2 Ocak 2011 Pazar

Mahallenin tüketim baskısı

Eskiden uçlarda olmak ideolojik veya yaşam tarzı olarak uçlarda olmanız anlamına gelirdi. Bugün ise tüketim toplumunun alışkanlıkları ile aranıza ufak bir mesafe koyduğunuzda uç noktalara savrulmuş kabul ediliyorsunuz. Basit bir deney yapın.Arkadaşlarınıza artık marketlerden değil organik pazarlardan yerel ürünler alacağınızı söyleyin. Pazarların uzaklığı, domateslerin şekilizliği , yüksek fiyatlar,sertifikaya güvensizlik gibi argümanlar yağmaya başlar. Bundan böyle işe bisikletle geleceğinizi söyleyin. Hemen bunun ne kadar zor bir iş olduğunu size ikna etmeye çalışacaklardır. Şehrin trafiği, agresif şöförler, peşinize takılacak köpekler, kar/kış/çamur, bisiklet hırsızları vb. Oysa yeni bir araba veya plazma tv alacağınızı söylerseniz kimse karşı argüman geliştirmeye kalkmayacaktır, hatta yardımcı olacaktır. Cep telefonunuzu değiştireceğinizi çıtlattığınızda yeni modellerin özelliklerini bir bir duyacağınızdan emin olabilirsiniz. Mahallenin tüketim baskısı sizi uçlara savrulmaktan kurtarır.
No Impact Man projesini hayata geçiren Colin Beavan’ın bir yıllığına “uç” bir insan oluyor. Karısı Michelle ve 2 yaşındaki kızları Isabelle ile birlikte Manhattam’da hiç bir çevresel etki yaratmadan yaşamayı denediği bir yılın öyküsünü yazıyor ve bu bir belgesel filme konu oluyor. Çıkış noktası basit: Net çevresel etkiyi sıfırlamak. Bunun için çöp ve karbon üretmemeya çalışıyorlar. Uçak,otobüs, araba hatta asansör bile kullanmıyorlar. Bisiklet ve scooter serbest. TV izlemiyorlar. Yerel ve organik gıda dışında alışveriş yapmıyorlar. Ödünç almak ve kiralamak serbest. Temizlik malzemelerini doğal ürünlerle yapıyorlar, çamaşırlarını küvette ayaklarıyla çiğneyerek yapıyorlar. Manhattan’daki bir bahçede sebze yetiştiriyorlar.Altıncı aydan sonra elektriksiz yaşamaya başlıyorlar. Buzdolabı, klima, aydınlatma kullanmıyorlar. Sadece Colin bu projeyi anlattığı blogunu yazmak için güneş enerjisi kullanıyor.
Tüm dünyadan medya kuruluşları projeye ilgi duyuyor ve Beavanlar ile görüşüyor. New York Times haberinde şu başlığı kullanıyor: “Tuvalet kağıtsız bir yıl”. Evet tuvalet kağıdı yerine eski giysileri kullanıyorlar ama Colin de haklı olarak neden şu başlıkların atılamadığını sorguluyor. “Yerel ve mevsime uygun yiyerek diyabet başlangıcı olan eşin riskten kurtulduğu bir yıl”, “tv izlemeyerek daha iyi anne baba olunan bir yıl”, “spor salonuna gitmeden 9 kilo kaybedilen bir yıl”. Filmin sonunda etkisiz/zararsız yıl içinde hangi aktivitelerini yapmaya devam edecekleri sorulduğunda Michelle şöyle cevap veriyor. “Bisiklet kullanmaya, organik ve yerel ürün almaya ve yemek pişirmeye devam”.
http://www.nytimes.com/2007/03/22/garden/22impact.html
http://noimpactproject.org/

27 Aralık 2010 Pazartesi

"Yuvarlakçay HES direnişi” kitap oluyor !


Bir yılı aşkın süredir devam eden direnişin ve sonundaki haklı kazanımın; mücadele eden tüm doğa savunucularına manevi destek oluşturması ve gelecek kuşaklara bırakılabilmesi için, belge niteliği taşıyan bu kitabın kaleme alınmasına 17 Aralık 2010 günü karar verildi.
Yuvarlakçay’ı Koruma Platformu tarafından yapılacak olan kitap çalışmasına, emekli tarih öğretmeni ve araştırmacı yazar Günür KARAAĞAÇ destek verecektir.

Bu kitap tamamen gönüllüler tarafından hazırlanacak ve geliri bölgeye bırakılacaktır.

Basına ve Kamuoyuna duyurulur.


YUVARLAKÇAY’I KORUMA PLATFORMU

25 Aralık 2010 Cumartesi

Çevre Belgeselleri

Türkiye'deki çevre politikaları, sorunları ve hareketleri üzerine yapılan filmlerin-belgesellerin bir listesini çıkarmak niyetindeyim. Listede olması gerektiğini düşündüğünüz belgeselleri iletmek için yesilgundem@gmail.com adresini kullanabilirsiniz. 12 Temmuz 2012 itibariyle 27 belgesel bulunuyor.

1) Vatandaş Mustafa (2007) Yönetmen:Remzi Kazmaz ( Fırtına Vadisi HES)
2) Son Kumsal (2008) Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
3) Cemre (2008) Yönetmen: Mehmet Ali Üzelgün (İklim Değişikliği)
4) Av!Su! Mai (Hasankeyf)
5) Sirya (Artvin'de Baraj)
6) Gole Çhetu (Dersim Baraj)
7) Alethea (Bergama altın)
8) Suyun Gözü (Yuvarlakçay HES)
9) İşte Böyle/ Damn the Dams (Bağbaşı HES) http://vimeo.com/35206437
10) Bir Avuç Cesur İnsan (Çağlayan, İkizdere, Senoz HES) Yönetmen: Rüya Arzu Köksal
11) Anadolu'nun İsyanı (Büyük Anadolu Yürüyüşü)
12) Ekümenopolis (2012) (İstanbul üzerine belgesel bir film) Yönetmen: İmre Azem http://www.ekumenopolis.net
13) Sudaki Suretler (HES) http://www.sudakisuretler.com
14) Göç (Artvin-Çoruh Baraj)
15) Jiare- Ziyaret (Dersim Baraj)
16) Balığın sadece kuyruğu var (Balıkçılık) http://www.baliginsadecekuyruguvar.com
17) Akıntıya karşı (HES) http://akintiyakarsi.org/
19) Termik Tehdit: Aliağa
20) Nefes Olmayınca: Sinop Gerze'de termik santrale karşı direniş http://www.youtube.com/watch?v=Dgby_x6pQZw
21) Munzur Akmazsa (2004) Yönetmen: Nezahat Gündoğan
22) Yaşayan Hazine (1998) Yönetmen: Fatih Orbay. Türkiye'nin biyoçeşitliliği
23) Aral Gölü ( 2000) Yönetmen: Kemal Öner 
24) Saklı Cennet Macahel (2002) Yönetmen: Kemal Öner 
25) Mezopotamya'nın büyük düşü GAP ( 2007)Yönetmen:  Kemal Öner
26) Erozyon (1996) Yönetmen: Kemal Öner
27) Karapınar'dan Dünyaya Çölleşme Çağrısı (2007) Yönetmen:  Kemal Öner

21 Aralık 2010 Salı

Kaç milletvekili ekolojik pazara gitmiştir?

Geçtiğimiz hafta sonu Balkan Yeşilleri’nin “Greening the Balkan Economies” konferansına Hırtvatistan’dan katılan sürdürülebilir tarım uzmanı Darko Znaor’u dinlerken aklıma takıldı bu soru. Znaor, Balkan Yeşil Partileri’nin organik tarımı yeterince sahiplenmediklerinden ve politik gündemlerine yeterince almadıklarından yakınıyordu. Kendi adıma Türkiye’de yasa koyucuların dikkatini organik tarıma çekmek adına ne yapabilirim diye düşünürken milletvekillerine birer mektup yazmayı düşündüm. Kendilerinden yakınlarında bir ekolojik pazar varsa ziyaret etmelerini rica edebilirdim (Türkiye’de, yedisi İstanbul’da olmak üzere oniki ekolojik pazar var: Kartal, Maltepe, Kadıköy, Şişli, Beylikdüzü, Bakırköy, Zeytinburnu; Bursa, Ankara, İzmir, Antalya,Samsun). Böylece yerel, sağlıklı, çevre dostu, GDO’suz ürünler üretenlerle ve tüketenlerle bir tanışma fırsatını sunabiliriz.. Sonuçta organik tarım ile ilgili onbinlerce kişi milletvekillerinin seçmenleri arasında. Belki görüşlerini ve eleştirilerini duymak isterler hazır seçimlere altı ay kalmışken. Meclis koridorlarındaki profesyonel lobiciler kadar etkili olamayacağımız kesin ama sesimizi bir şekilde duyurmamız gerekiyor.


Günümüzde artık birine yazmak neredeyse e-posta atmakla eşanlamlı hale geldi. Çevre aktivizminin de en sık başvurduğu yollardan biri bu. 550 miletevekilinin e-postası http://www.tbmm.gov.tr/ adresinden alıp 10 dakika içinde hepsine taleplerinizi içeren bir e- posta atabilirsiniz. Yalnız vekillerin posta kutularının dolu olması, e-postalarını kontrol etmiyor oluşu, danışmanların veya asistanların filtrelemesine takılması, e-postaların spam olarak gözükmesi vb gibi bir çok engel var. Benzer engeller postaneden attığınız mektup için de geçerli. Mektubumuz doğrudan çöp kutusuna gidebilir, danışmanlar önemsiz görüp bir kenara koyabilir. Milletvekilleri konuyla ilgilenmeyebilir. 550 vekile mektup yazmak da külfetsiz değil. Metni yazacaksınız, basacaksınız, tek tek zarfa koyacaksınız, postaneye götüreceksiniz, en az 550 TL harcayacaksınız. Bu engelleri aşmak ve daha etkin olmak adına Twitter’da ve Facebook’ta şöyle yazdım. “Her ay 10 milletvekiline ekolojik pazarları ziyaret etmelerini rica eden bir mektup (e-mail değil) yazacağım. Sayıyı arttırmak için destek olmak isterseniz lütfen yesilgundem@gmail.com adresine yazın.” Şu ana kadar destek olacağını bildiren 5 arkadaş ile birlikte bir metin yazıp bütün milletvekillerine göndereceğiz. Bakalım herhangi bir cevap alacak mıyız? Bundan sonra yapabileceklerimizin sınır yok aslında. Milletvekillerinin tarımı/organik tarımı ilgilendiren kanunlar geçerken nasıl tavır aldıklarını izleyen bir komite kurulabilir. Milletvekillerinin organik çiftlikleri ziyaret etmesi sağlanabilir. Meclis’e organik gıda alımını desteklemeleri istenebilir. Liste uzatılabilir.


Barış Gençer Baykan
yesilgundem@gmail.com
www.twitter.com/yesilgundem

16 Aralık 2010 Perşembe

4. Küresel Isınma Kurultayı hazırlıkları başladı.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) 2011’de 4. Küresel Isınma Kurultayı’nı yapmak üzere hazırlık toplantılarına başladı.EGD yetkilileri, medya temsilcileri,çevre aktivistleri, iletişimciler,öğretim üyeleri, haber ajansları ve üniversite çevre kulübü temsilcilerinin katıldığı ilk toplantı 15 Aralık Çarşamba 2010 günü Beyoğlu’nda gerçekleştirildi. EGD Genel Başkanı Celal Toprak, geçtiğimiz yıllardaki Kurultaylar’da gerçekleştirilenleri kısa özetledi ve katılımcılara Haziran 2010’daki 3.Kurultay’ın kitapçığı ve 2011 Kurultayı’nın taslak programı dağıtıldı. Taslakta açılış konuşmalarını Enerji ve Çevre Bakanları’nın yapması öngörülürken panelin konusu “Küresel İklim Değişikliğine Televizyon Haberciliği Yaklaşımı” olarak belirtilmiş ve konuşmacılar TV kanallarının haber sunucularından oluşturulmuş. Bir günlük Kurultay’ın öğleden sonraki bölümü ise “Yeşil Ekonomiye Bakış” adı altında gazetelerin ekonomi müdürlerinin katılacağı ve izleyicilerin de soru ve yorumlarıyla katılabilecekleri bir Forum şeklinde düzenlenmiş. Hazırlık toplantısının katılımcıları sırayla söz alarak taslak program hakkındaki görüş ve eleştirilerini paylaştılar. Tartışmalar genelde çevre ve iklim değişikliği konularının medyada ele alınış biçimleri üzerineydi. Yeşil ekonomiden ne anlaşıldığı, ekonomi haberlerinde çevre boyutunun eksikliği, ekolojik iletişimcilere duyulan ihtiyaç, Mavi Anadolu’nun (Denizler) yeşil ekonomiye dahil edilmesi, çevre STK’larının medyada yer bulmakta yaşadığı sıkıntılar tartışılan diğer başlıklar oldu. Gelen öneriler doğrultusunda ilk toplantıda şu sonuçlara varıldı.

1) Yurtdışından küresel gelişmeleri Türkiye’ye aktarabilecek bir uzmanın davet edilmesi
2) Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde medya temsilcilerinin iklim değişikliğini gündeme taşıyarak siyasi partilerin seçim beyannamelerinde bu konuya yer verip vermediklerinin takip edilmesi
3) Forum bölümüne yeşil ekonomi şirket temsilcilerinin de katılımının sağlanması
4) Çevre haberlerinin medyada daha çok ve doğru bir şekilde yer almasının sağlanması
5) Yeşil ekonomiye dair pratiklerin sunulduğu bir serginin hazırlanması

EGD’nin Çevre Bakanlığı ile birlikte ekonomi ve çevre muhabirlerini bir araya getiren bir eğitim çalıştayı düzenleyeceği de kaydedildi.

Barış Gençer Baykan

15 Aralık 2010 Çarşamba

HES Meselesi kitaplaştı: Dereler ve İsyanlar

Türkiye’de son dönemlerin önemli tartışma konularından HES’lerle ilgili ilk kitap Nota Bene Yayınları’ndan yayınlandı. Gazeteci Mahmut Hamsici’nin imzasını taşıyan ‘Dereler ve İsyanlar’da kamuoyunun HES’lerle ilgili merak ettiği tüm bilgilerle Hamsici’nin Türkiye’nin dört köşesinden aktardığı gözlemler ve yaşam haklar için mücadele edenlerin hikâyeleri yer alıyor .

Türkiye kamuoyunun son dönemde en fazla tartıştığı konulardan HES’lerle (Hidroelektrik santraller) ilgili tüm merak edilen bilgilerin derli toplu yer aldığı ilk kitap ‘Dereler ve İsyanlar’ yayınlandı. Gazeteci Mahmut Hamsici’nin yazdığı kitapta HES’leri farklı yönleriyle ele alan bilgi bölümleri, Türkiye’de HES yapılan veya yapımı planlanan farklı yörelerden gözlemlerle HES karşıtlarının yaşam alanı mücadelelerinin hikâyeleri yer alıyor. Kitapta Türkiye’nin HES inşa edilen, planlanan yörelerinden Kastamonu; Sakarya; Düzce; Amasya; Tokat; Ordu; Giresun Çanakçı; Trabzon Tonya, Solaklı; Rize Salarha, Güneysu, Fındıklı, Senoz, İkizdere, Fırtına; Artvin Ardanuç, Şavşat, Murgul, Borçka, Macahel, Yusufeli; Erzurum Tortum, İspir; Tunceli; Antalya Üzümdere, İbradı, Gençler, Akseki, Sülekler, Alakır, Gökbük; Muğla Saklıkent, Yuvarlakçay’dan gözlemlerle bu yörelerde yaşayanların HES karşıtı, su ve yaşam hakkı mücadelelerine yer veriliyor. Bilgi bölümlerindeyse HES konusu genel bilgiler, suyun ticarileştirilmesi, HES’lerin yarattığı çevresel tahribat, ÇED raporları, HES’lerin tarım ve hayvancılığa etkisi, hukuk, enerji, küresel karbon ticareti ve HES’lerin sosyal etkileri başlıkları altında inceleniyor. Kitapta her yöreyle ilgili HES’lerin yarattığı çevresel tahribatı ortaya seren çarpıcı fotoğraflar da yer alıyor.

Hamsici kitabın içeriğini şu sözlerle anlatıyor: “Bu çalışmayla devlet kurumlarının değil, yurttaşların gözüyle ‘çevre etki değerlendirmesi’ yapmayı, yaşanan ‘ekokırımı’ teşhir etmeyi, şirketlerin ve devlet kurumlarının projeleri yaşama geçirmek adına devreye soktukları türlü hukuksuzlukları ortaya sermeyi, üzerinde emekleri olmayan bir doğal kaynağı kullanarak gerçekleştirdikleri projelerle inanılmaz hızla büyüyen, büyüyecek, önemli bir bölümü AKP yandaşı sermaye gruplarının kimliği hakkında ön fikir vermeyi, enerji bahanesiyle yaşama geçirilen santrallerin arkasındaki gerçek niyetleri anlamak üzere bir kapı aralamayı, HES’leri farklı açılardan ele alan özet ama bütünlüklü bilgiler vermeyi ve yaşam mücadelesi veren yerel halkın mücadele deneyimlerini paylaşıma açmayı amaçladım.”

Ayrıntılı bilgi için: Gökhan Bulut-
Nota Bene Yayınları Tel: 0312 417 73 93
Adres: Kavaklıdere Mah. Binektaşı Sok. No: 21/22 Küçükesat-Ankara Web adresi: www.notabeneyayinlari.com

14 Aralık 2010 Salı

2. Ekoloji Günleri 16 Aralık'ta başlıyor

Geçtiğimiz ay hizmete giren FFM (Fulya Fuar ve Kongre Merkezi) 16-19 Aralık 2010 tarihleri arasında "Ekoloji Günleri"ne ev sahipliği yapıyor.Organik ürün meraklılarına aynı zamanda alternatif yılbaşı hediye seçenekleri de sunacak olan organizasyonda, et ürünleri, çay, bal ve şaraptan; kozmetik ürünler, temizlik malzemeleri, tekstil ve "Organik Otel" konseptiyle, turizm ürünlerine dek çok sayıda organik sertifikalı ürün satışa sunulacak.Girişin ücretsiz olacağı organizasyon, saat 11.00 - 20.00 arasında gezilebilecek. ASDF Fuarcılık tarafından 2000 yılından bu yana İstanbul'da düzenlenen Ekoloji Günleri, bu yıl 2.kez Türkiye'deki organik ürün üreticisi, ithalatçısı ve tüketicisini bir araya getiriyor. Organik ürünü sadece üreten değil aynı zamanda tüketen bir toplum olma hedefiyle yola çıkan "Ekoloji Günleri"ne toplam 50 firma katılıyor. Yılbaşı alışverişi hareketliliğini de göz önünde bulunduran organizasyon yetkilileri, "Ekoloji Günleri"nde gıdadan, tekstile; kozmetikten, temizlik ürünlerine dek, organik ürün meraklıları için çok yeni ve alternatif yeni yıl armağanları olacağını belirtiyorlar.Etkinlik kapsamında düzenlenecek panel ve sunumlarla zenginleşecek olan Ekoloji Günleri İstanbul, şimdilerde Türkiye'de sayıları giderek artan organik ürün kullanıcısını sektördeki yeniliklerden haberdar etmek adına daha geniş bir ürün yelpazesini barındıracak.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Al Gore’un kurduğu The Climate Project derneğinin Türkiye’deki temsilcisi Ergem Senyuva Tohumcu’nun saat 17.30’da bir sunum gerçekleştirecek.

3 Aralık 2010 Cuma

İklim müzakereleri ve Türkiye

Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi 29 Kasım-10 Aralık 2010 tarihlerinde Meksika’nın Cancun kentinde yapılıyor. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasında iklim değişikliğine neden olan seragazı emisyonlarının sınırlandırılmasında sorumluluğun nasıl paylaşılacağı sorusu müzakerelere damgasını vuruyor ve emisyonları sınırlamak üzere bir bağlayıcı kararlar çıkması beklenmiyor. Türkiye iklim müzakerlerinde özel koşullarını öne sürerek iklim değişikliği ile mücadele ve uyumda ulusal ve uluslararası planda etkin bir rol oynamaktan kaçınıyor.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan “İKLİM MÜZAKERELERİ VE TÜRKİYE” başlıklı araştırma notuna ulaşmak için tıklayınız.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Doğaya Saygılı El Yapımı Defterler

Linda Nihan Lafcı, Marmara Üniversitesi,Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu bir tasarımcı. Şu anda aynı üniversitede yüksek lisans öğrencisi olan tasarımcı, aynı zamanda % 100 Hand Made by lindanihan markasının da yaratıcısı.
Eski dergi , poster, gazete , kumaş ve kullanılmayan kağıt gibi malzemeleri yeniden kullanılır hale getirmenin en güzel yollarından birisinin onları defter olarak yeniden tasarlamak olduğunu keşfeden Linda Nihan Lafcı, aldığı eğitimin temeli olan "Tasarladığınız ürün çevreye dost , kullanıcısına dost bir ürün olmalı! ” anlayışını tasarım sürecinin temeline oturtuyor. Tasarımcının '% 100 Hand Made by lindanihan' adını taşıyan markası da bu anlayışın bir ürünü.
%100 Hand Made by lindanihan defterlerinin üretim aşamasında mümkün olduğunca geri dönüşümlü malzemeler kullanan tasarımcı, işe kağıt seçimini atık ve atık kağıtlardan geri dönüşüm ile üretilmiş 2. hamur kağıtlardan yana yaparak başlıyor. Beyaz kağıtlarını ise kağıt yapımı için özel yetiştirilmiş ağaçlardan elde edilen, asit içermeyen kağıtlardan seçiyor. Kullandığı mukavvalar ise geri dönüşüm ile üretilmiş malzemeler.
Linda Nihan Lafcı, üyesi olduğu Freecycle Istanbul adlı e-posta grubu sayesinde zamanında alınmış ancak şu anda kullanılmayan, bir tarafına baskı alınmış veya alınmamış kağıtları topluyor. Bu kağıtlar çöpe gideceklerine defterlerin iç sayfalarını oluşturmada, baskı alma sırasında müsvette olarak ya da defterlerin preslenmesi sırasında kullanılıyorlar. Lafcı ayrıca, ozalitçilerde fazlaca biriken ve kesim artığı olan kağıtlara denk geldikçe çöpten toplayarak 'kullanılabilir olanı değerlendirmek ve yeniden kullanılır hale getirmek' anlayışı gereği ürünlerinde değerlendiriyor.
%100 Hand Made lindanihan defter atolyesinin atıkları da boşa gitmiyor. Defterlerin forma dikişleri tamamlandıktan sonra atolyede giyotin ile kesimleri yapılıyor, kesimden sonra oluşan biriken kırpık kağıtlar ise Veteriner Hekim Ozan Ezgi Berberoğlu’nun Yeditepe Veteriner Kliniği'nde misafir hayvan dostlarımızın altına seriliyor. Tasarımcı, renkli kartonların artan parçalarına baskılar alıp kartvizit olarak kullanıyor veya defterlerin kapaklarında kullanılmak üzere saklıyor. %100 Hand Made lindanihan atölyesinde her parça yeniden kullanılarak özgün tasarımlara dönüşüyor. Geri dönüşümün doğa dostu üretimden geçtiğine olan inancı, Linda Nihan Lafcı'nın mümkün olduğunca doğal hayata ve çevresine saygı yaşam felsefesinin temelini oluşturuyor. Bu temel tasarımlara da yansıyor. %100 Hand Made by lindanihan defterlerinde asla gerçek veya sahte hayvan kürkü, gerçek veya sahte hayvan derisi kullanmıyor. Sırtlık kısımlarında kumaş bazlı kitap cilt bezleri ve yapıştırıcılarda ise su bazlı tutkallar kullanıyor.
Doğa ve hayvan sevgisi, % 100 Hand Made by lindanihan defterlerinin amblemine de ilham kaynağı olmuş. Ürünlerin simgesi olarak oğlak figürü seçilmiş. Linda Nihan Lafcı, oğlak figürünün tercih etme sebebinin burçlar ile hiçbir bağlantısının olmadığını, doğa ve hayvan sevgisinin yanı sıra, oğlağın karakter özellikleri ve fiziksel özellikleri ile ilgi çekici bir canlı olması olarak açıklıyor.
Defterlerin kapaklarında hayvanlardan, bitkilerden ve yaşadığı çevreden esinlenerek oluşturulmuş , özgün çizimlerini kullanan tasarımcı, baskılarını kendi atolyesinde özgün baskı tekniklerinden biri olan linol baskı tekniği ile alıyor. Her baskı tek tek el ile alındığı için sonuçlar her zaman bir önceki baskıdan biraz daha farklı oluyor ve bu durum defterlerin her birinin birbirinden ayrışmasını sağlıyor. Defterlerin forma dikişlerini, kapak ciltlemelerini , kesimini, paketlenmesini ve dağıtımını Linda Nihan Lafcı gerçekleştiriyor.
% 100 Hand Made by lindanihan defterlerinde tasarım aşamasından üretim aşamasına kadar geri dönüşüm ile yeniden kullanılır hale gelmiş, doğaya ve kullanıcısına dost ürünler arayan özel tasarım meraklılarının ilgisini bekliyor.
http://www.lindanihan.com/

22 Kasım 2010 Pazartesi

Çevre cephesinde yeni bir şey yok...

Çevre konusunda geçmişte yazılmış kitapları okumak hoşuma gidiyor. Kitabın yazıldığı yıllarda çevrenin durumunu bugün ile karşılaştırma imkanı veriyor. Dönemin çevre sorunları neler, ilk ve nerede gündeme gelmişler, nasıl çözümler önerilmiş ve hangi aktörler öne çıkmış? Sorunların ve çözümlerin bugüne yansıyan yönleri? 16 yıl önce Oktay Ekinci tarafından yazılan Çevreciliğin ABC’sini bu gözle okudum. Üzülerek farkettim ki Türkiye’de son 20 yıldır aynı çevre sorunları etrafında dönüp duruyormuşuz. Ekinci’nin kitabı bunlardan birkaçına değinmiş: Termik santraller,iklim, nükleer santral ve kültürel varlıklar.

Mine G. Saulnier (Kırıkkanat) 17 Haziran 1990’da Cumhuriyet’e Madrid’ten şu haberi geçiyor.” Türkiye’de termik santraller kuşağı kurulmaya çalışırken AT (Avrupa Topluluğu) ülkeleri çevre kirliliğne yol açan bu tür enerjiden vazgeçilmesi için yoğn bir çaba içinde.” Haberde “İklim Değişimi Üstüne Dünya Anlaşması”nın onaylanması halinde AT üyelerinin karbondioksit emisyon oranlarını durdurmak zorunda kalabileceği belirtilmiş. Yıl 2010. Türkiye’de kömürle çalışacak yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni termik santral var. En kirli ve iklimi en çok değiştiren yakıtla çalışacak termik santraller. Termik cephesinde yeni bir şey yok...

Aynı değişmez durum nükleer konusunda da sözkonusu. Kitap yazılırken Akkuyu nükleer santrali için son hazırlıklar tamamlanıyormuş. 1993 yılında kurulan Nükleer Karşıtı Platformu (NKP) “gelecekten sorumlu herkese” açık mektup yazmış. “Kuruluşu, zenginleştirilmiş yakıtı, elemanları ve işletmesiyle dışa bağımlı, kaynağı sınırlı, teknolojisi oturmamış; merkeziyetçi, gizlilik gerektiren, pahalı ve 40 yıldır hiçbir teknolojinin halledemedeği radyoaktif atık özürlü nükleere santrallere milyarlarca dolar yatırılabilir mi? Nükleer cephesinde de değişen bir şey yok. Yıl 2010 Rusya ile Akkuyu’da nükleer santral yapması için anlaşmaya varıldı. Sinop’taki santrali Kore mi Japonya mı yapsın diye pazarlık ediyoruz.

1992 Rio Zirvesi’nde Türkiye, OECD’nin gelişmiş ülkeler kategorisine alınmış olması sebebiyle İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne imza atmamış. Çok şükür 2008’de 184. ülke olarak Kyoto Sözleşmesine taraf olduk ama Kopenhag mutabakatına imza atmadık ve Aralık ayında Cancun’da yapılacak İklim Zirvesi’nde yükümlülük almamak için o kadar da gelişmiş olmadığımızı kanıtlamak ve özel şartlarımızı belirtmek için raporlar yazıyoruz, lobi faaliyeti yürütüyoruz. Bu arada dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğumuzu ve 2023’te 10. olmayı hedeflediğimiz aramızda kalsın. İklim cephesinde de eski tas eski hamam.

Değişmeyen bir diğer mesele ise kültürel varlıkların korunması. Şu satırları okurken aklınıza Allianoi veya Hasankeyf gelmesi muhtemeldir. Muğla Köyceğiz’de antik Roma kenti Pisilis üzerine inşa edilen bir oteli açarken Turgut Özal:”Bu eski Roma duvarları mı güzel yoksa bu otel mi?” diye buyurmuş. Tarih 19 Temmuz 1989.

Kitapla ilgili son bir not: Ekinci “1972’lerin çevre bilincini ve insanlık duyarlılığını 21. yüzyıla taşımaya aday olduğunu ve güncelliklerini hep koruyacaklarını düşündüğü” iki sözleşmeye Çevreciliğin ABC’sinde yer vermiş.Bunlar BM Çevre Konferansı Deklarasyonu ve Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme.

Çevreciliğin ABC’si , Oktay Ekinci, Simavi Yayınları, 1994.

Barış Gençer Baykan, BETAM Araştırma Görevlisi

Not: Bu yazı ilk olarak BirGün Kitap Eki’nde 13 Kasım 2010 tarihinde yayınlanmıştır.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...