1 Şubat 2011 Salı

Sulak Alanlarımız Tehdit Altında


2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü ile ilgili WWF-Türkiye'nin açıklaması:

Sulak Alanların Korunmasına Yönelik Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’nin ilk olarak 1971 yılında imzaya açılmasının ardından geçen 40 yıl içinde Türkiye; kurutma, doldurma ve su sistemlerine müdahaleler nedeniyle sulak alanlarının yarısını kaybetmiş durumda. Yaklaşık 20 yıllık bir gecikmeyle 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi’ni imzalayan Türkiye, aradan geçen süre içerisinde 13 sulak alanını Ramsar alanı ilan etmiş olsa da, bunları korumaya yönelik uluslararası taahhütlerini yerine getiremedi. Özellikle 2010 yılında ülkenin en doğusundan en batısına kadar hızla yayılan HES furyası ve sulak alanları etkileyecek yasal düzenlemeler, Türkiye’nin geriye kalan sulak alanlarını da tehdit ediyor.

Enerji ihtiyacının karşılanmasında sürdürülebilir olmayan yolları seçen Türkiye, sulak alanlar başta olmak üzere bütün doğal kaynaklarını çevresel ve sosyal boyutu yeterince dikkate almadan yönetmekte ve geri dönüşü olmayan biçimde tüketmektedir.

2010 yılının Ağustos ayında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik, sulak alanların ana arterleri olan akarsuları koruma dışında bırakmakadır. 25 Ekim 2010 tarihinde TBMM gündemine alınan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı, “Doğal Sit” statüsünü ortadan kaldırarak ülkemizdeki 1261 Doğal Sit Alanı’nda tahribatın önünü açmaktadır. Son olarak 29 Aralık 2010’da Meclis’te kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenleme, yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “Sürdürülebilir kalkınma bugünün gereksinimlerinin geleceğin gereksinimlerini tehlikeye atmamak anlamına gelir. Tüm dünyada Ramsar Sözleşmesi’nin 40. yılının kutlandığı ‘2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde, HES yatırımlarının çığ gibi büyüdüğünü ve yeni yasal düzenlemelerin sulak alanlarımızı savunmasız bıraktığını görüyor, ülkemizin izlediği kalkınma yolunun sürdürülebilir olmaktan uzak olduğuna tanık oluyoruz,” dedi.

Tolga Baştak ayrıca, “Sulak alanların korunması ve etkin su yönetimine yönelik dünyaca kabul edilmiş, pek çok gelişmiş ülkede uygulanan çözümlerin Türkiye’de de devreye sokulması, gelecek nesillerden öte, bugün, yaşamın devamı için aciliyet kazanmış durumdadır”, dedi.

27 Ocak 2011 Perşembe

Bilim meraklıları Bilimania.com’da Buluşuyor!

Ocak 2011 itibariyle bilim meraklılarıyla buluşan Bilimania.com, Türkiye’de bilim ve teknolojiye ilgiyi artıracak, bu alandaki içerik boşluğunu dolduracak, bilim ve teknoloji politikaları üzerine tartışmalar gerçekleştirecek bir platform olma hedefi taşımakta.

Türkiye’deki bilim ve teknoloji meraklılarına hizmet vermek, bu alandaki özgün içerik boşluğunu doldurmak amacıyla yeni yılla birlikte yayın hayatına başlayan Bilimania.com, yolu bilimden geçen herkese “merhaba” diyor.

Bilimin değişik dallarından haberlerin bulunduğu, bilim meraklılarına hizmet vermek üzere oluşturulmuş bir internet sitesi olan Bilimania.com, toplumun her kesiminde bilim ve teknolojiye olan ilgiyi arttırmak amacıyla; haberler, yorumlar, uzman görüşleri, bilim ve teknoloji politikaları üzerine tartışmaların gerçekleştirileceği bir platform olma hedefini taşımakta. Bilimania.com, Türkçe içerikle özgün bilim ve teknoloji haberleri vererek popüler bilim alanında aydınlatıcı yazılar yayınlamak çıkış noktasıyla bilim meraklılarıyla buluşuyor.

Çocuklar da Uzmanlar da Bu Sitede!

Günümüzde ülkelerin, ‘ileri’ ve ‘gelişmiş’ kavramlarıyla tanımlanmalarının sebebi büyük oranda yüzyıllar boyunca bilime verdikleri önem ve destekle özdeşleşir. Sadece teknolojinin değil, toplumun, medeniyetin gelişmesi ve bugünkü olgunluğa erişmesinde en büyük etken ve itici gücün bilim olduğu inancıyla kurulan Bilimania.com sitesinde, ana haberlerin yer aldığı bölüm dışında, Doğa ve Çevre, Enerji, Bilişim Teknolojileri, Yaşam Bilimleri, Uzay alt bölümleri bulunmakta.

Çocukları da unutmayan Bilimania.com’da; bilime ve yeni bilgilere meraklı çocuklar için aydınlatıcı, bir o kadar da eğlenceli bilgileri içeren Bilimania Çocuk alt bölümü yer alıyor.

Bilimania.com’un Fikir Önderi Prof. Dr. Fuat İnce

Akademik yaşamının 16 yılını TÜBİTAK’ta geçirmiş, TÜBİTAK Bilişim Teknolojileri Enstitüsünün (BTE) kurucu müdürlüğünü yapmış, Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) kuruluşunda önemli görev almış Prof. Dr. Fuat İnce, sitenin fikir önderi olup içerik desteği de sağlıyor.

Türkiye’de bilim ve teknoloji haberleri verecek bir web sitesinin boşluğunu hep duyduğunu dile getiren Prof Dr. Fuat İnce, “Hem dünyada olup biten, hem de Türkiye’deki önemli bilimsel ve teknolojik çalışmaları duyurmak amacını taşıyan bu sitenin kuruluşuna önderlik etmek bana ayrı bir mutluluk verdi. Sitemizin akademik ve Ar-Ge dünyası dâhil, tüm bilim ve teknoloji meraklılarının ilgiyle izleyecekleri bir yer olacağını ümit ediyoruz. Ben haberlerimle ve yazılarımla Bilimania’yı candan destekliyorum.” açıklamasını yaptı.

Luna Bilgi ve Haberleşme Teknolojileri’nin girişimi olan Bilimania.com, Prof. Dr. Fuat İnce’nin önderliğinde, yepyeni fikirleri hayata geçirme heyecanıyla kapılarını tüm bilim meraklılarına açıyor.

Luna Teknoloji CEO’su Sinan Oymacı, “Tüm bilim ve teknoloji meraklılarının, Bilimania.com’da buluşabilmesinden ötürü büyük mutluluk duyuyoruz. Bu nedenle, yolu bilimden geçen herkese ‘merhaba’ diyoruz. Artık hepimizin, sorularımıza uzmanlarından yanıtlar bulacağı ortak bir platformumuz var, gelin bu platformu beraber geliştirelim.” açıklamasını yaparken, üretimdeki değişim ve buna bağlı olarak rekabetin boyutlarındaki gelişim içinde bilimin Ar-Ge faaliyetlerindeki önemini de vurguluyor.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Ekolojik Yaşam için Yasak Meyve'yi ısırmak

Greenpeace Akdeniz Genel Müdürü Direktörü Uygar Özesmi’ye ekolojik yaşam mücadelesi içinde farklı yerlerde rastlayabilirsiniz. Organik pazarlarda, Kopenhag’da iklim orucu tutarken, iklim yürüyüşlerinde veya Enerji Bakanı’nı nükleerin çözüm olmadığına ikna etmeye çalışırken...
Özesmi, “Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış” adıyla ilk kitabıyla da deneyimlerini, öngörülerini ve doğayla dost bir yaşam kurmak için alternatif politika önerilerini bizimle paylaşıyor. Kitap 9 bölümden oluşuyor ve yazıların bir kısmı daha önce yayınlanmış yazılar olmasına rağmen bölümler bir bütünlük oluşturuyor.

Kitaba adını veren açılış bölümünde anafikir ilk anda veriliyor. Cennet geride kalmıştır. “İnsan cenneti tarım ve teknolojiyle, gücün esareti altında kaybetmiştir” ve bugün cehennemi yaşamaktadır. Cehennemden çıkışın yolu ise doğayla uyumlu bir yaşam kurmaktan geçmektedir.“Sınırlı SINIRI OLACAK Aşmak” ve “Biyolojik Soykırım” bölümlerinde, dünyada ve Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının boyutları ve nedenleri irdeleniyor. Zehirli variller, doğal ve kültürel alanları kemiren maden ocakları, iklim değişikliği, ormansızlaşma gibi ağır sorunların altında ezilmiyorsunuz çünkü Özesmi kişisel deneyimlerini, bilimsel bulguları ve anılarını ölçülü şekilde harmanlayabiliyor. Üslup ile ilgili bir başka nokta da yazarın karmaşık bilimsel süreçler (örneğin iklim değişikliği) veya politik/ekonomik kavramlar (örneğin sürüdülebilirlik sürdürülebilirlik) etrafında yürütülen tartışmaları kolayca özetleyebilmesi. Sözkonusu tartışmaları yakından izleme imkanı olmayan kişilerin de kitabı sıkılmadan okuyabilmesi çok önemli. Özesmi’nin kitapta da yer verdiği Barry Commoner’ın ekolojinin 4 kuralı, kitabın bütününe bir şekilde rehberlik ediyor.

1) Herşey geri kalan herşey ile bağlantılıdır.
2) Herşey mutlaka bir yere gitmelidir.
3) En iyisini doğa bilir.
4) Bedeva yemek diye bir şey yoktur.

Ekolojik yaşamı savunanların teknolojiye ve moderniteye karşı oldukları sıklıkla dile getirilir. Mağarada mı yaşayalım, elektrik mi kullanmayalım, araba mı almayalım şeklinde özellikle bireyin yaşam standartlarına vurgu yapan argümanlar kullanılır. “Vatandaş Bilimi” bölümünde yazar,” ekolojik bakış açısından yeni bilimsel üretim ve teknoloji nasıl olmalı” sorusuna yanıt arıyor ve vatandaşların bilgi üretim ve teknoloji geliştirme süreçlerine daha etkin katılmasını savunuyor. “Güneşe Dönmek” bölümünde üzerinde çok düşünmediğimiz bir gerçeği bize hatırlatılıyor .”En temel enerji kaynaklarımız”aslında güneşe dayanıyor. Oysa biz toprak altındaki fosil yakıtları çıkartarak iklim değişikliğini geri dönülemez noktalara getirerek şansımızı zorluyoruz. Türkiye gibi günlük 7,2 saat güneşten yararlanabilen bir ülkede enerji talebinin %92’si fosil yakıtlardan oluşması ve 40 milyar doların enerji ithalatı için harcanması nedense yöneticilerimizi rahatsız etmiyor. Kyoto ve Kopehnag Kopenhag süreçlerini ve Türkiye’nin posizyonunu anlatan Özesmi uyarıyor: “Türkiye bu tutumla devam ederse karbon müptela ve dünyayı zehirleyen yükesek karbon teknolojilerinin dünya hukuk sistemi dışındaki karanlık kenar mahallesi olabilir”(sf: 139).

“Sudaki İz” bölümünde suya ilişkin karşı karşıya olduğumuz sorunların boyutunu hem de o sorunlarla başa çıkarken kullanılan bilginin, oluşturulan politikaların yerel işbirlikleri ile nasıl kotarıldığına dair iki çarpıcı tablo konu edilmiş ki bence özellikle okunmalı. Kenya’da Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı çerçevesinde gerçekleştirilen su projesi yerel bilgi ve deneyim ile küresel kaynaklar ile nasıl verimli bir şekilde buluşabileceğine güzel bir örnek. Aynı şekilde TEMA Vakfı’nın çalışmaları neticesinde Konya Karapınar Ovası’nda kumul tepelerin genç bir ormana dönüşmesi hikayesi de oldukça ilginç ve öğretici.

“Değişimin Ağları” başlıklı son bölümde “kamu idaresini yönlendirmek için her sektörde ve köşede lidelere liderlere ihtiyaç var” diyen Özesmi tarım, su, barınma, sağlık, eğitim, enerji, sanayi, turizm, ulaşım, iletişim, adalet ve güvenlik konularında ekolojik yaşamı kurmak için nasıl liderlik gösterilebileceğini aktarıyor ve önerilerini hazır reçeteler değil, değişik bölgelerde, ülkelerde yerel birimlerde uygulanabilecek birer yol haritası olarak nitelendiriyor. Dünyada bu tür seslere kulak verenlerin ve uygulayanların sayısı hızla artıyor ve sadece bireyler değil mahalleler, kentler ülkeler ve uluslarası kurumlar da bu yol haritalarını kendilerine model olarak alıyor. Son 40 yılda çevre irili ufaklı binlerce çevre örgütü ekolojik sorunlara dikkat çektiler, politikaları dönüştürdüler ve doğayla dost bir yaşam için yapılması gerekenleri işaret ettiler. Türkiye’de son yıllarda çevrenin giderek daha çok gündeme gelmesine rağmen çevre farkındalığı ve çevre örgütlerine destek oldukça düşük seviyede. Özesmi bu durumun genelde söylendiği gibi ekonomik gelişmeden kaynaklı olmadığını söylüyor ve örgün eğitimde öğretilen vatandaşlık modeline ve 80 darbesinin siyaset ve sivil toplum üzerindeki olumsuz etkilerine işaret ediyor.

Gelelim kitap ile ilgili bir kaç eleştiriye. Öncelikle, kitabın kurgulanmasından önce yazılan ve kısa ve vurucu olması beklenen bölümlerde okuru sorgulatmaya iten öğeler tekrarı doğuruyor. Görsel malzeme hiç kullanılmamış ki birçok bölümde fotoğraf veya grafikler yazarın vurguladığı konuları çok iyi bir şekilde tamamlayabilirdi. Bir de kitap başka bir isim ile potansiyel okuyucusuna ekolojik yaşama dair bir ipucunu daha çabuk verebilirdi. Özesmi’nin çevre örgütlerindeki deneyimi düşünüldüğünde, Türkiye’de çevre STK’larının nasıl daha etkin çalışabileceği, ne tür yaratıcı işbirliklerine gidebilecekleri ve önlerindeki sorunları ve fırsatları nasıl daha geniş bir açıdan değerlendirebileceklerini tartışması beklenebilirdi. Bu açıdan Yasak Meyve’nin bölümlerinin ileride farklı kitaplara dönüşmesi sürpriz olmaz.

Özesmi, okurların kitabı okumayı bitirdikten sonra toplumun doğa ile barışması için harekete geçmesini arzu ediyor. Kestirmeden giderek kitabın arkasındaki çevre STK’larının kapısını çalabilirsiniz veya http://uygarozesmi.blogspot.com/ adresinden ekolojik yaşama dair aklınızdan geçenleri kendisiyle paylaşabilirsiniz. Unutmadan kitabın gelirinin %10’u doğayı koruma çalışmaları için Greenpeace’e için aktarılacak.

Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış
Dr. Uygar Özesmi
TB Yayıncılık
194 sayfa
13 TL

Barış Gençer Baykan
Bahcesehir Universitesi BETAM Araştırma Görevlisi

Not: Bu yazı ilk olarak 22 Ocak 2011 tarihli BirGün Kitap ekinde yayınlanmıştır.

20 Ocak 2011 Perşembe

Yurt Yeşil Olduğu Zaman Vatandır

“Tabiatı seven bütün insanlar şüphe yok ki yeşil renkten hoşlanırlar. Yeşilin hakim bir renk olarak kırları kucaklaması gönlümüze ümit ve neş’e verir. Yeşil rengi demirbaş olarak muhafaza eden ve her sene hayatından verdiği canlılık ve tazelikle kendini bezeyen, mevcudiyeti insanlık ve medeniyet alemine hizmet etmekten başka bir maksat taşımayan ve yıllar boyu bize çeşitli ürün ve bedii zevkler sunmakla faydalı olan yeşil orduyu, yani ağaç ve ormanları sevmeyen kimse bulunur mu?”

Bu satırlar “Yeşil Türkiye” gazetesinin Mart 1951 tarihli ilk sayısından. Dergiyi Yeşil Türkiye Orman Mühendisleri Muavinleri Cemiyeti çıkarmış. Mesleki bir gazete olmasının yanısıra Türkiye’nin belki de ilk çevre gazetesi. Belki diyoruz çünkü Türkiye’de çevre tarihi üzerine maalesef çok az araştırma var.

Yeşil Türkiye, İstanbul’da Hüsnütabiat Matbaası’nda 750 adet basılıyor ve 1952 bütçesi 3384 lira. Yazı işleri müdürlüğünü Ahmet Yaman yürütmüş. Aylık gazetenin fiyatı 10 kuruş. Cemiyetin bir bürosu olmadığı için çalışmalar Sirkeci’deki Emek Palas’tan yürütülmüş. Yazışma adresi ise İstanbul-Bakırköy Posta Kutusu No: 12

Yazının devamını EKO IQ dergisinin Ocak-Şubat 2011 sayısında bulabilirsiniz .

17 Ocak 2011 Pazartesi

Balkanlar'da Yeni Yeşil Düzen Mümkün mü?

Green European Foundation’un düzenlediği “Greenening the Balkan Economies” Konferansı 10-12 Aralık 2010 tarihlerinde Makedonya’nın başkenti Üsküp’te gerçekleşti. The Green East-West Dialogue’un desteklediği ve Democratic Renewal of Macedonia Partisi’nin evsahipliğini yaptığı konferansta, Balkanlar’da yeşil ekonominin hangi ortak politikalarla hayata geçirilebileceği ve yenilenebilir enerji, enerji verimliliği,tarım ve turizm alanlarında altyapı, mevzuat ve farkındalık konusunda neler yapılabileceği tartışıldı.

3 gün süren konferansa Avrupa Parlamentosu Yeşil Parti milletvekilleri, UNDP temsilcileri,
15 ülkeden yeşil parti ve çevre hareketi temsilcileri, Democratic Renewal of Macedonia Partisi yetkilileri, Makedon Tarım Bakanlığı ve Enerji Ajansı’ndan yetkililer, Balkan ülkeleri üniversitelerinden öğretim üyeleri, AB temsilcileri, organik tarım ve turizm dernekleri temsilcilerinden oluşan 200 kişilik bir grup katıldı. Konferans, 2009 yılında Selanik’teki Balkan Yeşilleri Konferansı, 2010 Ekim ayında Heinrich Böll Hırvatistan Ofisi tarafından düzenlenen 'Business as Unusual' ve Bulgaristan’daki “Yeşil İşler” Konferanslarının devamı niteliğinde düzenlendi. Türkiye, Yeşiller Partisi Dış İlişkiler Koordinatörü ve İTÜ öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Ahmet Atıl Aşıcı ile Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden araştırma görevlisi Barış Gençer Baykan tarafından temsil edildi.

1929’daki ekonomik bunalımının ardından ABD’de Roosevelt tarafından uygulanan New Deal (Yeni Düzen) programına atıfla 2008’de yaşanan ekonomik ve ekolojik krize bir cevap olarak Yeşil Yeni Düzen kavramı ortaya atılmıştı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan Yeşil Yeni Düzen raporu tartışmayı uluslararası toplumun gündemine taşımıştı. Konferansta 20 yıl gibi bir sürede Sovyetler Birliği’nin yıkılması, pazar ekonomisine geçiş ve Avrupa Birliği üyeliği süreçlerinden geçen Balkan ülkeleri için Yeşil Yeni Düzen’in uygulanabilirliği tartışıldı.

Devamı için TIKLAYINIZ

14 Ocak 2011 Cuma

NATURELIFE Dergisinin 7. Sayısı Çıktı!

NATURELIFE, zenginleşen içeriği ve yenilenen tasarımıyla 1. yaşını kutluyor ve yeni yaşından itibaren, sertifikalı %100 gerikazanılmış kağıda basılıyor.

Gıdadan sağlığa, çevreden turizme, ekonomiden eğitime ve sanata kadar hayatın her alanında ekolojik yaşamı sayfalarına taşıyan NATURELIFE 7’de öne çıkan bazı başlıklar:

-Betonlar arasında sıkışıp kalan kentli insandan kent yaşamına yeşil çözüm: Çatı Çiftlikleri

- Güvenilir ve mevsiminde sebze-meyve seçmek kadar onları pişireceğimiz aletler de sağlıklı beslenmede büyük bir öneme sahip. Uzmanından görüşlerle seramikten alüminyuma, çelikten buharlı fırına uzanan Sağlıklı Pişiriciler...

- Yalnızca oyunculuğuyla değil aktivist kişiliğiyle de öne çıkan Mehmet Ali Alabora ile doğayla bütünleşik yaşama dair...

- Küresel İklim Değişikliği ve Çocuk... Hayatta savunmasız grubu temsil eden bebekler ve çocuklar, değişen çevresel faktörler karşısında da en fazla etkilenen taraf oluyor...

-Yeşil Pazarlama mı Yeşil Pazarlar mı?

- Altı Zirve Projesi Kapsamında Guinness Dünya Rekoru’nu kıran gezgin Erden Eruç ile Pasifik’te Tek Başına 312 Gün...

-Sürdürülebilir Eğitime “Altın” Model... Dünya çapında yeşil binalar için önemli bir kriter olarak kabul edilen LEED sertifikasyon sisteminde Gold (Altın) derecesi kazanan Rosa Parks İlkokulu...

-Türkiye genelinde 1000 okul üzerinden yürütülen ve ilköğretim okullarında çevre uygulamalarının durumunu değerlendiren bir çalışma olan Çevre Eğitim Projeleri ve Okullar Tanıtım Rehberi, derginin ücretsiz eki olarak okuyucuya sunuluyor.

NATURELIFE tüm D&R’larda, seçkin kitabevlerinde, organik ürün marketlerinde...

13 Ocak 2011 Perşembe

Doğaya Yenilenebilir Enerji Şoku

WWF-Türkiye Bülteni



TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, uzun zamandır bekleyen yatırımların önünü açarken beklenmedik sürprizleri de beraberinde getirdi. Kanun, korunan alanlarda bile enerji yatırımlarına izin veriyor.

Artan enerji ihtiyacının karşılanmasında ve iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli bir rolü bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmeye yönelik kanun tasarısı, 29 Aralık 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girdi. Yenilenebilir enerji yatırımlarının gecikmeli de olsa, yasal bir zemine kavuşturularak teşvik edilmesi, Türkiye açısından olumlu bir gelişmedir. Bununla birlikte Kanun’un 5. maddesinde yapılan düzenleme, doğal değerlere zarar verebilecek unsurlar içermektedir.

Kanun; yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, bu haliyle ülkemizin yüzölçümünün yalnızca yüzde beşini oluşturan korunan alanları tehdit etmektedir. Yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adımken, söz konusu Kanun’un korunan alanlarımızı yatırıma açması büyük çelişki doğurmaktadır. Kanun’un hazırlık ve TBMM’ye götürülme sürecinde sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alınmaması, bu sonuca yol açan etmenlerin başında gelmektedir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması uğruna biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması ilkesinden ödün verilmemeli; Kanun tüm bunları dikkate alarak yeniden düzenlenmelidir,” dedi.


Ayrıntılı bilgi için:
Tuğba Uğur, İletişim Sorumlusu, 0212 528 20 30 tugur@wwf.org.tr

11 Ocak 2011 Salı

Vatandaş Mustafa

Vatandaş Mustafa

Yapım yılı :2007

Yönetmen: Remzi Kazmaz

Konu: Fırtına Vadisi HES mücadelesi

7 Ocak 2011 Cuma

Mersin'de İklim Meydanı

Türkiye’de İklim değişikliğinin etkilerini gözler önüne seren fotoğraf sergisi 11 Ocak 2011 tarihinde Mersin Üniversitesi’nde ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. Sergi, üniversitenin Çiftlikköy Kampüsü’nde bulunan Uğur Oral Kültür Merkezi’nin B Salonu’nda gerçekleşecek. Aynı gün ve aynı mekanda yapılacak olan “İklim Meydanı” tartışma toplantısında İklim değişikliği insan kaynaklı mı yoksa gezegenin doğal döngüsü mü? Bildiklerimiz bilmediklerimiz ve merak edilenler, konunun uzmanlarıyla tartışılacak.

Mersin’deki “İklim Meydanı” tartışmasına,

Koray Abacı - BM Ortak Programı İzleme ve Değerlendirme Uzmanı
Alper Acar - BM Ortak Programı Bölgesel Proje Koordinatörü
Hakan Doğan - Adana Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
Ali Kesikbaş - Adana Meteoroloji Bölge Müdürlüğü
Mehmet Miras - NTV Mersin temsilcisi
Prof. Dr. Kemal Taslı - Mersin Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü

katılacak ve seyircilerden gelen soruları yanıtlayacaklar.

British Council’ın İklim Değişikliği programı çerçevesinde çalışmalarını desteklediği “İklim Savuncuları”nın projelerinden biri olan ``İklim Değişikliğini Yakala`` fotoğraf yarışmasında dereceye giren 26 fotoğraftan oluşan sergi sırasıyla Van, Trabzon, Konya, Gaziantep’i ziyaret etti. Gezici sergimiz Mersin, Urfa, Adana ve Deniz’liyi de ziyaret edecek. Sergi ve “İklim Meydanı” tartışmaları hakkında bilgi almak için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz.

http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-science-climate-change-debate-climate-arena.htm
Sergiye dahil olan yarışmanın iki ayrı kategoride dereceye giren fotoğrafçıları ve seçimi yapan jüri üyeleri hakkında bilgi için aşağıdaki linki ziyaret edebilirsiniz. www.britishcouncil.org.tr/DOCUMENTS/Marcom/Science/Portfolio.pdf

Gezici sergi ve iklim meydanı tartışma toplantıları aşağıda belirtilen kurumların ortak çalışmasıdır

British Council, BM Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Ortak Programı ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Bilgi Merkezleri.

2 Ocak 2011 Pazar

Mahallenin tüketim baskısı

Eskiden uçlarda olmak ideolojik veya yaşam tarzı olarak uçlarda olmanız anlamına gelirdi. Bugün ise tüketim toplumunun alışkanlıkları ile aranıza ufak bir mesafe koyduğunuzda uç noktalara savrulmuş kabul ediliyorsunuz. Basit bir deney yapın.Arkadaşlarınıza artık marketlerden değil organik pazarlardan yerel ürünler alacağınızı söyleyin. Pazarların uzaklığı, domateslerin şekilizliği , yüksek fiyatlar,sertifikaya güvensizlik gibi argümanlar yağmaya başlar. Bundan böyle işe bisikletle geleceğinizi söyleyin. Hemen bunun ne kadar zor bir iş olduğunu size ikna etmeye çalışacaklardır. Şehrin trafiği, agresif şöförler, peşinize takılacak köpekler, kar/kış/çamur, bisiklet hırsızları vb. Oysa yeni bir araba veya plazma tv alacağınızı söylerseniz kimse karşı argüman geliştirmeye kalkmayacaktır, hatta yardımcı olacaktır. Cep telefonunuzu değiştireceğinizi çıtlattığınızda yeni modellerin özelliklerini bir bir duyacağınızdan emin olabilirsiniz. Mahallenin tüketim baskısı sizi uçlara savrulmaktan kurtarır.
No Impact Man projesini hayata geçiren Colin Beavan’ın bir yıllığına “uç” bir insan oluyor. Karısı Michelle ve 2 yaşındaki kızları Isabelle ile birlikte Manhattam’da hiç bir çevresel etki yaratmadan yaşamayı denediği bir yılın öyküsünü yazıyor ve bu bir belgesel filme konu oluyor. Çıkış noktası basit: Net çevresel etkiyi sıfırlamak. Bunun için çöp ve karbon üretmemeya çalışıyorlar. Uçak,otobüs, araba hatta asansör bile kullanmıyorlar. Bisiklet ve scooter serbest. TV izlemiyorlar. Yerel ve organik gıda dışında alışveriş yapmıyorlar. Ödünç almak ve kiralamak serbest. Temizlik malzemelerini doğal ürünlerle yapıyorlar, çamaşırlarını küvette ayaklarıyla çiğneyerek yapıyorlar. Manhattan’daki bir bahçede sebze yetiştiriyorlar.Altıncı aydan sonra elektriksiz yaşamaya başlıyorlar. Buzdolabı, klima, aydınlatma kullanmıyorlar. Sadece Colin bu projeyi anlattığı blogunu yazmak için güneş enerjisi kullanıyor.
Tüm dünyadan medya kuruluşları projeye ilgi duyuyor ve Beavanlar ile görüşüyor. New York Times haberinde şu başlığı kullanıyor: “Tuvalet kağıtsız bir yıl”. Evet tuvalet kağıdı yerine eski giysileri kullanıyorlar ama Colin de haklı olarak neden şu başlıkların atılamadığını sorguluyor. “Yerel ve mevsime uygun yiyerek diyabet başlangıcı olan eşin riskten kurtulduğu bir yıl”, “tv izlemeyerek daha iyi anne baba olunan bir yıl”, “spor salonuna gitmeden 9 kilo kaybedilen bir yıl”. Filmin sonunda etkisiz/zararsız yıl içinde hangi aktivitelerini yapmaya devam edecekleri sorulduğunda Michelle şöyle cevap veriyor. “Bisiklet kullanmaya, organik ve yerel ürün almaya ve yemek pişirmeye devam”.
http://www.nytimes.com/2007/03/22/garden/22impact.html
http://noimpactproject.org/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...