30 Temmuz 2011 Cumartesi
Yeşil kitap kooperatifi
28 Temmuz 2011 Perşembe
22 Temmuz 2011 Cuma
NATURELIFE'ın 10. sayısı çıktı
Ekolojik Yaşamın pusulası NATURELIFE dergisinin 10. sayısı çıktı!
Yaklaşık iki yıldır yayın hayatını sürdüren ve ekolojik yaşamın Türkiye’deki pusulası olan NATURELIFE dergisi, 10. sayısında da yepyeni ve çarpıcı konuları okuyucusuyla buluşturuyor.
- Kentlinin Dikey Bahçesi: PENCERE ÇİFTLİKLERİ
Şehir yaşamında doğadan yoksunluğun yarattığı zorluklardan doğan yaratıcı fikirler, kentli insanın doğal hayatla bağ kurabileceği yenilkçi modelleri hayata geçirmesinde etkili oluyor.
- Meyve Mirası
- Şehir yaşamı Ekopsikolojimizi bozuyor! Stres, depresyon, anksiyete gibi modern zaman hastalıkların nedenini şehirli insanların doğadan kopuk bir şekilde yaşamasına bağlayan uzmanlar, kentli insan ile doğa arasındaki ilişkiyi EKOTERAPİ ile yeniden inşa ediyorlar.
- Yeşil Ekonominin Odağındaki 11 Sektör (WHO)
- Çevre ve Eğitim Gönüllüsü Bir Başkan: Şişli Belediye Başkanı Mustafa SARIGÜL
- Abu Dabi’de Yeşil Bir Üniveriste; MASDAR ENSTİTÜSÜ
- Türkiye’deki Kelebek Aileleri
- Hayatı doğanın kucağında öğreniyorlar... Almanya’da okul öncesi eğitimde, çocuklarının doğayı deneyimleyerek hayatı öğreneceklerine inanan ve sayıları her geçen gün artan ailelerin tercihi: ORMAN ANAOKULLARI
- Toprak Sergen - Sizi Doğa’ya Çağırıyor! Oyunculuk, sunuculuk, seslendirme işlerinin ardından şimdi de yeni yayın hayatına başlayan dogasenicagiriyor.tv ile internet televizyonculuğuna başlayan Sergen’in Arnavutköy’deki evine konuk olduk...
- Doğa sporları Eğitmeni Kutsal Zafer Şahin kaleme aldı:
Doğa’da Hayatta Kalmanın Yolları: Survival
NATURELIFE dergisi; D&R’lardan, seçkin kitabevlerinden, il merkezi gazete bayilerinden, havalimanlarında, organik ürün satan marketlerden ve abonelik ile okuyucusuna ulaşan ulusal bir yayındır.
www.naturelifemagazine.com www.dbsyayincilik.com Tel: 0212 279 42 52
12 Temmuz 2011 Salı
Doğayı koruyarak kalkınma mümkün mü? Kaçkarlar Örneği
Tema Vakfı'nın "Kaçkarlar Dağları Yönetim Planı" kapanış toplantısı bülteninden...
Proje adına açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü Proje Koordinatörü Prof. Dr. Orhan Doğan, “Kaçkar Dağları’nı korumak için başlattığımız ortak çabaların sonucu gurur verici. Elde edilen gelişmelerin sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması için hepimiz bundan sonra da çalışmaya devam edeceğiz. Hazırlanan plan, projenin aktörü tüm kurumlar için önemli bir yol haritasıdır.” dedi.
Dünya’nın biyoçeşitlilik açısından kuzeydeki en sıcak noktası Kaçkarların barındırdığı biyoloji çeşitliliği ve yaban hayatını korumak amacıyla 2007 yılında Avrupa Birliği desteğiyle yola çıkan proje, en çağdaş araştırma yöntemlerini uygulayarak Kaçkar Dağları’nın doğal değerlerini keşfetti. Bir yandan ilgili kamu kurumlarıyla birlikte bu değerleri koruyacak ve artıracak araçları geliştirirken, diğer yandan yöre halkına da bu değerlere sahip çıkarak gelirlerini artırmanın yollarını gösterdi.
Kaçkar Dağları Projesi İçin 2 Milyon Avro Harcandı
Kaçkar Dağları Projesi, 4 yıl 8 ay sürdü, yaklaşık 2 milyon Avro harcandı. Proje boyunca görev yapan 10 kişilik proje ekibine, ayrıca yaban hayatı, biyoçeşitlilik verileri ve coğrafi bilgi sistemleri uzmanları eşlik etti. Uzmanlık gerektiren proje etkinliklerinde 70’ten fazla danışman, 1.250 gün çalıştı. Sadece projeye ait iki araç İstanbul’un üçte biri büyüklüğündeki 1.800 km2’lik proje bölgesinde 200 bin km’de
n fazla yol kat etti. Yaptıkları yol ile dünyanın etrafında 16 kez dolaşmaya yetecek kadar kilometre kat etmiş oldu.
Yürütülen envanter çalışmalarıyla Türkiye için yeni bir bitki türü keşfedildi, yalnızca Türkiye’de bulunan ve nesli tehlike altında olan onlarca bitki ve hayvan türü, doğal yaşlı ormanlar, anıt ağaçlar saptandı. Proje kapsamında Türkiye’de ilk kez Vaşak görüntülenirken, bozayılar uydu vericileri ile takip altına alındı. Sadece Yusufeli’nin kelebek varlığının İngiltere’nin beş katı olduğu dünyaya ilan edildi.
Bölgede yetişen ürünlerin değerinde satılabilmesi için Soğuk Hava Deposu kuruldu. Örnek Sebze-Meyve Kurutma Tesisi inşa edildi, çiftçilere eğitimler verildi, yem bitkisi ekimi, arıcılık, meyvecilik, orman ürünlerinin değerlendirilmesi gibi faaliyetler desteklendi. Nesli tehlike altında olan kırmızı benekli alabalığın hem yöre ekonomisine hem de doğaya kazandırılması amacıyla, yerel bir
girişimciye verilen destekle alandaki ilk Kırmızı Benekli Alabalık Üretme Çiftliği kuruldu. Bölge halkının endişeleri dikkate alınarak proje alanını tehdit eden Hidroelektrik Santraller ile ilgili Barhal Vadisi HES Etkileri Uzman Raporu hazırlandı ve halkı bilinçlendirmeye yönelik toplantılar düzenlendi.
Kaçkar Dağları Projesi kapsamında yürütülen çalışmalarda Kaçkarlar’ın doğa turizmi için büyük bir potansiyele sahip olduğu tespit edildi. Fotoğrafçılık, kuş, kelebek ve yaban hayatı gözlemciliği gibi doğa dostu etkinliklerin yanı sıra trekking, rafting, dağ bisikleti gibi gelir getirici doğa turizmi ürünleri geliştirildi.
Proje sonucunda elde edilen “Kaçkar Dağları Yönetim Planı”nın sahiplenerek uygulanması ve Türkiye’ye örnek olması hedefleniyor.
(*) Proje Ortakları: TEMA Vakfı, ODTÜ, Doğa Koruma Merkezi (DKM), Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü (OGM), Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMPGM), Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği (AKYD)| Destekçiler: Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM), BTC Boru Hattı Şirketi, CitiBank, İZODER ve Artvin Valiliği
Rakamlarla Kaçkar Dağları Projesi
ü Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi İstanbul’un yüzölçümünün üçte birine karşılık gelen 1800 km2 lik bir pilot alanda uygulandı.
ü Projenin uygulaması 4 yıl 8 ay sürdü, yaklaşık 2 milyon Avro harcandı.
ü Proje kapsamında yapılan çalışmaların sonucunda:
§ Türkiye için yeni bir bitki türü bulundu. Sahada varlığı daha önce bilinmeyen nesli tehlike altında 3 bitki türü saptandı. 112 endemik/tehdit altında/yetersiz verili bitki türü tespit edildi.
§ 22 sürüngen ve amfibi türü tespit edildi, sahada varlığı daha önce bilinmeyen 3 kertenkele ve 1 yılan türü saptandı.
§ 20 tanesi bölge için yeni 200 kelebek türü tespit edildi.
§ Proje alanında 118 kuş türünün ürediği tespit edildi. Bunlardan uluslararası ölçekte 1 türün nesli tehlike altında, 4 türün de tehdide yakın kategorisinde olduğu belirlendi.
ü 10 kişilik sürekli proje personelinin yanı sıra yaban hayatı, biyoçeşitlilik verileri ve çoğrafi bilgi sistemleri uzmanları toplam 68 ay görev yaptı.
ü Uzmanlık gerektiren proje etkinliklerinde 70’ten fazla danışman, toplamda 1.250 günden fazla çalıştı.
ü Proje kapsamında verilen biyoçeşitlilik ve orman yönetimi, yaban hayatı, orman ürünleri, sürdürülebilir turizm ve tarım konulu 15’ten fazla teknik eğitim ve geziden en az 1.250 kişi faydalandı.
ü En az 500 kişiye yalıtım, yaban hayatı gibi konularda bilgilendirici toplantılarla erişildi.
ü 8 köyden seçilen ev, ilkokul, öğrenci yurdu ve pansiyon gibi 10 adet bina yöre halkının da katkılarıyla örnek oluşturmak amacıyla yalıtıldı.
ü Evlerde ve kamu binalarında ısı tasarrufu 10 köyde düzenlenen ısı yalıtımı toplantıları ile tanıtıldı. İZODER işbirliğiyle hazırlanan Isı yalıtımı konulu kitapçık yerel halka ve ilgili kurum ve kuruluşlara dağıtıldı.
ü Pilot çalışmalar kapsamında 6.000 adet kiraz, ceviz, asma ve elma fidanı ile toplam 250 meyve bahçesi oluşturuldu. Hayvancılığı desteklemek amacıyla
ü Yerel ürünlerin üretimindeki verimi artırmak amacıyla bitki koruma, hayvancılık, meyvecilik, örtü altı sebzecilik, yem bitkileri üretimi konularında yaklaşık 600 çiftçiye Tarım Bakanlığı işbirliği ile teorik ve uygulamalı Tarımsal Eğitimler verildi, pratik uygulama kitapçıkları hazırlandı.
11 Temmuz 2011 Pazartesi
EKO IQ’nun 10. sayısı çıktı!
Diğer “Hayvanlar” Bize Neler Öğretebilir?
İnsanlar doğadaki tek akıllı ve duygusal varlıklardır değil mi? Hâlbuki hayvanlar âleminde bunun tersini gösteren yüzlerce kanıt var.
BETAM araştırma görevlisi Barış Gençer Baykan bildiriyor: Dünyanın en büyük 15. ekonomisine sahip Türkiye ne yazık ki 77. sırada.
Milli Rüzgâr Türbinleri Geliyor
MİLRES girişiminin adını duyar duymaz soluğu, projenin liderlerinden Cemil Arıkan’ın yanında aldık ve biraz daha umutlandık.
Çılgın Proje Demişken: Yeni Kentler, Riskler, Olanaklar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı Çılgın proje büyük bir iştahla tartışılma başlandı. Tartışmayı doğru yapabilmek için, konuyu ekolojik ilkeler bağlamında ele alabilmek gerekiyor.
Reklamla Sürdürülebilirlik Arasında Özgün Bir Yol: Ecomedia
ABD’nin köklü televizyon kanallarından CBS’in alt kuruluşu olan Ecomedia’nın Başkanı Paul Polizotto, reklamla sürdürülebilirlik arasında özgün bir ilişki kurmayı başaran Ecomedia’nın macerasını anlattı.
“Kâğıt Son Derece Sürdürülebilir Bir Üründür”
Sürdürülebilir ormancılık endüstrisinin öncü kurumlarından UPM’nin Orta Avrupa Çevre Destek Uzmanı Heini Lehti sürdürülebilir kâğıt üretiminin püf noktalarını EKOIQ dergisine anlattı.
Güzel Anayasa Cümlelerinin Ötesinde Ekolojik Vatandaşlık
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ayşen Candaş, asıl olanın şatafatlı anayasa maddeleri değil, onun arkasında durabilecek ekolojik vatandaşlık bilinci olduğunu öne sürüyor.
Nükleer Çağın Sonuna Doğru
Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor. Nükleersiz bir enerji üretiminin hayaleti…
“One Minute! Kömür Değil, Güneş Paneli Dağıtacağız”
21 Haziran 2015’te seçimleri kazanan Ekolojik Hareket Partisi (EHP) Genel Bakanı Ahmet Güneş, ilk “hayal mahsulü” röportajını EKOIQ dergisine verdi.
Sürdürülebilirlik… İnsan Hakları… Madde Bağımlılığı
Mikado Danışmanlık’tan Serra Titiz, insanların “madde bağımlılıkları” bitmeden kurtulmamızın mümkün olmadığını anlatıyor.
Türkiye Ormanlarına Sürdürülebilirlik Geliyor!
İşte gerçek bir sürpriz ve harika bir gelişme: Orman Genel Müdürlüğü dünyanın en köklü orman sertifikalandırma kuruluşlarından FSC’ye başvurdu. Bir aksilik olmazsa sonbaharda sertifikalı ürünler Türkiye pazarına da sunulmuş olacak.
Yarın Ne Yiyeceğiz?
Bu önemli sorunun yanıtını, Belçika’da yayınlanan ekoloji dergisi Imagine Demain le Monde’dan (Geleceğin Dünyasını Düşle) aktarıyoruz.
AB Çevre Hukuku Hangi İlkelere Dayanıyor?
Doğa, insan ve gelişme arasındaki dengenin nasıl oluşturulacağı tartışılmaya devam ederken EKOIQ AB’de çevre hukukunun oluşumunu masaya yatırıyor.
Pompa Deyip Geçmemek Lazımmış
Meğer pompalar toplam elektrik harcamalarının yüzde 20’sini emen kocaman bir kara delikmiş. Biz de bunu Alman pompa devi Wilo’nun Tuzla’daki LEED sertifikalı yeşil binasını ziyaretimizde öğrendik.
Organik Cumhuriyetin Başkentinde
Dünyanın en büyük organik gıda şirketi HİPP’in global cirosu 600-650 milyon euro. Polonya Gdansk yakınlarındaki 24 bin dönümlük Podangen çiftliği bu dev organik cumhuriyetin başkenti gibi...
Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor.
Daha fazla bilgi için
Barış Doğru (Genel Yayın Yönetmeni) baris@ekoiq.com
Balkan Talu (Editör) balkan@ekoiq.com
Tel: (0216) 412 72 13 /118
Abonelik için
Neslihan Öztürk
Tel: (0216) 412 72 13 /111-112
1 Temmuz 2011 Cuma
Ekolojik direnişten Su Perisi’ne mektuplar
Kışladağı’ını oydular
İçine siyanür doldurdular
Halkı halka kırdırdılar
Uyan insanoğlu uyan
Muammer Sakaryalı’nın, Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan “Kışladağ’dan mektup var” ( Su Perisi’ne Mektuplar) adlı kitabı Uşak Kışladağ’da siyanürle altın işleme madenciliğine karşı verilen yaşam mücadelesini anlatıyor. Sakaryalı, İnay Köyü Vicdan Hareketi adına otuzdört mektup yazmış. İnay’ın antik zamanlardaki adı Nais ya da İnais’miş ve Nais/İnais Helence’de “Su Perisi” anlamına geliyormuş. Aslında mektupların içeriği tanıdık. Kitabı okurken her sayfada aklınıza Bergama siyanürlü altına direniş, Kütahya’daki süyanür havuzları , Bolkar Dağları’nda, Çal Dağı’nda, Kaz Dağı’nda, Artvin Cerattepe’de altın madenlerine karşı gelenlerin başından geçenleri hatırlıyorsunuz. Hikaye 1990’ların ortasında altıncı şirketin Kışladağ’a gelmesiyle başlıyor. Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan kamulaştırmadan sonra şirketin köy topraklarında su yolu inşaatına girişilmesiyle protestolar başlar. Danıştay, Kışladağ altın madenini kapatan yürütmeyi durdurmaya karar verir, maden Çevre Bakanlığı talimatıyla açılır. İşletmede 7 yıl boyunca 70 bin ton siyanür kullanılacak ve “Siyanür liçi yöntemiyle açık ocakta altın cevherinden ayrıştırılacaktır. Maden işletmesi sonrası 400 metre derinlikte 1000 metre çapında zehirli bir atık havuzu bırakılacaktır. Yer altı suyuna karışacak olan siyanür, arsenik, antimon, kurşun vb ağır metalleri harekete geçirecek ve yer altı suları zehirleyecektir.
27 Haziran 2006 günü Eşme’de yüzlerce insan hastanelere başvurur. Doktorlar kimyasal zehirlenme teşhisi koyarlar. “27-28 Haziran’da bölgeye yoğun yağmur yağmış ve rüzgarın yönü altın madeninden Eşme’ye doğrudur. Muhtemelen siyanürlü sıvının ph dengesi 10.5-11 arasında tutulamamıştı ve siyanür liç alanından atmosfere çok fazla hidrojen siyanür karışmış ve rüzgar yö
nü doğrultusunda yayılmıştır.”(s:60) Tabip Odası devreye girer ve gönüllü kişilerden kan örnekleri alınmaya başlar ama bu girişim durdurulur ve kanlara el konulur. Yetkilililer de yurttaşlardan kan, saç veya tırnak örneği alıp siyanür analizi yaptırmazlar.”Bakanlar, valiler, Uşak milletvekilleri konuşmadı, konuşturulmadı, sustular, sustular. Hala susuyorlar! ( s: 65) 15 gün sonra da tesisin resmi açılış törenini dönemin Enerji Bakanı yapar. 30 Temmuz 2007’de altın madeninde her zamankinden farklı bir patlama gerçekleşir ve ertesinde 300’e yakın koyun telef olur. Koyunlar üzerinde siyanür toksikasyonu araştırması yapılmamıştır. Olayın üzeri örtülür. Tüm bu olup bitene karşı direnen köylüler, çevreciler ve biliminsanlarının desteğiyle Vicdan Hareketi’ni oluştururlar. “Kelimenin gerçek anlamında ‘sivil denetim’ görevi yapan; sahtekarlığın evrenselleştiği bir dünyada kendi bulunduğu yerden gerçeklerin açığa çıkartılmasını sağlamaya çalışan ve onları dile getiren; Kışladağ altın madeninin tahribatına karşı havayı, suyu, toprağı, tüm canlı yaşamını savunan; “sürdürülebilir kalkınma”yı değil sürdürülebilir yaşamı savunan; yaşamı savunanlarla dayanışan ve bu düşüncelerle bir araya gelen köylülerin hareketidir (s:230). Elbette köylülerin örgütlenmesi hoş karşılanmaz. Hemen “terörist”, “vatan haini” ilan edilir, Alman vakıfları için çalıştıkları iddia edilir. Eylemlerde gözaltına alınırlar, şiddet görürler, haklarında dava açılır. Maden işletmesindeki sarı sendikanın saldırısına uğrarlar, ordu komutanları madeni ziyaret edip destek verir, şirketin baskısına, yerel basının sansürüne maruz kalırlar. İnay Köyü’nün 12 Eylül rejimi tarafından en çok eziyet edilen köylerden bir olmasından hareketle madene karşı mücadele sırasında köylülerin toplumsal hafızasına göndermler yapılmış ve direnenler 12 Eylül öncesini geri getirmekle suçlanırlar. Çevreye sahi çıkmanın ülkemizdeki bedeli budur. Birçok çevre mücadelesi gibi Kışladağ’daki mücadele de sona ermez. Sayıca küçük bir grubun toplumun geniş kesimlerinden gördüğü destekle, davalarla, protestolarla, sivil itaatsizlik eylemleriyle sürüp gider
Kışladağ'dan Mektup Var
(Su Perisine Mektuplar)
Muammer Sakaryalı
Yeni İnsan Yayınları / Ekoloji Dizisi
26 Haziran 2011 Pazar
İstanbul'da sürdürülebilir balıkçılık
21 Haziran 2011 Salı
Slow Food Devrimi Türkçe'de
SLOW FOOD DEVRİMİ
Yeni Bir Yaşam ve Yemek Kültürü
Yazar:
Carlo Petrini & Gigi Padovani
Çeviren:Çağrı Ekiz
Karton kapak, Munken kağıt, iplik dikiş, 13x18 cm, 326 sayfa
Slow Food hareketinin sembolü “salyangoz“dur. Hayat içinde sürekli yiyerek yavaş, temkinli ama kararlılıkla ilerleyen salyangoz, cüssesinden beklenmeyecek mesafeler aşar ve geçtiği
yerlerde izini bırakır. Tıpkı simgesi salyangoz gibi, Slow Food hareketi de yola çıktığından beri inanılmaz mesafeler kat etmiş,
1986’da İtalya’da küçük bir grupken, bugün 132 ülkede yaklaşık
100 bin üyesiyle dünyanın en etkili gastronomi hareketine
dönüşmüştür. Slow Food Devrimi’nde “temiz, adil, sağlıklı gıda” prensibiyle endüstriyel gıdalara ve beslenme biçimlerine karşı
mücadele veren ve unutulmaya yüz tutan yeme içme geleneklerinin, tarım yöntemlerinin ve biyoçeşitliliğin korunması
için çalışan bu hareketin heyecan verici macerasını okuyacaksınız.
Sinek Sekiz Yayınevi
10 Haziran 2011 Cuma
Ekolojik Şehircilik: Yerel Yönetim Politikaları, Tasarım Yaklaşımları
6 Haziran 2011 Pazartesi
Çevre yoksa oy da yok!
Ekolojik anayasa
İnsan ile insan arasındaki çatışmayı düzenlemeyi öngören anayasaların, günümüzün ağır ekolojik krizleri ışığında insan-doğa ilişkisini tanımlayan ve doğanın haklarını tanıyan bir şekilde yeniden yapılandırılması gündeme geliyor. Bazı hukuk otoriteleri doğanın hak talebinde bulunamayacağı düşüncesinden hareketle doğanın bir hak öznesi olamayacağını savunsa da birçok ülkede insan merkezli değil, ekoloji merkezli Anayasa yapma girişimleri sürdürülüyor. Türkiye’de de Ekolojik Anayasa Girişimi iklim değişikliği, çevre kirliliği ve doğanın önlenemeyen tahribine karşı hangi anayasal önlemler alınabilir, doğayla uyumlu bir varoluş nasıl sağlanabilir, böyle bir varoluş için vatandaşların doğaya karşı yükümlülükleri ne olmalıdır, sadece bugün yaşamakta olanların değil, gelecek kuşakların da yeryüzünün bütünlüğü ve sürekliliği içinde var olma hakkı nasıl korunabilir sorularına yanıtlar üretmek için çalışmalarına devam ediyor (www.ekolojikanayasa.org).
Dolayısıyla ekolojik bir anlayış benimsemek, seçime kadar olan süreyi kapsayan sadece kısa vadeli bir siyasal gündem için değil, uzun vadede çevreyle barışık bir toplum yaratmak için gerekli. İşe 12 Haziran seçimlerinde suyumuza, havamıza, toprağımıza, gıdamıza yönelik tehditlere çözüm üretecek milletvekillerini Meclis’e göndermekle başlayabiliriz.