17 Mayıs 2010 Pazartesi

Türkiye, iklim değişikliğine uyum stratejisini oluşturuyor

Türkiye’de küresel iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde yapılan tartışmalar ve politika önerileri çoğunlukla karbon emisyonlarının azaltılmasına yönelikti. Azaltım hiç şüphesiz çok önemli ama iklim uzmanları uyum ile azaltım politikalarının birlikte yürütülmediği takdirde iklim değişikliği ile etkin mücadele edilemeyeceğini savunuyorlar. Uyum kavramı, en genel haliyle, iklime dair belirsizliklerin ve bu belirsizliklerden oluşacak risklerin öngörülmesine dair becerilerin geliştirilmesi; olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenecek toplumsal grupların ve kurumların bu risklerle mücadele edecek ve hatta bunları bertaraf edecek bakış açılarını, uygulamaları, kurumsal yapılarını, planlarını ve stratejilerini yeni şartlara uyacak şekilde geliştirmeleri olarak tanımlanıyor.
Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında yapılan öngörülere göre, iklim değişikliğine karşı yüksek derecede hassas bölgeler içinde yer alıyor. Türkiye’nin 2007 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne sunduğu Birinci Ulusal Bildirim, iklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerinin artan yaz sıcaklıkları, batı illerinde azalan kış yağışları, yüzey sularının kaybı, artan sıklıkta kuraklık, toprak bozulması, kıyı erozyonu ve sel şeklinde olacağını belirtiyor. Bu durum, gıda üretimi için gereken su kaynakları ve kırsal kalkınma üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor ve bu etkilerin şiddetinin giderek artması bekleniyor. Örneğin, Türkiye’nin Ege kıyılarında yer alan Gediz ve Büyük Menderes Havzaları’nda bu yüzyılın sonunda yüzey sularının %50’sinin kaybolacağı, tarımsal, evsel ve sanayide su kullanımında aşırı su sıkıntısı yaşanacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de iklim değişikliğine uyum konusunda son bir kaç yılda önemli adımlar atılmaya başlandı. 2008 Haziran ayında Türkiye’nin İklim Değişikliği'ne Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” başlıklı bir Birleşmiş Milletler Ortak Programı başlatıldı. Ana faydalanıcısı Çevre ve Orman Bakanlığı olan proje ile doğrudan ilgili kurumlar ise Tarım ve Koyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı. UNDP, UNEP, UNIDO ve FAO da projenin yürütücü ortakları arasında yer alıyor. 2008-2011 arası devam edecek projede şunlar amaçlanıyor.
  • İklim değişikliğine uyumun ulusal kalkınma planları çerçevesine yerleştirilmesi ve bir iklim değişikliği uyum stratejisinin oluşturulması

  • Ulusal ve bölgesel kurumların iklim değişikliği ve iklimsel şartlarda oluşacak belirsizlikten kaynaklanan risklerin tahmini ve yönetimi için kapasitelerinin geliştirilmesi
  • Seyhan Havzası’nda topluma dayalı uyuma yönelik pilot projelerin uygulanması

  • İklim değişikliğine uyum kavramının Türkiye’deki tüm BM kurumlarının çalışmalarına dahil edilmesi

    İklim Değişikliğine Uyum Çalıştayı
Proje kapsamında yürütülen çalışmaların ilgili bakanlıklar, üniversiteler, sivil toplum ve özel sektör temsilcileri ile paylaşması için Türkiye’nin “Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi” Birinci Çalıştayı 5 Mayıs 2010’da Ankara’da, Çevre ve Orman Bakanlığı’nda düzenlendi. Çalıştay’ın uyum stratejisinin ilkelerinin ve önceliklerin belirlenmesine bir zemin oluşturması hedeflendi.

Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadığolu açılış konuşmasında, uyumun (adaptasyon) ve azaltmanın (mitigasyon) paralel süreçler olduğunu, birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğini ve uyum mücadelesinin toplumun her kesimine ulaştırılması gerektiğini belirtti. Kadıoğlu, Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin Yüksek Planlama Kurulu tarafından geçen hafta onaylandığını ve bu durumun iklim fonlarının kullanılmasının önünü açacağını vurgularken şimdi yapılması gerekenin bu stratejiyi eylem planına dönüştürmek olduğunu ve Türkiye’nin bir yol haritasına gerek duyduğunu söyledi.

Kadıoğlu’nun ardından söz alan BM Mukim Temsilcisi, UNDP Türkiye temsilcisi Shahid Najam, iklim değişikliğinin, insanlığın karşılaştığı en büyük sorun olduğunu, mevcut üretim ve tüketim modellerini artık sürdürümeyeceğimizi ve ertelemeden politika ve strateji belirlememiz gerektiğini ifade etti. UNDP’nin Türkiye hükümeti ile iklim değişikliğine karşı sürdürülebilir çözümler bulmak için çok yakın çalıştığını belirten Najam, yerelde toplulukların sorunları nasıl tanımladığının ve katılımcı bir yaklaşımın sürdürülebilir kalkınma için elzem olduğunu vurguladı.
BM Ortak Programı’nın yöneticisi Atila Uras, küresel iklim değişikliğinin BM’nin Bin Yıl Kalkınma hedeflerinden üçünü (Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi; Cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi ve Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması) tehdit ettiğini ve iklim değişikliği uyum politikalarını Türkiye’deki Binyıl Kalkınma hedeflerine dayalı BM planlamasına dahil edeceklerini söyledi. Uras, uyum stratejisini 3 temel ayak üzerinden değerlendirdiklerini söyledi.

  • Politika: Etkin uygulama, yeni politikalar geliştirme
  • Bilim:En iyi teknolojilerden destekleyici araçlar olarak yararlanma ve bilgiyi toplumun her kesimine ulaştırma
  • Uygulama:Yerelden merkeze farklı ölçülerde uygulamalar ve süreçlerin ekonomik sosyal ve çevresel açıdan izlenmesi.
Mevcut durumun analizi için Anayasa’dan sektörel analizlere uzanan bir tarama, iklim değişikliği senaryo çalışmaları ve katılımcı etkilenebilirlik analizleri yaptıklarını vurgulayan Uras, programın en önemli çıktısının Ulusal iklim Değişikliğine Uyum Stratejisi olacağını ve bu stratejinin Ekim 2010’da Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulacağını belirtti.

Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü İklim Değişikliği Dairesi’nden Sebahattin Dökmeci, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele stratejisini anlattı, seragazı emisyonları dursa bile etkileri uzun süreceğinden iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde azaltım kadar uyumun da önemli olduğunu belirtti ve Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde İklim Değişikli Dairesi’nin kurulduğunu vurguladı.

Uyumda uluslararası yaklaşımlar

UNEP Uluslararası Uyum Danışmanı Bill Dougherty, iklim değişikliğine uyumda uluslararası yaklaşımları katılımcılara aktardı. Son beş yılda birçok ulusal hükümetin, şehrin ve bölgenin uyum stratejileri geliştirdiğini belirten Dougherty, Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika’da bir çok uyum modeli olduğundan ve azaltım stratejilerinin aksine uyumun değişkenliğinden ve önceliklerinin yerele göre farklılaştığından bahsetti. Uyum stratejilerinin başlangıç noktalarını gelecekteki sıcaklık değerleri ve yağış miktarı, iklim değişikliğinin kırılgan sektörlere etkileri ve yerel paydaşların perspektifleri oluşturuyor. Dougherty, uyum stratejilerini geliştirmiş, farklı yapılarına rağmen Türkiye ile benzerlikler de gösteren İspanya ve Finlandiya’yı ele aldı. 2006’da ulusal iklim değişikliği uyum planını kabul etmiş olan İspanya, AB içinde ortalama yıllık sıcaklık artışı en yüksek ülke olması nedeniyle AB’de iklim değişikliğinin etkilerine en açık ülke. İspanya, uyum stratejisini ulusal iklim değişikliği mücadele planlarına entegre edebilmiş; yukarıdan aşağı yaklaşımı kullanarak analitik odaklı iklim ve etki modellemeleri yapmış, aşağıdan yıkarı taban odaklı yaklaşım ile yerel bakış açısını, kırsal kapasiteyi ve yereldeki kurumsal kapasiteyi gözönüne almış. Global anlamda da UNEP, UNDP ve AB ile birlikte hareket etmiş. Belirlenen dört öncelik ise şunlar olmuş:
1) İklim değişikliği senaryoları 2) Su etkilenebilirliği 3) Biyoçeşitlilik etkilenebilirliği 4) Kıyı bölgelerinin etkilenebilirliği


Dougherty, iklim değişikliğinden etkilenme açısından İspanya’nın Türkiye ile benzerlik gösterdiği alanları kıyı bölgeleri, tarım ve su kaynakları olarak sıraladı.
Finlandiya, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkerlerden biri olmasının yanı sıra dünyada iklim değişikliğine uyumda ilk harakete geçmiş ülkelerden biri. Finandiya’da sosyo-ekonomik senaryolar geliştirilmiş, iklim değişikliği politikaları anaakımlaştırılmış ve uzun erimli yatırımlara entegre edilmiş. İspanya modelinin aksine uyum stratejileri tabana çok yayılmamış daha çok uzmanlık seviyesinde kalmış ve halk katılımı sınırlı olmuş. Finlandiya ile Türkiye’nin ortak yönü her iki ülkenin de doğaya endeksli endüstrilere sahip olması. Dougherty, uluslararası deneyimlere bakarak bazı dersler çıkarılması gerektiğini, Türkiye için neyin anlamlı olduğunun ve kırılgan sektörlerin belirlenmesi ve önceliklerin netleştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Uyumda Türkiye’de Mevcut Durum

UNEP uyum uzmanı ve koordinatörü Nuran Talu “Türkiye’de iklim değişikliğine uyumda mevcut durum” başlıklı bir sunum yaptı. Mevcut durumu planlama politikaları , kurumsal yapılanma ve finansal politikalar açısından değerlendirdiklerin belirten Talu, Türkiye’de şu an yumuşak uyum yapıldığını ,iklim değişikliğinden etkilenebilecek sektörlerin başında gelen tarım ve suda doğrudan ya da dolaylı çalışma, politika, yasal düzenlemelerin olduğunu ve yerelde kurumsal yetersizlikler tespit ettiklerini belirtti. Uyum kapsamının ekolojik bölgeler, ekonomik sektörlerin bölgesel etkinliği ve su kaynakları üzerinden düşünülmesi gerektiğini ve tarım sektörünün vazgeçilmez rolü olduğunu ifade eden Talu, politika araçlarının (ÇED, yerel kurullar, İl Mera Komisyonu, Toprak Koruma Kurulu, Sulak Alanlar Komisyonu, Stratejik Çevresel Değerlendirme) da uyum odaklı işlemediğini söyledi. Talu ayrıca etkilenebilirlik tespitinde yukarıdan aşağı yaklaşımlarının esas olduğunu, kent-iklim uyumu üzerine gidilmesi gerekliliğini, doğal afet yönetimi ve uyum ilişkisinin zayıf olduğunu ve sanayide eko-verimlilik uyum bakışı eksikliğini vurguladı. Kurumsal anlamda ise uyumdan sorumlu bir kurum netleşmediği, korunan alanlarının iklim değişikliğine uyum ile bağlarının olmadığını, özel sektörün uyumdan ziyade azaltım ile ilgilendiği ve bilim ile politikanın buluşmadığı tespitini yaptı. Finansman ayağında ise bütüncül uyumun maliyetinin hesaplanmadığı belirten Talu, iklim bağımlı ekonomik sektörlere (tarım, enerji, su, turizm, balkıçlılık) odaklanmak gerektiğini ve ekosistem mal ve hizmetlerine ekonomik bir değer olarak bakılmadığını belirtti. Paydaşlara danışma konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın rolününü zayıf olduğunu ve sivil toplum faaliyetlerinin karar verici düzeye ulaşmadığı tespitinden hareketle her sektörden etkilenebilir grupların (örneğin orman köylüleri, kadın çiftçiler) uyum çalışmalarına katılması gerektiğini vurguladı. Su Çerçeve Direktifi, Taşkın Direktifi, Gıda Güvenliği Direktifi konularında uyumun sınır ötesi ilişkilere konu olduğunun görüldüğünü ve 2004 yılından beri Avrupa’da ülkeler hatta şehirler bazında yaşanan deneyimlerin paylaşılması gerekliliğine değinen Talu, hangi eylemleri ulusal, hangi eylemleri yerel çabalarla yapabiliriz sorusuna yanıt aramanın önemine vurgu yaptı.

Türkiye’nin iklim geleceği

İTÜ Avraysa Yer Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Nüzhet Dalfes, “İklim Değişikliğine Bilimsel Yaklaşım” başlıklı sunumunda iklim olgularından, iklim değişikliğinden ve Türkiye’nin iklim geleceğinden bahsetti. İklim olgularına yerelde havza bazında değinilmesi gerektiğini savunan Dalfes, iklim değişikliğinde Türkiye ölçeğinin anlamlı olmadığını ve iklim değişikliğinin farklı coğrafyalara farklı şekilde yansıyacağını vurguladı. İlk olarak yapılması gerekenin iklim projeksiyonları olduğuna dikkat çeken Dalfes, bunu etki değerlendirme- iklime olan bağımlılığın/kırılganlığın değerlendirilmesi ve uyum çözümlerinin izlemesi gerektiğini savundu. Avraysa Yer Bilimleri Enstitüsü’nde yaptıkları modellemelerden (kış aylarındaki sıcaklık değişmesi, kış yağışlar, sıcaklık artışları) de örnekler veren Dalfes, iklim geleceğimiz hakkında zaman ufkunun öneminden (20-40 yıl), bölgesel ölçeklerden, sıcaklık ve yağış dışında diğer iklim parametrelerinden de yararlanmadan ve ortalamalarla yetinilmeyip uç değerlere bakmanın gerekliliğinden bahsetti. Uyum stratejisinin olmazsa olmazları arasında ise akademide ve kamuda insan kaynaklarının geliştirilmesini, veri bilgi sitemlerinin geliştirilmesini ve entegrasyonunu, ekosistemleri izleme sistemini ve araştırma kurumlarının oluşturulmasını saydı. Dalfes’e göre iklim değişikliğine uyum evrimsel bir süreç ve buna uygun olarak öğrenen sistemler yaratmak gerekiyor. Nesiller arası süreçlerin gözetilmesi, farkındalığın sürdürülmesi, zamanında optimizasyon ve önceliklerin belirlenmesi de çok önemli.
İklim değişikliğinden nasıl etkileniyoruz?
Çalıştayın son bölümünde BM Ortak Programı yöneticisi Atila Uras, Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen MGD- F 1680 Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında Antalya, Eskişehir, İzmir, Kars, Kastamonu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van illerinde yürütülen katılımcı etkilenebilirlik analizlerinin (PVA-Participatory Vulnerability Assesment) sonuçlarını katılımcılarla paylaştı.
11 ilin seçiminde 7 bölgenin de temsil edilmesi göz önünde bulundurulurken, ilin bulunduğu su ve tarım havzası, iklim senaryolarına göre etkilenebilirliği, ilgili bakanlıkların bölgesel düzeyde hizmet alanlarına girmesi, iklim değişikliği ile ilgili bölgeye yönelik çalışmaların bulunması, kıyı alanları ile bütünlük içinde olması, Kalkınma Ajanslarının, devlete bağlı teknoloji geliştirme merkezleri ve araştırma enstitülerinin, Türkiye İstatistik Kurumu’nun, Ulaştırma, Sağlık, Kültür ve Turizm, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları’nın bölge müdürlüklerinin varlığı, büyükşehir belediyeleri ya da bölgesel düzeyde öne çıkan belediyelerin olması, su ve atık yönetim birimlerinin olması, üniversitelerin ve STKların bulunması gibi kriterler dikkate alındı. Amaç yerelde iklim değişikliği ve uyum hakkında farkındalığı arttırmak ve yerelde iklim değişikliğinden etkilenebilirliği belirlemek.
Analizler kapsamında son 10 yılda iklim değişikliğinden kimin, nasıl, nerede, ne zaman, hangi sıklıkta etkilendiği tanımlanmaya çalışıldı. 11 ilin 9’unda kışların daha ılık geçtiği ve daha az kar yağışı görüldüğü saptandı. Yıllık yağış miktarlarında farklar görülmese de mevsimler arası dağılımın değiştiği tespit edildi. İklim değişikliğinden etkilenecek olan hassas gruplar çiftçiler, hayvan yetiştiricileri, arıcılar, orman köylüleri, vatandaşlar esnaf ticaretle uğraşanlalar turizm sanayiciler, yaban hayatı olarak belirlendi.

Yerel kurumların iklim değişikliğini etkilerine nasıl cevap verdiği, etkin mücadele için gelecekte ne gibi önlemlerin alınması (politika, mevzuat, yerel uygulamalar vb alanlarda) gerektiği yerel paydaşlarca ve yetkililerce tartışıldı.
Çalıştayın son sunumunda Bölgesel Proje Koordinatörü Alper Acar, BM Ortak Programı kapsamında 2009 yılında başlatılan Seyhan Havzası’nda İklim Değişikliğine Uyum Hibe Programı ile havza sakinlerinin ve kurumların iklim değişikliğine uyum kapasitelerini geliştirecek projeleri anlattı. Balıkçılık, hayvancılık ve ormancılık alanlarındaki 18 projeden 12’si Adana’da, dördü Kayseri’de ve ikisi de Niğde’de uygulanacak. Projeler, uzun vadede iklim değişikliğine uyum konusunda kapasite geliştirmeyi ve farkındalık yaratmayı amaçlarken, doğru tarım tekniklerinin geliştirilmesini, gıda güvenliğinin sağlanmasını, taşkın risklerinin belirlenmesini, alternatif sulama tekniklerinin kullanımını ve deniz seviyesinin yükselmesinin engellenmesini hedefliyor. Seyhan Havzası’nda uyum kapasitesini geliştirmede başarılı olunursa, proje Türkiye’nin diğer bölgelerinde de uygulamaya koyulacak.

Bundan sonraki süreçte İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi için gerçekleştirilecek adımlar şöyle:

  • Engeller ve Öncelikler Çalıştayı
  • Taslak Uyum Stratejisi İlk Değerlendirme Çalıştayı
  • İlgili grupların görüşlerinin alınması
  • Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği Uyum stratejisinin Son Değerlendirme Çalıştayı
  • Türkiye’nin Ulusal İklim Değişikliği Uyum stratejisinin Çevre ve Orman Bakanlığı’na teslim edilmesi

Barış Gençer Baykan

Araştırma Görevlisi

BETAM- Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsa Araştırmalar Merkezi

Eskikaraağaç Leylek Şenliği


12 Mayıs 2010 Çarşamba

EKOIQ’nun Mayıs-Haziran sayısı çıktı

Türkiye’nin ilk “Yeşil İş / Yeşil Yaşam” dergisi EKOIQ’nun Mayıs-Haziran sayısı yayınlandı.

BZD Yayın ve İletişim tarafından iki ayda bir yayınlanan EKOIQ’nun bu sayısında KOBİ’lerin Yeşil Dönüşümdeki rolünden Yeşil ürün pazarının krizden nasıl etkilendiğine kadar uzanan birbirinden ilginç konular yer alıyor. Derginin bu sayısının en ilginç bölümlerinden biri de nükleer enerji tartışması. Nükleerin yenilenebilir bir enerji olup olmadığı konusunda Prof. Hayrettin Kılıç ve Prof. Osman Kemal Kadiroğlu tam ters tezler ortaya koyuyorlar. 10 Yılın 10 Büyük Çevre Olayının de ele alındığı dergide, E-Okuyucu ile basılı kitabın hayli şaşırtıcı bir karşılaştırmasını da okuyabilirsiniz.

10 Yılın En Önemli 10 Çevre Olayı

Türkiye’nin Çevre Şampiyonları Belli Oldu

Tabağımızla Gezegenimiz Arasında: Slow Food

KOBİ’ler ve Yeşil Dönüşüm

Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat

Eco Market 2009: Yeşil Pazar Büyüyecek

Doç. Dr. Etem Karakaya: “Türkiye NAMA Stratejisini Benimsemeli”

Bilgisayarlar ve Yeşil Bilgi İşlem

Yeşil Canavar: Greenwash

Kamuda “İklim İşleri”

İklim Platformu Yola Çıktı

İnegöl’de bir EKO-OKUL

E-Okuyucu Basılı Kitaba Karşı!

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Haftanın Yeşil Gündemi

Bursa Nilüfer’de karbon ayakizi projesi


Başka Derneği, Nilüfer Belediyesi ve Nilüfer Yerel Gündem 21 ortaklığı ve GEF Küçük Destek Programı (SGP) desteği ile kısa adı “Küçük Adımlar Büyük İzler Doğurur” olan Bursa’nın Nilüfer İlçesi’nde Karbon Ayak İzimiz Hakkında Farkındalık Yaratma Projesi’ni 2010 Mart ayında başlattı. Proje kapsamında, Nilüfer İlçesi’nde anketler aracılığıyla mevcut durum saptandı. Bu veriler, yazılım programı aracılığıyla erişilebilir bir veri tabanına girilecek. Bu sayede ilk defa mahalle ölçeğinde bir karbon emisyon ölçüm sistemi ile yerel bir bölgenin karbon ayak izi haritası oluşturulacak. Mahalle sakinlerinin katılımıyla farkındalık amaçlı eğitimler gerçekleştirilecek. Kişi başına düşen karbon ayak izini azaltmaya yönelik olan önlemler tanıtılacak ve kişilerin hane başına gerçekleştirdikleri gelişimi izleme olanağı sağlanarak, iklim değişikliği konusunda kişilerin yapabilecekleri hakkındaki bilinç yaygınlaşabilecek.


Geçti göç kervanı

Anadolu'nun son göçer Yörük aşiretlerinden Sarıkeçililer, herkesi 8-9 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlenecek olan '4. Göç Kervanı Şenliği'ne bekliyor. Mersin'in Gülnar ilçesindeki şenliğe Atlas, Buğday Derneği ve Doğa Derneği destek veriyor. Şenlikte panel, Yörük düğünü, doğa yürüyüşü, konserler olacak; katılımcılar Sarıkeçililerin yaşam tarzını tanıma olanağı bulacak. Sarıkeçililer’in Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran 'Biz Yörükler, ateş yakamayan gençlere güven olmaz deriz. Gelin ateşi birlikte yakalım, yüzyıllardır süren bu göç yüzyıllar boyu sürsün' diyerek herkesi 4. Göç Kervanı Şenliği'ne davet ediyor.

Bahar Buluşması’nda ana tema “Gıda”

Yeşil ve Sol Bahar Buluşmalarının üçüncüsü 19 – 23 Mayıs 2010 tarihlerinde Balıkesir’in Erdek ilçesinin Ocaklar Beldesi’nde gerçekleştirilecek. Son yıllarda gıda üretiminin ve tüketiminin sistematik bir şekilde, gerek çok uluslu gerekse ulusal olsun, temelde şirketlerin talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi, gıda ekonomisi üzerinde bir egemenlik kurulmasının kurulmaya çalışıldığı düşüncesinden hareketle buluşmanın ana teması “Gıda” olarak belirlendi. Buluşmada, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi’nin tam buğday ununu sağlayan değirmenin de yer aldığı Gönen’e bağlı Gaybular Köyü’nde, bu yıl ilki düzenlenecek Halk Üniversitesi bünyesinde “değirmencilik”, Paşalimanı Adası’nda “ot toplama ve tohumculuk” ve Ocaklar’da “fırıncılık” dersleri verilecek.

29 Nisan 2010 Perşembe

Çevreci Gençler Denizlerde...

Çevreci gençler 30 Nisan 2 Mayıs tarihleri arasında “Denizler” konusunu tüm yönleri ile tartışmak üzere Haliç Kongre Merkezi’nde bir araya geliyor. Farklı konular ile ilgilenen 400 genç, Denizler ve Denizcilik konularını tartışmak, bilgilenmek amacı ile Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu – TÜRÇEK tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde 3 günlük bir zirve de bir araya geliyorlar. Ulusal Gençlik Çevre Zirvesi 9. yılında Denizler konusunu ile gençleri ve uzmanları bir araya getiriyor. 3 gün boyunca Denizler ve Biyoçeşitlilik, Denizler ve Kirletici Kaynakları, Denizler ve Ulaşım konuları üzerine 14 panelin düzenleneceği zirvede, Denizcilik politikaları, balıkçılık, iklim değişikliği ve denizler, deniz kazaları gibi konular uzmanlar tarafından katılımcılar ile tartışılacak. 2002 yılından günümüze kadar Sivil toplum kuruluşları, üniversite kulüpleri ya da bireysel insiyatif kanalıyla çevre koruma ve geliştirme çalışmaları yapan gençleri ayrım gözetmeyen demokratik bir ortamda bir araya getirmek amacı ile “ Ulusal Gençlik Çevre Zirveleri – AKASYA ” zirveleri düzenlenmektedir. Bu alanda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından 2007 yılında“ Türkiye’deki en iyi gençlik uygulamaları”ndan biri olarak ödüllendirilmiş.
Haliç Kongre Merkezi Sinema bloğunda 400 gencin bir araya geleceği Zirvede sivil toplum kuruluşları standları ile gençler ile buluşacak.

İletişim
Kerem ATEŞ – AKASYA Zirveleri Kurumsal İletişim Sorumlusu
0216 338 00 17 / 0 532 416 96 12
kurumsal@akasyaplatform.org
www.akasyaplatform.org
Anında bilgilenmek için www.twitter.com/akasyaplatform

25 Nisan 2010 Pazar

Horon,halay,zeybek, sarı yazma ve çevre mücadelesi

25 Nisan saat 12'ye doğru İstanbul Kadıköy Tepe Nautilus'un önüne gelenleri Türkiye'nin değişik bölgelerinden semboller, türküler, müzik aletleri,flamalar ve bayraklar karşıladı. Az sonra başlayacak yürüyüşün ve Kadıköy Meydanı'ndaki mitingin konusunu bilmeyenler, bölgelerin temsil edildiği bir festival var zannedebilirdi. Artvinli gençleri, Dersimlileri, Ege köylülerini,Amasralıları,Hasankeyflileri bir araya getiren yaşamı yok eden enerjiler. Kimi yerde nükleer kimi yerde termik santral. Kimi bölgede HES kimi bölgede baraj. Çernobil felaketinin 24. yılında, 6 bin kişi yaşam alanlarını tehlikeye atanlara, topraklarını kirletenlere, derelerini satanlara dur demek için bir araya geldi. Türkiye'de doğal yaşam belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar saldırı altında ve bu tekil çevre mücadelelerini ortaklaşmaya itiyor. İrili ufaklı kampanyalar gelişen iletişim araçları sayesinde yeni yeni bir araya geliyor, değişik bölgelerden yurttaşlar, aktivistler, yerel yöneticiler, hemşehri dernekleri dertlerine ortak bir çözüm arıyor. Seslerini bakanlara, milletvekillerine, medya kuruluşlarına duyurmak istiyorlar. Örneğin 75o'si Karadeniz'de olmak üzere 1700 baraj ve HES projesinden bahsediliyor. Bu projelerin yaratacağı tahribatı ortak bir mücadele olmadan engellemek ve daha geniş anlamda enerji politikaları ile birleştirmeden düşünmek mümkün olamaz (Bu konuda Ümit Şahin'in Yeşil Gazete'de yayınlanan "HES'lere karşı mücadele" yazısını okumanızı tavsiye ederim). Bugüne kadar Mersin Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santralin dışında Sinop'ta ve İğneada'da da santral yapılması son dönemde gündeme geldi. Öte yandan yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Greenpeace'in hesaplamalarına göre Sinop Gerze'de kurulacak olan 1000 MW gücündeki ithal kömür ve motorin ile çalışacak termik santral yılda 6 milyon ton CO2 salımı yapacak. İstanbul'daki miting ile eş zamanlı olarak Sinop-Gerze'de de bir miting yapıldı. Radikal'in haberine göre 6 bin, Sendika.org'un haberine göre ise 20 bin kişi termik santralin yapılmasına hayır dedi. Elbette bu tür etkinliklerle ülkenin enerji ve su politikaları bugünden yarına değişemeyecek ancak artık halkın katılımını gözetmeyen, tepeden inmeci,sürdürülebilir olmayan, doğal yaşamı tehdit eden, kirli enerjilere dayanan politikaların karşısında artık daha güçlü bir sesler var. Ayrıca mitingin açılışında dendiği gibi
Çoruh’tan,Senoz’dan,Şavşat’tan Fındıklı’dan,Papart'tan,Hemşin’den,Macehel’den,Sinop’tan, Cbayram ide’den, Bartın’dan , Görele’den tüm Karadeniz'den geldik ya biz,

Artık Bergama mücadelesinde yaşamı savunan ve bugün aramızda olmayan Hopdediks (Bayram Kuzu) daha mutlu yatıyor...
Yuvarlakçay’daki çadırlar daha sıcak….

Senoz’daki, Fındıklı’daki nöbetçiler daha güçlü…
Hasankeyf'in ömrü bir on yıl daha uzadı...

24 Nisan 2010 Cumartesi

25 NİSAN KADIKÖY MİTİNGİNE ÇAĞRI


ÇERNOBİL'İN 24. YILINDA

Yaşamı yok edecek enerjilere izin vermemek için

25 Nisan'da Kadıköy'de buluşuyoruz...


ÇERNOBİL felaketinin, başta Karadeniz kıyıları olmak üzere Türkiye'yi radyasyon yağmuruyla kirletmesinin üzerinden 24 yıl geçti. Zamanın yöneticileri hiçbir önlem almadığı gibi radyasyonlu çayları insanlara içirdiler, radyasyonlu fındıkları halkımıza dağıttılar. Bugün, Karadeniz'in her evinde, insanlar yakınlarını kanserden kaybediyorlar. Yetmezmiş gibi şimdi de nükleer santral belası için seçtikleri yerlerden biri Çernobil kurbanı Karadeniz'in Sinop kenti. Hükümetin nükleere karşı 40 yıldır direnen Mersin Akkuyu için planladığı dört nükleer reaktör projesi de sürüyor. Bugün Türkiye'yi nükleer karanlığa mahkum etmek isteyenlere karşı sesimizi her zamankinden daha yüksek çıkartmak zorundayız. Akkuyu'da, Sinop'ta, dünyanın hiçbir yerinde nükleer santral istemiyoruz.

Akkuyu ve Sinop Çernobil olmasın demek için Kadıköy meydanındayız.


Karadeniz'in el değmemiş vadileri, Ege ve Akdeniz'in dere ve çayları, Türkiye'nin her yerindeki akarsular, doğayı yok etme pahasına kâr peşinde koşanların saldırısı altında. Sadece Doğu Karadeniz’de 750'ye varan HES projesiyle, enerji bahanesiyle sularımızın kullanım hakkı şirketlere devrediliyor, sular tünellere hapsediliyor, yatağında akan su bırakılmıyor, Artvin, Rize, Trabzon, HESlerin, maden ve taş ocaklarının, yayla yollarının çok yönlü saldırısı altında: Dünyanın en nadide yağmur ormanları, doğal eski ormanları, akarsu vadileri tarümar ediliyor, üstelik bir de enerji nakil hatlarının yayacağı radyasyonla adeta her vadi bir Çernobil’e dönüştürülüyor.

Çoruh’tan Senoz Vadisi’ne, Yuvarlakçay’dan Fındıklı'ya, Görele'den Alakır'a , Loç Vadisi'ne kadar Karadeniz, Ege ve Akdeniz'de derelerinin kurutulmasına, vadilerin yok edilmesine, HES inşaatları için ağaçların kesilip ormanların tahrip edilmesine karşı yöre insanları direniyor.

Doğayı yok eden HES'lere karşı hareketlerimizi büyütmek için 25 Nisan'da Kadıköy’ deyiz.

Barajlar sadece akarsuları ortadan kaldırıp vadileri yok etmekle kalmıyor, insanları yerinden yurdundan ediyor ve tarihi mirası sulara gömüp ortadan kaldırıyor. Aynı zamanda milli park olan MUNZUR vadisini yok edecek sekiz baraj projesi Dersim halkının yıllardır süren mücadelesine rağmen devam ediyor. Yüzyılların mirası Küre Dağları Milli Parkı içinde akan Devrekani Çayı üzerine altı adet baraj projesi monte edilmeye çalışılıyor ve dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu da HES'lerle tehdit ediliyor. ALLİANOİ'yi kurtarmak için yapılan girişimler dikkate alınmıyor ve Bergama'da yapılan Yortanlı barajı Allianoi antik kentini sular altında bırakmak için gün sayıyor. Tarihin en önemli tanıklarından HASANKEYF antik kentini sonsuza kadar baraj sularına gömecek olan Ilısu barajı bütün dünyaya mal olan dirençli mücadelelere rağmen sürdürülüyor.

Munzur ve Devrekani özgür aksın, Hasankeyf ve Allianoi yaşasın demek için 25 Nisan'da Kadıköy’ deyiz.

Termik santraller sadece iklim değişikliğini geri dönüşsüz noktaya yaklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda bacasından çıkan zehirli dumanlarla çevresinde yaşayan insanlarda ciddi hastalıklara yol açıyor, ormanları ve tarım alanlarını tahrip ediyor. Buna rağmen hükümet 50'yi aşkın yeni kömürlü termik santral projesiyle Gerze'den Bartın, Erzin, Yalova, Çanakkale'ye kadar Türkiye'nin her yerinde hem halkın sağlığını, hem doğayı, hem de yeryüzünün geleceğini tehlikeye atmaya devam ediyor. Doğaya ve yaşama sahip çıkmak için kömüre hayır diyoruz.

Termik santrallere karşı çıkmak, iklim değişikliğini durdurmak için 25 Nisan’da Kadıköy'deyiz.



Yaşama kasteden projeler enerji yatırımlarıyla da sınırlı değil. Bergama, Eşme, Havran, Ulukışla gibi yerlerde altın madenleri, İstanbul'da üçüncü köprü, yeni otoyollar, taşocakları, çimento fabrikaları, golf sahaları gibi ormanlara, sulak alanlara, tarım alanlarına ve insan yerleşimlerine zarar veren, kentsel dönüşüm adı altında insanları yaşadıkları yerden koparan bütün yanlış projelere karşı Türkiye'nin her yerinde protestolar ve kampanyalar yükseliyor.

Hepimiz 25 Nisan’da Sinop’ta, Mersin’de ve Kadıköy’de meydanlarda buluşuyoruz.



Tüm doğayı ve yaşamı savunanları 25 Nisan'da Kadıköy meydanına davet ediyoruz.

25 Nisan Pazar – Saat:12.00
Kadiköy- Tepe Nautilus önü

25 Nisan Mitingi İrtibat Bürosu: Süslü Saksı sok. No:13/2 Beyoğlu Tel:0212 293 67 38
25nisanmitingi@gmail.com

ÇAĞRICILAR
EGEÇEP-ALLİANOİ GİRİŞİM GRUBU
CİDE-LOÇ VADİSİ KORUMA PLATFORMU
HASANKEYF'İ YAŞATMA GİRİŞİMİ
KARADENİZ İSYANDADIR PLATFORMU
MUNZUR KORUMA KURULU (DEDEF)

İMZACILAR
ANKARA ARTVİN KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
ARTVİN'LİLER HİZMET VAKFI
BARTIN ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ
BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ
BASIN-İŞ
BURSA ARTVİN SU PLATFORMU
CİDE GÖKÇELER KÖYÜ DERNEĞİ
ÇUKUROVA ANTİ-NÜKLEER İNSİYATİF
ÇORUH HAVZASI GRUBU
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK HAREKETİ
DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK HAREKETİ
DOĞA DERNEĞİ
DOĞAL VE KÜLTÜREL YAŞAM İÇİN ÇEVRE GİRİŞİMİ
DUTLAR EKOKÖYÜ GİRİŞİMİ
EGE DOĞAL YAŞAMI KORUMA DERNEĞİ
EKOLOJİK ÜRETİCİLER DERNEGİ
EMEP
EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ
ERZURUM İSPİR AKSU VADİSİ DOĞAL YAŞAMI KORUMA DERNEĞİ
ESİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ
FEMİNİST KADIN ÇEVRESİ
GEBZE ARTVİNLİLER DERNEĞİ
GÖRELE EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU
HAVA-İŞ
HALKIN TAKIMI DERGİSİ
HALK EVLERİ
HEMŞİNLİLER EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ
İSTANBUL TABİP ODASI
İSTANBUL ECZACILAR ODASI
İMECE EVİ
İZMİRİZMİR.NET
KASTAMONU AZDAVAY DERNEKLER FEDARASYONU
KAYYDER
KİBELE EKOLOJİ VE ÇEVRE KOOPERATİFİ
KÜRESEL EYLEM GRUBU
KÜLTÜR VE SİYASETTE FEMİNİST YAKLAŞIMLAR
K. ÇEKMECE SİNOPLULAR KÜLTÜR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
NKP İSTANBUL
NÜKLEERE KARŞI ORGANİK İNİSİYATİF
PETROL-İŞ
PAPART DERELERİ PLATFORMU
PALOVİT VADİSİ DUYARLILIK PLATFORMU
RED DERGİSİ
SİNOP ÇEVRE DOSTLARI
KAĞITHANE SİNOPLULAR DERNEĞİ
BAYRAMPAŞA SİNOPLULAR DERNEĞİ
ZEYTİNBURNU SİNOPLULAR DERNEĞİ
SON IRMAK DOĞA PLATFORMU
SIRTÇANTAM GEZİ KÜLTÜRÜ DERGİSİ
SOSYALİST PARTİ
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
SOSYALİST GELECEK SİYASETLERİ
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
TÜRKİYE GERÇEĞİ PLATFORMU
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ
YEŞİL VE SOL
YEŞİLLER PARTİSİ
YUVARLAKÇAY KORUMA PLATFORMU
78 LİLER
14 MAYIS PLATFORMU


13 Nisan 2010 Salı

Kadıköy Belediyesi Organik Halk Pazarı’nın Resmi Açılışı

Kadıköy Belediyesi ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin birlikte yürüttüğü Kadıköy Belediyesi Organik Halk Pazarı’nın açılışı 14 Nisan Çarşamba günü saat 11:00’da Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün konuşmasıyla başlayacak. Konuşmaların ardından etkinlik Masalın Aslı müzik grubunun dinletisi ile devam edecek.

Ekolojik Üreticiler Derneği, büyük bir hızla hem üreticiyi, hem tüketiciyi memnun edecek adımları atıyor. Bugün ekolojik duyarlılıkları ön planda tutan Kadıköy Belediyesi Özgürlük Parkı’nda Ekolojik Üreticiler Derneği’ne destek verip, hemşerilerine bu önemli hizmeti götürüyor, yarın başka belediyeler de onları takip edecektir, etmelidir. Ekolojik pazarlar artık semt sakinlerine hizmet veren ve ulaşılması kolay olan alanlar olarak çoğalarak devam edecektir.

Bu proje aynı zamanda yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasında olması gereken dayanışmayı göstermesi açısından önemli. Böyle bir birlikteliği Kadıköy’e kazandırdıkları için teşekkür edilmesi gereken üç grup var. Kadıköy Belediyesi, Ekolojik Üreticiler Derneği ve elbette ekolojik ürün üreten üreticiler.

Çarşamba günü tüm Kadıköylüleri, İstanbulluları ve dostları Özgürlük Parkı’na üreticilerimizle buluşmaya davet ediyoruz.

25 Mart 2010 Perşembe

Ormanımızı savunmaya


Plastik Poşete Hayır

Yeşiller Partisi, plastik torbaların kullanımını sınırlandıran veya yasaklayan yasal düzenlemelerin yapılması için bir imza kampanyası başlattı.

“İnsan eliyle yaratılmış derin bir ekolojik kriz içindeyiz. Küresel ısınma, türlerin yok olması, sağlığımızı tehdit eden çevre sorunları hep büyük bir krizin parçaları. Çözüm için birinden veya bir yerden başlamak zorundayız. Günlük hayatımızda belki de hiç düşünmeden kullandığımız plastik poşetler de bu krizi yaratan kirleticilerden bir tanesi. Beş dakikalığına kullandığımız bir plastik poşet doğada çözünmeden en az 500 yıl kalıyor. Kullanıp çöpe attığımız bu poşetler yeryüzünü kaplıyor, denizleri ve okyanusları dolduruyor, her türlü canlının yaşam alanını yok ediyor, insan sağlığına zarar veriyor. Şirketler ve süpermarketler sadece karlarını düşünüp plastik poşetleri sorumsuzca dağıtmaya devam ediyorlar. Pek çok duyarlı insan bu poşetleri kullanmak istemese de seçeneksiz kalıyor, çoğunluk ise plastik poşetleri bilinçsizce almaya ve kullanmaya devam ediyor. Doğaya daha fazla zarar vermeye hakkımız olmadığını ve dünyanın birçok yerinde yasaklanan plastik taşıma poşetlerinin ülkemizde de bir an önce yasaklanmasını talep ediyoruz ve bunun için gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda yapılması istiyoruz. Bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, milletvekillerini ve hükümeti harekete geçmeye çağırıyoruz.” http://www.plastikposetehayir.com/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...