerjide aldı başını
gidiyor/ Gider tabii, teknoloji onlarda. Biz onların seviyesine gelemeyiz
6) İklim değişikliği yaşamı tehdit ediyor/ Ben
görmem herhalde
7) Enerji tasarrufunu ve verimliliğini önemsemeliyiz/
İnsan cebinden ne kadar çıktığına bakar.
8) Çevre konuları yaşamsal / Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerde çevre gündeme gelmez. Önce insanların karnı doyacak,
işi olacak.
9) Nükleer santral yapmanın ekonomik bir mantığı
yok/ Konu enerji değil bölgesel güç olma
10) Güneş rüzgar bize yeter / Yenilenebilir enerji
kaynaklarından üretilen enerji depolanamıyor, verimli değil.
11) GDO’lar doğaya ve insana zararlı / 7 milyar
nüfusu nasıl besleyeceksin?
12) Çevre konusu medyada çok az yer alıyor /
İşssizlik, terör gibi gündemler varken insanlar çevre haberi okumak istemez.
13) Çevre örgütleri doğayı korumaya çalışıyorlar /
Kaç kişi üye ki? Olanlar da eğitimli kesim
14) 24 cm altında lüfer satın almamalı /
Entelektüeller rakı keyifleri için lüferi seçmişler
15) Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu
tasarı tabiatı korumayacak/ İsmi öyle demiyor ama.
Örnekler elbette çoğaltılabilir.
20 Şubat 2013 Çarşamba
Tabiatı Koruma Kanun Tasarısı TBMM Gündemi’nden Geri Çekilsin
Önümüzdeki
günlerde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’na karşı Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’nin
başlattığı imza kampanyasına katılan yaklaşık 30.000 kişi, Kanun Tasarısı’nın
TBMM Gündemi’nden geri çekilmesini talep ediyor.
Getirdiği
düzenlemelerle doğayı korumaktan çok kullanmayı amaçlayan, Doğal Sitleri
kaldıran, üstün kamu yararı gerekçesiyle mevcut korunan alanların yatırıma
açılmasına olanak tanıyan, korunan alanların ilanında ve yönetiminde Bakanlık
dışında hiçbir kişi ve kuruma söz hakkı tanımayan ve katılımcılıktan uzak bir
anlayışıyla hazırlanan Kanun Tasarısı, Türkiye’nin doğasını tehdit ediyor.
Çevre ve doğa
koruma konusunda çalışan 86 sivil toplum kuruluşu tarafından oluşturulan Tabiat
Kanunu İzleme Girişimi, ülkemizde biyolojik çeşitliliğin ve doğanın daha etkili
korunması için kurumsal ve yasal çerçeve oluşturmak amacını taşıyan Kanun
Tasarısı’nın yaklaşık 10 yıldır hazırlanmakta olduğuna ve süreç içerisinde beş
kez değiştirildiğine dikkat çekiyor. Tabiat Kanunu İzleme Girişimi, Kanun
Tasarısı’nın mevcut haliyle TBMM’den geçmesi durumunda, ülkemizdeki ormanların,
sulak alanların, kıyıların ve bütün diğer doğal alanların geri dönüşü olmayacak
tahribatlara karşı savunmasız kalacağından büyük endişe duyduğunu belirtiyor. Tabiat
Kanunu İzleme Girişimi tarafından change.org üzerinde dağcı, fotoğrafçı ve
gezgin Nasuh Mahruki’nin çağrısıyla başlatılan imza kampanyasına, bir hafta
içinde Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 30.000 kişi katıldı.
Konuyla ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini dikkate
almadan ve katılımcılıktan uzak bir anlayışla hazırlanan Kanun Tasarısı, ülkemizde
bugüne kadar ilan edilmiş bütün korunan alanları yeniden değerlendirecek.
Doğaseverler, yeniden değerlendirme sürecinde birçok alanın mevcut koruma
statüsünü kaybedeceğinden kaygı duyuyor. Bununla birlikte, Kanun Tasarısı
“Doğal Sit” statüsünü ortadan kaldırıyor. Kanun Tasarısı’nda bahsi geçen “üstün
kamu yararı” ifadesi ise tartışmalı bir konu olarak değerlendiriliyor. Tasarı,
üstün kamu yararı gerekçesiyle korunan alanların yatırıma açılabileceğini
belirtiyor. “Üstün kamu yararı” ise açıkça tanımlanmamış durumda. Bu durumda,
örneğin otoyol, enerji yatırımı ya da sanayi tesisinin bir milli park
içerisinde veya milli parkı doğrudan etkileyecek bir bölgede, üstün kamu yararı
gerekçe gösterilerek yapılması mümkün olabilecek. Bütün bu sakıncalarının yanı
sıra Kanun Tasarısı, Milli Parklar Kanunu’nu yürürlükten kaldırıyor. Ülkemizde
doğa koruma konusundaki en önemli yasal düzenlemeler arasında yer alan 2873
sayılı Milli Parklar Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması, zaten ciddi
baskılarla karşı karşıya kalan Milli Park alanlarımızı olumsuz biçimde
etkileyecektir.
Change.org/tabiatkanunu
Twitter: @tabiatkanunu
Facebook:
Facebook/TabiatKanunuİzlemeGirisimi
Bilgi için: Tabiat Kanunu İzleme Girişimi
Sözcüsü Hüsrev Özkara 0533 394 47 11
14 Şubat 2013 Perşembe
Ne olacak bu iklimin hali? Küresel ve Yerel Perspektifler
Teknorama Simit ve Teknoloji Sohbeti - 5
Yer: Bahçeşehir Üniversitesi, Fazıl Say Konferans Salonu
Konuşmacılar:
Prof. Dr. Nüzhet Dalfes (İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü)
Doç. Dr. Ali Kerem Saysel (Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü)
Program:
09.30 Çay, Simit ve Kaşar (Fuaye'de)
10.30-13.00 Konuşma ve Tartışma ( Fazıl Say Konferans Salonu)
Organizasyon açısından toplantıya katılım teyitlerinizi en geç 14 Şubat 2013 tarihine kadar talat.ciftci@bahcesehir.edu.tr adresine bildirmenizi rica ediyoruz.
13 Şubat 2013 Çarşamba
“sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için”
“sırtı
lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için”
2-3 Mart 2013 / Yıldız
Sarayı Dış Karakol Binası
(TMMOB Mimarlar Odası)
Barbaros Bulvarı, Beşiktaş
Karadeniz isyandaydı,
"Bu sese kulak verin" diyerek yoldan çıktık...
Karadeniz'de yaşamı
yok eden sözde enerji ve kalkınma projeleri, doğayı, kültürleri, yaşam
alanlarını tehdit etmeyi, karşısında da Karadeniz direnmeyi ve mücadele etmeyi
sürdürüyor.
Şirketlerin ve iktidarın doğaya, yaşama, emeğe yaptığı saldırılara karşı mücadelenin geldiği noktayı değerlendirmek için 2 -3 Martta bir araya geliyoruz.
İki gün boyunca farklı
atölye ve oturumlarda Karadeniz’de yaşamı yok eden tüm girişimleri ele almayı,
atölye birikimlerini ortaklaştırmayı, deneyimleri paylaşırken mücadeleyi
büyütmenin yollarını aramayı amaçlayan Karadeniz Forumu,
yaşamı savunan tüm birey, çevre ve yapıların katılımıyla anlam bulacak,
tüm kesimlere açık olacak.
Şimdi, bu sese daha
güçlü ses katma zamanı !
Tüm katılımcıların
aynı zamanda konuşmacı olacağı, Karadeniz'in sesinin özgür çıkacağı
forumda; suyun, ormanların, doğanın, yaşamın her alanının talan edilerek
ticarileştirilmesine karşı mücadele eden, Sinop'ta, İğneada'da ve Akkuyu'da
yeni bir Çernobil olmasın diyen, HES’lere, termik santrallere, zehir saçan
endüstriyalizm ve madencilik faaliyetlerine karşı
direnenleri; hukukçuları, akademisyenleri, sanatçıları, gazetecileri,
yazarları, öğrencileri, kısacası doğaya ve yaşama sahip çıkan herkesi bir araya
gelmeye, birlikte tartışmaya ve üretmeye çağırıyoruz!
2 Mart 2013
/Cumartesi
10:00 - 12:30 Oturum - Karadeniz'de Neler Oluyor?
Kolaylaştırıcı: Cemil Aksu
Sözde
enerji ve kalkınma projeleriyle yaşam alanlarına el koyma planlarının arenası
haline getirilen, kapitalizmin doğasını tamamen katletmek istediği Karadeniz'e
genel bir pencereden bakılıp; Karadeniz üzerinde uygulanmak istenen
politikaların gerçek amaçları ve hedefleri tartışılarak "Karadeniz'de
neler oluyor?" sorusuna bu oturumda cevap aranmaya çalışılacak.
12:30 - 13:15 Öğle Yemeği
13:30 - 15:30 Atölye Mücadele
Doğa ve
yaşam için mücadele edenlerin bir araya gelerek, bugüne kadar yapılan mücadele
deneyimlerinden çıkardıkları sonuçları aktaracağı ve mücadelede eksik kalan
şeylerin konuşulacağı atölyenin hedefi bundan sonra mücadelenin ne şekilde ve
nasıl yükseltilebileceğini tartışarak yeni dönem için bir mücadele anlayışı ve
yol haritası ortaya koymak
15:45 - 17:30 Atölye Hukuk
Kolaylaştırıcı: Av. Efkan Bolaç
Doğaya ve
yaşamı savunan avukatların katılımıyla gerçekleşecek atölyede, zulme karşı
direnme hakkının meşruluğu üzerinden, enerji ihtiyacı söylemiyle yaşam
alanlarımıza yönelen saldırılara karşı duruşun yasal dayanak ve olanakları
tartışılarak, özellikle giderek artan HES, Termik, Nükleer
karşıtlarını kriminalize etme, baskı, gözaltı, tutuklama uygulamalarına karşı
söylem ve pratikler üretme, elde edilen hukuksal kazanımların uygulanmaması ya
da tamamen elden alınması pratiklerine birlikte çözüm üretilmeye
çalışılacak.
3 Mart 2013 / Pazar
10:30 - 12:30 Atölye Medya
Kolaylaştırıcı: İsmail Saymaz
Medyanın
doğa ve yaşam mücadelesiyle etkileşiminin tartışılacağı bu atölyede, mücadele
dilinin nasıl olması gerektiği, şirketlerin ve devlet politikalarının
karşısında mücadele anlayışlarının medyada ne şekilde yer
alması gerektiği tartışılacak. Medya patronlarının aynı zamanda birçok
sözde “enerji yatırımı”nın da sahibi olduğu düşünüldüğünde, atölye bundan
sonraki süreçte mücadelenin kamuoyunda nasıl yer alacağına ışık tutmayı ve
mücadelenin kendi alternatif medyasını da oluşturmayı hedefliyor.
12:30 - 13:15 Öğle Yemeği
13:30 - 15:30 Atölye Sanat
Kolaylaştırıcı: Ayşenur Kolivar
“Doğa yoksa yaşam da
yok. Yaşam alanları yoksa, ben de yokum! Benim dilim, benim kültürüm, benim
tarihim, benim müziğim de yok...” Yaşama sahip çıkan tüm sanatçılar, Karadenizli
sanatçı, aydın, yazar, ressam, müzisyenler, mücadelelerini sanatları yoluyla
icra edenler bir araya gelerek, doğa ve yaşam mücadelesine sanatçıların hangi
şekillerde katkı sunabileceklerini ve kendi alanlarında neler yapabilecekleri
tartışılacak.
16:00 - 17:00 Atölye Birikimlerin Ortaklaştırılması
Forum
Alanına Nasıl Giderim?
Yıldız Sarayı Dış
Karakol Binası; Beşiktaş Barbaros Bulvarı üzerinde, Yıldız Teknik Üniversitesi
otobüs durağında inince, Yıldız Parkının arka tarafı.
İletişim:
Hatice
Hacısalihoğlu – 0 543 634 9449
Her türlü öneri ve katkınız için: karadenizisyandadir@gmail.com
1 Şubat 2013 Cuma
Yaklaşık 200 Ton İlaçlı Suyun Eğirdir Gölü’ne Ulaşması Engellendi
WWF-Türkiye 2 Şubat Dünya Sulak
Alanlar Günü’nde Eğirdir Gölü’nde gerçekleştirdiği örnek uygulamaların
sonuçlarına dikkat çekiyor. Siemens Ev Aletleri ile işbirliği içerisinde
Eğirdir Gölü çevresinde iyi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve Göl’ün
su kalitesinin iyileştirilmesi için devam eden pilot çalışmaların sonuçları
umut verici.
2008’den bu yana devam eden ve 2012 yılı itibarıyla ikinci aşaması
başlayan Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi kapsamında, Göl’ün
üzerindeki kirlilik baskısının başlıca nedeni zirali ilaç kullanımı olarak
belirlendi. Bu doğrultuda Esinyurt pilot köy olarak seçildi ve 50 dekarlık elma
tarlalarında örnek uygulama gerçekleştirildi. Kurulan bilgisayarlı hava tahmin
ve erken uyarı cihazı ve tarımsal zararlılarla biyoteknik mücadele
yöntemlerinden olan feromon çubukları sayesinde Göl çevresindeki aşırı tarımsal
ilaç kullanımının azaltılması hedefleniyor. Bütün bu çalışmaların yanı sıra
bölgede yaşayan çiftçilere, kadınlara ve çocuklara suyun önemi, akılcı
kullanımı ve korunması konusunda kapsamlı eğitimler düzenleniyor.
2012 yılında gerçekleştirilen bu çalışmalar kapsamında erken uyarı sistemi ile 150
ton, biyoteknik mücadele yöntemleriyle de
45 ton olmak üzere toplam 195 ton ilaçlı suyun Eğirdir Gölü’ne, yeraltı
sularına ve toprağa karışması engellendi. Ayrıca feromon çubuğu ile desteklenen
tarlalarda, elmadaki kurtlanma oranının 6,5 ila 10 kat azaldığı ve bunun genel
verime %10’luk bir artış olarak yansıdığı görüldü.
2013 Mart ayı itibarıyla 500 dekara çıkarılacak olan pilot çalışma
kapsamında toprak ve su tahlilleri yapılarak Eğirdir Gölü’nde iyi tarım
uygulamalarını yaygınlaştırma çalışmaları devam edecek. Uygulama
Gelendost ilçesinde yaygınlaştırıldığı takdirde her yıl yaklaşık 16.125 ton
ilaçlı suyun doğal kaynaklara karışmasının engelleneceği öngörülüyor.
WWF-Türkiye
Genel Müdürü Tolga Baştak “Bugün 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü ve ülkemizde
birçok sulak alanda kuruma ve kirlilik başta olmak üzere çeşitli sorunlar
yaşanıyor. Ülkemizin en büyük ikinci tatlı su gölü ve uluslararası öneme sahip
bir sulak alan olan Eğirdir Gölü de bu sorunlarla karşı karşıya. Göl’ün
sorunlarına kalıcı çözümler üretmek için ilgili paydaşların desteği ile 2008
yılından bu yana çalışıyoruz. Projemiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz
uygulamaların sonuçları, Göl’ün su kalitesinin iyileştirilmesi ve Türkiye’nin
elma üretiminin %20’sini karşılayan bu bölgede tarımsal üretimin
sürdürülebilirliği açısından son derece umut verici. Yaptığımız pilot
uygulamalar, Göl’e ulaşan tarım kaynaklı kirliliğin %40’ı aşan oranda
azaltılmasının mümkün olacağını gösteriyor. Bu doğrultuda pilot
uygulamalarımızı yaygınlaştırarak, potansiyel bir Ramsar Alanı olan Eğirdir
Gölü’nde su kalitesinin iyileştirilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz.” dedi.
Daha Fazla Bilgi için:
Berivan Dural, İletişim Yönetmeni,
WWF-Türkiye
10 Ocak 2013 Perşembe
Bir tıkla değişim gelir mi?
İmza
kampanyaları yeni bir eylem biçimi değil.İmza
kampanyasını kullanmayan çok az toplumsal hareket veya sivil toplum örgütü
vardır.Son dönemde öne çıkan ise bireysel kampanyalar ve ıslak imzaların yerini
online (çevrimiçi) imzaların alması. Bu bağlamda dünyanın en önemli imza
kampanya platformu Change.org’un Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü Dr. Uygar Özesmi ile söyleştik. Özesmi’ye online
aktivizmin dinamiklerini, Change.org’un hikayesini ve Türkiye’de neler yapmak
istediklerini sorduk.
YG:
Merhaba Uygar, seni çevre alanında TEMA ve Greenpeace gibi Türkiye’nin en büyük
çevre sivil toplum kuruluşlarının direktörlüğünü yapmış, Doğa Derneği gibi pek
çoğunun da kuruluşunda ve gelişiminde rol almış birisi olarak tanıyoruz. Birden
seni şimdi change.org’da görüyoruz, nereden çıktı bu? Çevre hareketinden kopmuş
mu oldun? Nedir change.org, nedir senin görevin burada?
UO: Biliyorsun
bu görev değişikliği esasında çok yeni değil, 4 ay oldu. Greenpeace’den Ağustos
2012’de sonunda ayrıldım, ama hemen Kanada’ya CIVICUS (Sivil Katılım için Dünya
Birliği) toplantısına gittim, ardından da ekibimi kurdum ve ekimde change.org
bütün hızıyla Türkiye çevrimiçi yani online dünyasına daldı. Change.org
dünyanın en büyük imza kampanyası platformu. Nerede olursanız olun, hangi
değişimi görmek istiyorsanız change.org üzerinden kampanya başlatarak hayal
ettiğiniz dünya için harekete geçebiliyorsunuz. Change.org bir hizmet kurumu.
Değişim ise günümüzde ancak online araçların da desteğiyle gerçekleşebiliyor.
Change.org sokaktaki vatandaşın ulaşabileceği belki de en güçlü online araç.
TEMA’da yerelden gelen binlerce soruna dair yardım beklentilerini bir
savunuculuk birimi kurarak karşılamaya çalışmıştım, hatta ismini TEMA Acil
koymuştuk. Greenpeace’de bize gelen yüzlerce kampanya talebini kaynak
yetersizliğinden geri çevirmek zorunda kalıyorduk, her seferinde kalbim
reddetmek zorunda kaldığımız insanlarla beraber kırılıyordu. Ancak şimdi herkes
gelip, gücü kendi eline alıp change.org üzerinden mücadeleye başlayabiliyor.
Soruna net yanıt verecek olursam çevre hareketinden kopmadım, çevre hareketine
mücadelelerini kazanabilmeleri için ekibimle beraber güçlü bir araç sunmanın
keyfini yaşıyorum. İşin güzel yanı sende biliyorsun ki çevre mücadelesi tek
başına kazanılamaz, bütün alanlarda demokratikleşme ve kadından, engelli veya
LTGB haklarına kadar her alanda hakların elde edilmesi gerek. Sivil toplumun
gelişmesi için GEF SGP’ye ve STGM’ye emek vermiş birisi olarak burada tam
evimdeyim.
YG:
Peki görevin ne Uygar?
UO: Şu
ana kadar “Türkiye Direktörü” olarak görev yapıyordum, özellikle hızlı kuruluş
için, ancak bu göreve başlarken söylendiği gibi hızlı büyümeye bağlı olarak şimdi
“Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü” olarak devam ediyorum. Bu ne demek?
Standart yöneticilik ve temsil görevleri yanında bu bölgedeki kampanyaları en
iyi şekilde nasıl destekleriz, en büyük değişim yaratma potansiyeline ve geniş
kitlelere ulaşma imkanına sahip kampanyalar neler olabilir, stratejik
danışmanlık konusunda ekibimle beraber çalışıyorum. İnsanları değişim için,
toplumun kaderini kendi ellerine almaları için chnage.org araçlarının en iyi
şekilde işlemesine yardımcı oluyoruz.
YG: Bu
dünyanın en büyük imza kampanyası platformunun ortaya çıkma hikayesi nedir?
UO: Change.org,
2007 yılında Stanford Üniversitesi öğrencilerinden Ben Rattray ve Mark Dimas
tarafından, insanlara önemsedikleri konularda eyleme geçebilmeleri için güç ve
imkan vermek üzere kuruldu. Ben ve arkadaşı Mark Dimas mezun olduktan sonra
bankacılık sektöründe çalışma yolunda ilerlemek yerine sosyal açıdan yararlı
bir iş yapmak istiyorlar. Kuruluşunun ardından geçen ilk bir kaç yılda Ben ve
Mark sosyal bağış toplamaktan, grup gönüllülüğü ve sanal politik eylem
gruplarına kadar pek çok şeyi denedi fakat hiç biri tam dikiş tutmadı. En son bir
tür blog yazarları ağı kuruyorlar. Ağda bir de imza kampanyası bölümü var.
Güney Afrika'da 'düzeltici tecavüz' adı altında güya 'lezbiyenliği düzeltmek
için' yapılan suça karşı 175 ülkeden 171 bin kişi imza atıyor. Güney Afrika
hükümetinin etkilenip önlemler almaya başladığını gören Rattray ve Dimas,
siteyi dönüştürüyor; 2007'de Change.org kurulmuş oluyor. Geçen kısa sürede şu
anda 18 ülkede ofisi, 150’nin üzerinde çalışanı, 25 milyonun üzerinde
kullanıcısı var, her ay 2 milyonun üzerinde yeni üye kazanıyor ve tüm dünyada
günde en az bir kampanya başarıyla sonuçlanıyor.
YG: İşleyişi
nasıl, insanlar nasıl harekete geçiyor, anlatır mısın?
UO: Herhangi
bir kişi, kim olursan ol, nerede olursan ol, www.change.org adresine gelerek üç aşamada
değişim yaratmak istediği konuda imza kampanyası başlatabiliyor. Kampanya
yoluyla neyin değişmesini istiyorsa o konuyla ilgili muhatabı belirliyor ve o
kişi ya da kuruluşa yönelik kampanyayı başlatarak talebini iletiyor. Her bir
imzacıyla kampanya muhatabına bir kampanya mektubu iletiliyor ve böylece
kampanya muhatabının dikkatinin çekilmesi sağlanıyor.
Önce
siteye giriyorsun, 'Kampanya Başlat' kutucuğuna tıklıyorsunuz; aşağıdaki
soruların olduğu formu doldurup, 'kurallar' bölümünü dikkatlice okuduktan
sonra, istersen fotoğrafla da süsledikten sonra kampanyan hazır.
1. Başlatacağın kampanya kime
yönelik? (Birey, kurum ya da hükümet organının adı ve varsa e-mailleri
yazılıyor...)
2. Muhataplarından ne talep
ediyorsun?
3. Bu senin için neden önemli?
(İnsanlar bu kampanyaya neden destek vermeli)
İmzadan sonra siteye giren herkes
görebiliyor; her imza veren sosyal ortamlarda bunu paylaşıyor. Muhataba ilk
imzalayan 50 kişinin e-maili gidiyor. Sonrasında muhataba azalan sıklıkta kampanyanın
yorumlu e-mailleri ve durumuna dair bilgilendirme mailleri gidiyor. Yani muhataba
talep ve artan destekçi sayısı mutlaka iletilmiş oluyor. Ama karşıdakinin email
hesabını kilitlemeden. Önemli olan burada bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek.
YG: Change.org
öncesinde web imkanlarını kullanmadan yürütülen imza kampanyalarının etkisi
azalmış mıydı?
UO: Online
bir kampanya yürütmek, konuyla ilgili gönül birliği içinde olan insanların
zaman ve mekan kısıtlaması olmadan aynı konu için taleplerini dile getirmesini
sağlamaya yarıyor. Online kampanyalar bireyleri harekete geçirmek için tek
başına kullanılabileceği gibi hali hazırda bulunan geleneksel bir imza
kampanyasının da online bir ayağı olabilir. Geleneksel imza kampanyalarının
etkisini belirlemede en önemli etkenlerden biri ister yerel olsun ister ulusal bir
konuda geniş kitlelere ulaşmanın zor olmasıydı.
Online kampanyalar sayesinde bir kişi konuya destek verebilmek için nerede
ve ne durumda olursa olsun imzasını atabiliyor, böylece kampanyalar imkanlarla
kısıtlı olmaktan çıkıp yaygınlaşması kolay hale geliyor. Bu online gidişat ve
kolaylık, kanaatimce yavaş yavaş güçlenerek İsviçre kantonlarındaki gibi güçlü
bir demokratik katılıma doğru gidecek gibi. Erk sahipleri görevlerinin o erki
onlara verenlerin beklentilerini karşılamak ve hesap vermek olduğunun daha da
bir idrakine varacaklar.
YG: Online
aktivizme (çevrimiçine) geçmek bir zorunluluk mu tercih mi?
UO: Günümüz
koşullarında bir zorunluluk. Soruyu şöyle sorsak yanıtı ne olurdu? Kasetten
CD’lere geçmek bir tercih mi? Müziği internetten indirmemek ve sadece
kitapçıdan CD olarak almak bir zorunluluk mu? Çağ değişiyor, toplumsal ve
ekolojik mücadele içinde yer alanlar ellerindeki her güçlü barışçıl aracı
kullanmaları bir zorunluluk hatta bir sorumluluk diye düşünüyorum galiba...
YG: Türkiye’de
faaliyete geçme kararı nasıl alındı?
UO: Burada
ofis açılmasının nedeni talep. Bu kararın alınmasında en büyük etken Türkiye’de
sosyal değişimin ve aktif vatandaşların yoğun olması. Aynı anda hem hak
ihlallerinin, ve yolsuzlukların sıkça yapıldığı hem de vatandaşların tepki
göstererek hakkını aradığı bir ülke. Türkiye sosyal değişimin hızla
gerçekleştiği bir ülke, hem sorunlar hem de tepki bol. 1 Eylül 2012'de Türkiye
ofisi açıldığında 100 bin kullanıcı vardı. Site Türkçe’ye çevrildikten sonra 4
ay gibi kısa bir sürede 235 bine çıktık. Türkiye'deki bu hızlı büyüme
potansiyelini benim gördüğüm gibi Ben Rattray’in de görmesi şaşırtıcı değil
bence. Üstelik önceden kampanya açanlara destek yokken şimdi en azından
başarılı gidenlere veya başarı potansiyeli taşıyanlara benimle beraber kampanyalardan
sorumlu iki çalışma arkadaşım, Serdar Paktin ve Zennube Ezgi Kaya da destek
veriyor.
UO: Change.org Türkiye'de
insanların yaratmak istedikleri değişim için kolaylıkla başvurduğu, insanların
hemen aklına gelip kullandıkları bir çözüm platformu olmayı amaçlıyor. Change.org’un
en temel amacı insanlara nerede olurlarsa olsun görmek istedikleri
değişimi yaratma gücü ve değişimin günlük hayatın bir parçası olmasını
sağlamak. Türkiye'de büyük bir online kullanıcı sayısına ulaşmayı ve bu
kullanıcıları örgütlü sivil toplum ile buluşturmayı amaçlıyor.
YG: Türkiye’de
imza.la veya imzakampanyam.com’dan ne farkınız olacak?
UO: Online
bir imza kampanyası platformu olmak diğer benzer platformlarla kıyaslama
noktasına getirse de aslında teknolojik altyapısı ve yöntemleri çok farklı. Bu
yüzden mesela İspanya’da en büyük imza kampanyası platformu Actuable daha
Change.org ülkeye girerken birleşmiş. Kullanıcı kolaylığı için oluşturulan change.org
yakın zamanda yeni tasarımıyla kullanıma açıldı, ve her gün kullanım
kolaylığını artırmak üzere geliştiriliyor. Bilgisayar kullanmayı çok iyi
bilmeyen veya internet dünyasını yakından tanımayan biri için bile kullanımı
oldukça basit bir site Change.org.
Küresel
bir güç birliğine ve etkinliğe sahip. Böylece ses getirecek kampanyalar
yalnızca Türkiye ile sınırla kalmıyor, yurtdışından da destek alabiliyor. Örneğin
Kapadokya’da yapılaşmaya karşı kampanyalar Fransa ve Japonya’dan destek aldı. Benzer
şekilde Türkiye’yi ilgilendiren bazı kampanyaları da diğer Change.org
sitelerinden alarak ülkemizde sunabiliyoruz. Erasmus burslarının kalkmaması
veya Instagram’ın kullanım koşullarının değişmemesi için olan kampanyalar gibi.
Böylece değişim ve etkileşim hem yerelde de hem de uluslar arasında da
sağlanabiliyor.
Change.org’da
olup diğer sitelerde olmayan en önemli özelliklerden biri de “Muhatap” seçme.
Böylece imza kampanyasının bitiminde imza teslim etmeden çok önce, kampanya
başlar başlamaz muhataplar haberdar ediliyor. Muhatap adresine girilen e-posta
adresine, ilk 50 imza ve hesabı kilitlemeden yorumlar ve güncellemeler
gönderiliyor. Böylece muhatabın kampanyadan haberdar olma süresi kısalırken
çözüme giden yol açılıyor, süreç hızlanıyor.
Ayrıca
spam filtrelerine düşmeden imza kampanyasını başlatan kişi ve kurum imzalayan
kişilere dilediği zaman güncelleme postaları ve bilgilendirme mesajları gönderebiliyor.
Böylece kampanya başlatıcı ve imzalayanlar arasında iletişim ve bağ kurulması
sağlanıyor.
Bireysel
hesapların yanı sıra kurumsal hesapların da açılmasına imkan tanıyoruz. Böylece
kurum ya da organizasyon adına açılan kampanyalarda imza kampanyasını başlatan
kurum, destekçilerine kurumsal kimliğiyle yaklaşıyor ve iletişim kurabiliyor.
Yani kullanıcılar bireysel hesap açıp kurum olduklarını açıklamak zorunda
kalmıyor, iletişim doğru kuruluyor.
O
kadar farklı ki esasında herhalde en iyisi insanların kendisinin keşfetmesi...
YG: Yurttaşlar
hangi konularda imza kampanyaları açıyorlar? Ağırlık verilen konular nedir?
UO: Açılıştan
bu yana 7000’in üzerinde kampanya başlatıldı ve bunun 4000’den fazlası aktif
olarak devam etmekte. Şu anda 235.000’in
üzerinde aktif üyemiz var ve hızla artarak devam ediyor. Kampanya konuları
yoğunluklu olarak insan hakları, çevre, doğa koruma, hayvan hakları, sağlık,
eğitim çerçevesinde. Fakat bunun yanı sıra LGBT’den Kadın Hakları’na pek çok
farklı konuda da kampanyalarımız var. En iyisi siteye girip kampanyalara göz atbutonuna basıp değişik kombinasyonlarda popülerden yakın zamanlıya, en çok
destek alandan konusuna göre bakmakta.
YG: Başarıyı
nasıl tanımlıyorsunuz? Kampanyalarda, yeterli imza toplamak mıdır? Kampanya
yürütenlere nasıl destek olacaksınız?
UO: Change.org
için başarı, açılan bir imza kampanyasının hedef olarak belirlenen imza
sayısına ulaşması değil, kampanya sonucunda bir “değişimin” oluşması. Yani
hedefi 20.000 imza olan bir kampanya bu imza sayısına ulaştığında değil,
kampanya yeteri kadar ses getirip olumlu bir sonuca vardığında, istenen talep
yani değişim sağlandığında başarılı kabul
edilir. Başarı ve değişim için kimi zaman başta hedeflenenin çok üzerinde bir
imza gerekebilirken kimi zaman da hedefi 20.000 olan bir kampanya için 3000
imza bile yeterli olabilmektedir. Buradaki en büyük etken kampanyanın muhatabı
olan kişi, kurum ya da kuruluşun konuya gerekli hassasiyetle yaklaşıp
yaklaşmadığı. Yaklaştığı zaman imza kampanyasını başlatan kadar dinlemeyi bilen
kurumundur da başarı esasında. Muhatabın yanıt vermesi 100 imza ile de olsa
100.000 imza ile de olsa aynı başarıdır. Ne kadar çabuk ve az imza ile başarı
gelirse o kadar verimli diyebiliriz. Ancak ne kadar çok insan imza atarsa o
konuda o kadar insanın duyarlılığı da artmış veya bu konuda harekete geçmiş
demektir ki bunun kendi başına bir değeri var şüphesiz.
Biz
ekip olarak kampanya oluşturma sürecinde sorulan sorulara cevap vererek ve
sorunlara çözüm bularak destek veriyoruz. Diğer kampanyalardan sıyrılarak geniş
kitlelere hitap eden
kampanyaları öne çıkan kampanya olarak işaretleyip sitenin açılış sayfasında
yayınlıyoruz. Bir kampanyanın öne çıkan kampanya olması için metninin ve
görselinin ince elenip sık dokunmuş olması, stratejik olarak doğru esaslar
üzerinde durması gerekiyor. Bu noktada ekibimiz metin ve kampanya strateji
desteği sunuyor. Aynı zamanda email
gönderimleri yaparak öne çıkan kampanyaları kullanıcılarımızla paylaşıyoruz. Bu
maillerin metinlerinin hazırlanması ve ilgilenecek insanlara gönderilmesi için
çaba sarf ediyoruz.
YG: Kültürel
anlamda yurtdışı örneklerinden farklılaşacağını düşünüyor musunuz change.org üzerinden
yürütülen kampanyaların?
UO: Aslında 18 ülkedeki on binlerce kampanyasıyla change.org yaşamın ve insanın
olduğu yerde kaygıların da benzer olduğunu gösteriyor; hak ihlalleri, çevre
kirliliği, eşitsizlik, yolsuzluk, zalimlik... Fakat ülkeden ülkeye zaman zaman sivrilen
noktalar mutlaka oluyor. Örneğin; Hindistan’da temiz su kaynağı ihtiyacı için
kampanya başlatılırken, bir Avrupa ülkesinde göçmen haklarına dair bir kampanya
öne çıkabiliyor. Bizim ülkemizde nelerin öne çıktığını zamanla göreceğiz, fakat
kendi kültürümüzü, sorunlarımızı, yaşantımızı ve beklentilerimizi yansıtan
kampanyaların çıkacağı kesin.
YG:
Son ama önemli bir soru, peki bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Benim
change.org’u tercih etmemdeki en önemli etkenlerden birisi gelir modeli. Change.org
Sertifikalı Sosyal Şirket (B-Corporation) dolayısıyla elde ettiği geliri
masraflar, hizmetin yaygınlaşması ve kalitesinin artması için harcıyor. Change.org,
online aktivistlerle örgütlü sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesini
sağlıyor. Zaten dünyada da change.org faaliyetlerini sürdürmek için gerekli
kaynakları bu yolla buluyor. ABD'de 12 milyon, İspanya'da 3 milyon,
İngiltere'de 2 milyon change.org kullanıcısı var; mesela 3 defa bir çevre
kampanyasına imza attığınızda Greenpeace'in reklamı geliyor; 'Bizimle iletişime
geçmek ister misiniz?' diyen... Kişi kabul
ederse email'i Greenpeace'e ulaştırılıyor; ortak bir çalışma sağlanıyor; kişi
bağışta bulunursa bunun küçük bir oranı change.org'a hizmet bedeli olarak
ödeniyor.' Henüz Türkiye’de başlamayan ama yakın zamanda geçmeyi umduğumuz bir
sistemle sivil toplum kuruluşlarına destekçi kazandırıyor.
YG:
Bilgiler için teşekkürler, anlaşılan önümüzdeki yıllarda change.org hem
kampanya hizmetleri hem de sivil toplumu güçlendiren çalışmaları ile toplumsal
ve ekolojik mücadelenin içinde güçlü ve yeni bir aktör olarak yerini alacak
gibi görünüyor.
2 Ocak 2013 Çarşamba
Türkiye’nin AB Çevre Mevzuatı’na uyumu: 15 yılda neredeyiz?
Avrupa Komisyonu, AB’ye
aday ülkelerin katılım yönündeki kaydettiği gelişmelere ilişkin yıllık ilerleme
raporları yayınlıyor. 1998- 2012 arasındaki ilerleme raporlarından
Türkiye’nin çevre mevzuatını AB çevre mevzuatı ile uyumlaştırmasını izlemek
mümkün. İlk yıllardaki raporlar Türk çevre mevzuatının, standartlar, izleme
gerekleri ve ölçüm yöntemleri bakımından, Avrupa Birliği’nin çevre mevzuatından
çok farklı olduğunun tespitini yapıyor ve uyum için uzun vadeli ve stratejik
işbirliği öneriyor. 2002’de itibaren çevrede uyuma yönelik reformlar ve
uluslararası sözleşmelere katılım artıyor. Bu da Türkiye’nin diğer
alanlarda üyelik müzakerelerine yöneli çabalarıyla örtüşüyor. Son yıllarda ise
özellikle enerji altyapı projelerinin çevresel sürdürülebilirliğe olumsuz
etkileri raporlara konu oluyor. İklim değişikliği konusu ilk yıllarda konu
edilmezken son raporda başlıkta çevrenin yanında yer alıyor.
Avrupa
Birliği, her bir aday ülkenin katılım yönünde kaydettiği ilerlemeye ilişkin 1998’den
beri düzenli raporlar hazırlıyor. Avrupa Komisyonu, her yıl Ekim ayında Avrupa Konseyi’ne
ve Avrupa Parlamentosu’na bu raporu sunuyor. Türkiye için hazırlanan rapor:
- Birlik ve Türkiye arasındaki ilişkilere kısaca değiniyor;
- Üyelik için karşılanması gereken siyasi kriterler
açısından Türkiye’deki durumu inceliyor;
- Üyelik için karşılanması gereken ekonomik kriterler
açısından Türkiye’deki durumu
inceliyor;
- Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini, diğer bir ifadeyle,
Antlaşmalar, ikincil mevzuat ve Birlik
politikalarından
oluşan AB müktesebatını üstlenme kapasitesini gözden geçiriyor.
Rapor,
Komisyon tarafından toplanan ve analiz edilen bilgilere dayanıyor. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti’nin ve üye devletlerin katkıları, Avrupa Parlamentosu raporları, çeşitli
uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarından gelen bilgiler de dahil
olmak üzere, pek çok kaynaktan faydalanılıyor. Kamuoyunda
daha çok demokrasi ve insan hakları bağlamında gündeme gelen ilerleme
raporlarının başlıklarından biri de çevre. Bu araştırma notunda 1998-2012
yılları arasında yayınlanan İlerleme Raporları’nı temel alarak Tükiye’nin AB
çevre mevzuatına uyumu ele alınıyor.
AB çevre politikası, mevcut ve gelecek nesiller için
sürdürülebilir kalkınmanın teşvik
edilmesini ve çevrenin korunmasını amaçlıyor. Bu politika önleyici
eylem, kirleten öder ilkesi, çevre zararlarıyla kaynağında mücadele, ortak
sorumluluk ve çevrenin korunmasının
diğer AB politikaları ile bütünleştirilmesi üzerine kurulu. Müktesebat, yatay mevzuatı, su ve hava
kalitesini, atık yönetimini, doğanın
korunmasını, endüstriyel kirlenmenin denetimi ve risk yönetimini,
kimyasal maddeler ve genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO), gürültü ve
ormancılığı da kapsayan 200’den fazla
belli başlı yasal düzenlemeyi içeriyor.
AB- Türkiye çevre mevzuatları: Uzun
vadeli ve maliyetli uyumlaştırma
1998
yılında yayınlanan ilk rapor, Türk çevre mevzuatının, standartlar, izleme
gerekleri ve ölçüm yöntemleri bakımından, Avrupa Birliği’nin çevre mevzuatından çok farklı olduğu ve Türkiye’de
çevre koruma düzeyinin arzu edilenin uzağında yer aldığı tespitiyle açılıyor.
En kötü sorunların endüstriyel ve kentsel kirlenme ve kıyıların ve doğal kaynakların
sürdürülebilir yönetimi alanlarında olduğuna ve
endüstriyel kirlenme, tehlikeli maddeler, genetik olarak değiştirilmiş
organizmalar, nükleer güvenlik ve çevre hakkında bilgiye erişim alanlarında eksikliklere
vurgu yapılıyor. Atıklar, havanın ve suyun korunması, doğa koruma ve çevresel
etki değerlendirmeleri ile ilgili olarak müktesebatın kabul edilmesi yönünde
çaba sarfedildiği fakat müktesebatın benimsenmesinin uzun vadeli bir konu
olduğu ve büyük ölçekli yatırımları gerekli kılacağı ifade ediliyor.
Komisyon,Türkiye’deki çevre koruma düzeyinin Avrupa Birliği’nin düzeyine
yaklaştırmak için strateji teklifi olarak idari ve mail işbirliğini, yasaların
yakınlaştırılmasını öneriyor ve bunun için ulusal bir plan hazırlanmasının
kararlaştırıldığını duyuruyor. 1997 yılında yayınlanan Ulusal Çevre Eylem
Planı, AB ile bütünleşmeyi öngörmediğinden Topluluk müktesebatının
benimsenmesine fazla yer vermiyor. Yasaların yakınlaştırılması
üzerinde de duruluyor. Ancak, idarî ve malî işbirliği tedbirlerinin
olabildiğince etkili olmalarını sağlamak için, Türkiye’nin, müktesebatın
benimsenmesiyle ilgili bir ulusal plan hazırlaması kararlaştırılıyor. İlk
raporda çevre başlığı altında yer almayan ama çevre politikalarını doğrudan
ilgilendiren enerji konularında da mevcut durum tespiti ve strateji önerileri
getiriliyor. Türkiye’nin enerji darboğazını aşmak ve enerji kaynaklarını
çeşitlendirmek için nükleer santral yapma planlarına değinilirken, santral için
seçilen Akkuyu bölgesinin yakınındaki deprem bölgesinin varlığına dikkat
çekiliyor. Türkiye’nin topluluk enerji iç pazarıyla uyum sağlaması için de
enerji verimliliğinin ve yenilenebilir enerjilerin öncelikli statüden
yararlandırılması tavsiye ediliyor.
Araştırma notunun tamamı için
http://betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2012/12/turkiyenin-ab-cevre-mevzuatina-uyumu-15-yilda-neredeyiz/
Dr.Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi - Betam
Bahçeşehir Üniversitesi - Betam
23 Aralık 2012 Pazar
Çamlar mahvolmaktan böyle mi kurtarılacak?
25 Aralık 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir haber
Kesilmesi kanunen memnu olan şeyin satılması da memnu olmalı
Noel ve senebaşı münasebetile şehrimizin ve civarın en güzel çamlarının kesilmemesi için hükümetin nazarını dikkatini celbetmiştik. Bunun üzerine vilayet, gazetelerde bir tebliğ neşrederek ağaç kesilmesinin memnu olduğunu söyledi. Zavallı maktul çamların en çok satıldığı Beyoğlu'nda bir iki gün çam satıcılarile mücadele etti. Fakat bir kaç gün zarfında Beyoğlu'nun yan sokakları birer çam makteli, ağaç mezarlığı halini aldı.Vilayetin tebliğinde "ağaç kesilmesi memnu ve müsaadeye mütevakkıf olduğundan elinde bu kabil ağaç dalları bulunanlar yabani ağaçlar bulunanlar yabani ağaçların aşılanması hakkındaki 1528 numaralı kanunun 23 ve Türk ceza kanununun 516'ıncı maddeleri mucibince cecezalandırmak üzere mahkemeye verilecektir" diyordu. Bu resmi tebliğden sonra vilayet namına gazetelere beyanatta bulunuldu, denildi ki "hususi şahsa da ait olsa çamların kesilmesine müsade etmiyeceğiz". Şimdi öğreniyoruz ki çam ağacı bulunduranlar, yakalanıp mahkemeye verilmekte fakat kesilen çamların damgalanarak satılmasına müsaade edilmekte imiş.
İşin bu şekilde kitaba uydurulması, bu sene de çamlara bol bol satır atılmasına vesile teşkil etti.Çünkü çamların satılmasına müsaade etmek demek onları kesmekte serbestsiniz demekti. Bu çamların ekserisini şuradan buradan kesen çingeneler ise, yalnız, bugün alacakları parayı düşünürler.Onların çamlara merhameti olmadığı gibi bilmem kaç hafta sonra uğrıyacakları cezadan da pervaları yoktur. Çamları kurtarmak, ancak onların satılmasına mumanaat etmemekle mümkün olurdu.
Öyle zannediyoruz ki kanunlarımızda kesilmesi memnu olan şeylerin satılmasını meneden maddeler de vardır. Kesilen çamları satmağa müsaade ettikçe Beyoğlu'nun çam mezarlığı halini olmasına mani olmanın imkanı yoktur. Onun için senede bir karış büyüyen ve her noelde binlercesi kesiln çamları mahvolmaktan böyle mi kurtaracağız, devlet otoritesini böyle mi muhafaza edcektiniz diye soruyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)