tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2013 Pazar

Dereler göllerle buluşamazsa


Burdur Gölü
Türkiye’nin dereleri ve gölleri yanlış tarım ve su politikaları yüzünden yok oluşla karşı karşıya. HES’lerle dereleri, barajlarla da gölleri kurutuyorlar. Bunun örneklerinden biri de Türkiye'nin yedinci en büyük  gölü ve üçüncü en büyük tuzlu gölü olan Burdur Gölü. Isparta ve Burdur illeri sınırları içerisinde yer alan göl son 35 yılda sahip olduğu suyun yaklaşık üçte birini kaybetti. DSİ 182. Şube Müdürlüğü'nün rakamlarına göre gölün hacmi 1975'te 226 km2'den 150 km2'ye geriledi. Gölü besleyen akarsuların üzerine kurulan barajlar ve göletler, bu akarsuların Burdur Gölü'ne ulaşmasını engelliyor. Göl çevresinde açılan çok sayıda sondaj kuyusu da gölü besleyen yeraltı sularının azalmasına yol açıyor. Burdur gölü çevresinde yaşayan insanlar da dahil tüm canlıların yaşamı gölün varlığı sürdürmesine bağlı. Doğa Derneği bilim koordinatörü Süreyya İsfendiyaroğlu'nun aktardığına göre  gölde su seviyesinin düsmesi türleri etkiliyor. Göl eskisi kadar sağlıklı değil ve 15-20 yıl öncesinin türlerini besleyemiyor. Sülfür zengin, bor minerali barındıran gölün su seviyesinin düşmesi minerallerin değişimini getiriyor ve türler etkileniyor. Küresel ölçekte nesli tehlikede olan dikkuyruk popülasyonunun yaklaşık %80'i kışlamak için Burdur Gölü'nü kullanıyor. Burdur dişli sazancığı dünyada sadece Burdur Gölü'nde yaşıyor. Göl bir Ramsar Alanı, Doğal Sit Alanı ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası. Tüm bu koruma statülerine dair merkezi ve yanlış su politikalarına feda ediliyor. Gölün kuruması türler kadar yöredeki tarımı da etkileyecek. Burdur'un nüfusunun % 60'ı tarımla uğraşıyor. Buğday ve arpa önemli ürünler, son yıllarda da meyvecilik gelişiyor. Öte yandan bölgenin yapısına uygun kuru tarımdan sulu tarıma geçişin (aynısı Konya için de geçerli) devlet eliyle teşvik edilmesi de gölü besleyen suların azalmasına yol açmış. Burdur Gölü kurursa 
Dikkuyruk
yörede iklim değişir. Nem azalır, yağışlar düzensizleşir, gece sıcaklıkları düşer, don olayları daha sık görülmeye başlanır. İklimin karasallaşması bölgedeki tarım ve hayvancılığa zarar verecek. Doğa Derneği alan koruma sorumlusu Okan Ülker, 80li yıllarda yöre halkının göl ile ilişkisinin koptuğunu, bunun da büyük oranda o dönem faaliyette olan SEKA ve şeker pancarı fabrikalarını gölü kirletmesinden kaynakladığını belirtiyor. Atık artırma tesislerinin devreye girmesinden sonra kirlilik önemli oranda azaldığını söyleyen Ülker halkın göl ile ilişkisini tekrar canlandırmak gerektiğini ve bunun su sporlarını geliştirerek yapılabileceğini ifade ediyor.  Gölün kuruması halk sağlığı açısından da tehlikelere yol açabilir. Göl aynası altından açığa çıkacak birikmiş maddeler rüzgarla taşınarak toz bulutlarına dönüşebilir, yani rüzgar erozyonu yaşanabilir. Toz bulutları, hakim rüzgar yönü doğrultusunda tarım alanları üzerinde yığılarak tarımsal verimliliği düşürebileceği gibi köylerd ve Burdur kent merkezinde yaşayanlarda üst solunum yolu rahatsızlıklarının artmasına yol açabililir. 1970'li yıllarda Antalya Elmalı'da bulunan Karagöl ve Avlan Gölü'nün kurutulmasıyla yaşanan ekolojik ve tarımsal tahribat ile Konya'da bulunan Ereğli Sazlıkları'nın kurutulması (1950-1983) sonucu başlayan rüzgar erozyonu Burdur Gölü için ders çıkarılabilecek örnekler. 

Dereler Burdur Gölü'ne özgürce aksın 



16 Mart 2013 Cumartesi günü Ankara, İstanbul, Urfa, İzmir ve Antalya'dan doğaseverler Doğa Derneği ve Atlas Dergisi ile birlikte Burdur'da Cumhuriyet Meydanı'nda buluştular. Burdur Gölü'nün yanlış tarım ve su politikaları sonucu ekolojik işlevini yitireceğine dikkat çekip gölün su hakkını vurguladılar. Bölgede inşa edilen irili ufaklı 23 baraj ve göletin, derelerin Burdur Gölü'ne ulaşmasını engellendiği söyleyen doğa korumacılar derelerin göl ile buluşmasını simgeleyen dev bir koreografi gerçekleştirdiler. Burdur Cumhuriyet Caddesi'nde Burdur Gölü ve çevresindeki dereleri (Borçay, Ulupınar, Bayındır, Kurna ve Çerçin) simgeleyen mavi bir kumaş taşınarak bir insan zinciri oluşturdu. İl dışından gelen doğa severler dereleri simgeleyen kumaşları, Burdurluların taşıdığı göl ile buluşturdular. "Burdur cennet olur dereler göle aksa" ve “Göl yoksa Burdur da yok, göl yoksa ürün de yok, göl yoksa hayat da yok” sloganları da etkinliğe eşlik etti. 2008-2012 yılları için hazırlanan Burdur Gölü Yönetim Planı'nda gölün hidrolojik seviyesinin dengelenmesi yer alıyordu fakat yapılan barajlarla ve yanlış sulama politikalarıyla gölün derelerce ve yeraltı kaynaklarınca beslenmesine engel oldular. Yönetim planının revizyonunun yapılacağı bugünlerde yapılan bu eylem ile gölün ihtiyacı olan suyun barajlardan nasıl bırakılacağı karara bağlanması bir talep olarak öne çıkıyor. Yerel yöneticiler, kurumlar ve milletvekilleri gölün kuruması tehlikesinin ve bunun altından yatan nedenlerin farkındayken DSİ'nin merkezi planlarında Burdurluların sesine kulak vermesi gerekiyor.
Burdur Cumhuriyet Meydanı

Cumhuriyet Meydanı'ndaki koreografiden sonra Cumhuriyet Parkı'nda Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz ile Türk Halk Müziği sanatçısı Sümer Ezgü basın açıklaması yaptılar. Yılmaz, Burdur Gölü kuruduğunda yöred yaşamın ve tarımın devam etmesinin zor olduğuna vurgu yaptı ve "Göl son 35 yılda üçte birini kaybetti, su seviyesi 12 metre düştü. Gölün kurumasının sebepleri, gölü besleyen yer üstü sularının baraj ve göletlerde tutulması, yer altı sularının ise sondaj kuyularıyla aşırı miktarlarda çekilmesi" dedi. Hemşehrilerine seslenen Ezgü ise Burdur Gölü'nde yüzme öğrendiğini ve çocukluğunu geçirdiğini, şimdi ise can çekişen bir göl görmekten üzgün olduğunu belirtti. "Doğa bir zincirdir, bunun bir halkası koparsa zincir dağılır. Burdur'da göl biterse yaşam biter. Zincirden halkalar biterse biz biteriz. Burdurlular biter " diyen Ezgü planlamaların çok dikkatli yapılması gerektiğini vurguladı.




10 Temmuz 2012 Salı

Konya'da tarımı bitirerek insanlık tarihine geçebiliriz

Çatalhöyük- Konya
İnsanoğlunun, avcılık-toplayıcılıktan tarıma geçişiye ile birlikte yerleşik birimler de ortaya çıkıyor. Konya Ovası'nda bulunan ve tarihi 8000 yıl öncesine dayanan Çatalhöyük Neolitik kentinde tarım ve hayvancılık yapılmış. O dönemden karbonize olmuş bir şekilde günümüze ulaşan buğday tohumunun kızıl buğday olduğu belgeleniyor.  Bölge ekolojisine uygun yapılan tarım binlerce yıldır devam etmiş fakat TEMA'nın Marjinal Kurak Alanların Korunması için Rasyonel Fırsatların Projesi-CROP-MAL projesinin sonuçlarına göre toprağın ve suyun hor kullanılması sonucunda Konya Kapalı Havzası'nda 50 yıl sonra tarım yapılamayacak. 

Buğday ile koyun, gerisi oyun

Konya Havzası'nda kuru tarımdan sulu tarıma geçilmesiyle birlikte tarımsal faaliyetler için kendini yenilemesine fırsat vermeyecek ölçüde su tüketilir hale geldi. Bölgenin bitki desenine uygun olmayan ve su tüketimi yüksek mısır, ayçiçeği, şeker pancarı ve yoncanın üretilmesinin desteklenmesiyle son 10 yılda Konya Kapalı Havzası'nda sulu tarım alanlarının yüzeyi % 40 artmış. 1974-2009 arasında yeraltı su kaynaklarında 20-25 m civarında azalma gözlenmiş. Konya Karapınar'da yıllık yağış ortalaması 283,9 mm iken bölgede ağırlıklı olarak yetiştirilen şeker pancarının ortalama yağış gereksinimi 825 mm, net su ihtiyacıysa 705 mm. Konya Toprak Su'nun verilerine göre son yıllarda bölgede yağış miktarı uzun yıllar ortalamasına göre %10 oranında azalmış, 2006 ve 2007 üretim döneminde normal yıllardan %15 daha az yağış almış. Yetkililerin soruna bulduğu çözüm ise başka havzalardan Konya Havzası'na su taşımak. Akdeniz'e "boşa" akan sular tünellerle Konya Havzası'na taşınacak. 
Konya Ovaları Projesi (KOP) ile Göksu Havzası'ndan yılda 414 milyon m³  su getirilmesi planlanıyor.
Yarımoğlu Obruğu/Konya Karapınar

Obruklar artıyor 

Yeraltı sularındaki azalma bölgedeki obruk sorununu da etkiliyor. Özellikle Karapınar çevresinde 1977-2009 yılları arasında 13, 2006-2011 yılları arasında 22 çökme obruğu oluştuğu belirleniyor. Bölgede Obruk Platosu olarak adlandırılan alandaki yüzden fazla obruk doğal jeolojik süreçlerle oluşmuş.Son 10 yıldaki obruk oluşumunda %40 artış olduğu proje çerçevesinde bilim insanları tarafından saptanmış. 25 Temmuz 2012'de Çumra Postası'nda çıkan bir habere göre yeni bir obruk daha oluşmuş. 

Karapınar'da 50 yıldır erozyon ile mücadele ediliyor 

İç Anadolu'nun en kurak bölgesi Konya-Karapınar'da 1960'lı yıllarda aşırı otlatma, yoğun tarımsal faaliyetler ve rüzgar erozyonu yüzünden sosyal ve ekonomik yaşam durma noktasına gelmiş, Tarım Bakanlığı'nın ve yöre halkının destekleri ile başarılı çalışmalar yürütülmüş ve bölge mutlak koruma alanı olarak erozyon ile mücadelede dünyadaki çölleşme mücadelelerine veri sağlıyor. Konya kapalı havzasının özellikle Karapınar ilçesini içine alan bölge, Türkiye'nin rüzgar erozyon alanlarının %21'ini kapsıyor ve tarım alanlarının koruyucu kuşak ağaçlandırmalarla rüzgar erozyonu tehdidine karşı korunmasında 
önemli bir tecrübeye sahip

Örnektepe/
Konya Karapınar
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü (Karapınar Erozyonla Mücadele İstasyonu) çalışmalara öncülük yapıyor. Enstitü, 87 bin dekar alanda ağırlıklık olarak kuraklık ve çölleşme konusunda çalışmalar yürütüyor. TEMA Vakfı tarafından Karapınar’da 2006-2008 yıllarında yürütülen I-DESIRE Projesinin devamı niteliğinde olan CROP-MAL Projesi, Karapınar, Karaman ve Ereğli’de -çok disiplinli bir yaklaşımla oluşturulan, geleneksel arazi kullanımı yöntemlerinin geliştirilmesiyle-çölleşmeyi önlemeye ve azaltmaya yönelik bir proje. Projenin amaçları arasında toprak, su, bitki örtüsü ve iklim özelliklerinin ölçülmesi ve analizi,  mevcut arazi kullanımının iyileştirilmesi, bu sayede; toprağın verimli kullanımını sağlamak amacıyla doğru tarım ve hayvancılık yöntemlerinin, geleneksel ürün çeşitlerinin belirlenmesi ve bunların yerel halkla paylaşılarak, iyi üretimin sağlanması, çevreyle uyumlu alternatif geçim kaynaklarının geliştirilmesi var.
Mutlak Koruma Alanı
Konya Karapınar
Arazi Kullanım Modeli 

Konya Karapınar ve Ereğli ile Karaman’da ekonomi %80 oranında doğrudan tarıma dayalı. Bölgede toprak, su gibi doğal varlıkların tahrip olması, bölge halkını doğrudan etkileyecek.  Çok önemli tarımsal potansiyele sahip havzada tarım yapılamaz hale gelince bölgenin ve ülkenin gıda güvenliği zarar görecek.    Mitsui Çevre Fonu desteği ve Çukurova Üniversitesi işbirliği ile 2009-2012 arasında gerçekleştirilen bu proje çerçevesinde Konya Karapınar Mikro Havzası'na odaklanan Arazi Kullanım Modeli geliştirildi. Modeldeki öneriler şunlar.
 Sulu tarım yerine kuru tarım yapılmalı,

* Su tüketimi yüksek ürünler yerine kuraklığa dayanıklı ürünler seçilmeli,

* Aşırı su tüketiminden vazgeçilmeli, etkin ve sürdürülebilir sulama teknikleri benimsenmeli,

* Tarımda gübre ve kimyasal kullanımı azaltılmalı,

* Biyoçeşitliliği korumak için mikro havzada biyo rezerv alanları oluşturulmalı,

* Mera alanlarında mevcut geven türleri korunmalı.


El Sanatları Kurs Merkezi 
CROP-MAL projesi aynı zamanda yöre halkına alternatif geçim kaynakları yaratmaya çalışarak doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltmayı amaçlıyor.  Bölgedeki hayvancılık potansiyelinin yün üretimi için de büyük bir potansiyel oluşturduğu tespiti yapılarak unutulmaya yüz tutmuş geleneksel halı dokuma gibi el sanatlarını canlandırarak bölgedeki kadınlara da alternatif geçim kaynakları oluşturmak amaçlanıyor. Karapınar Kaymaklığı ve Halk Eğitim Merkezi'nin desteğiyle bir halı dokuma ve çini atölyesi açılmış.


İlgili linkler 



10 Nisan 2012 Salı

10 Haziran 2011 Cuma

Ekolojik Şehircilik: Yerel Yönetim Politikaları, Tasarım Yaklaşımları

Hollanda Mimarlik Enstitüsü (The Netherlands Architecture Institute (NAI) Gezici Çalıştaylar Programı /Debates on Tour Program
13 Haziran 2011 / SALT Beyoğlu. Istanbul.

Hollanda Mimarlik Enstitusu (NAI), Uluslararası Rotterdam Mimarlık Bienali – Making City (2012), SALT, Istanbul Bilgi Universitesi ve Urban 4 işbirliği ile İstanbul’ da 13 Haziran tarihinde ikinci Gezici Çalıştaylar (Debates On Tour) programını organize etmektedir. Programın amacı ekolojik şehircilik anlayışı üzerinden ilerleyen farklı tasarım, uygulama ve yerel yönetim yaklaşımlarının Hollanda – Ranstad ve İstanbul üzerinden örneklendirildiği bir tartışma platformu yaratmaktır. Bu amaçla her iki bölgede konu üzerine çalışmalar yapmış uzmanlar bir araya getirilecektir. Etkinliğe çeşitli uzmanlık alanlarından katılımcılar ve öğrenciler davetlidir.
Küratörler: Asu Aksoy (IABR), Chris Luth (NAI), Ceren Sezer (Urban4)

Ekolojik Şehircilik: Yerel Yönetim Politikaları, Tasarım Yaklaşımları
Bu çalıştay büyüme ve gelişme rotasına girmiş kentlerin çevrelerinde yer alan tarım alanları üzerinde büyük baskı oluşturarak tarım ekonomisi ve arazi yapısını hızlı bir dönüşüm sürecine zorladığı olgusundan yola çıkmaktadır. Bu tür verimli araziler genelde su havzaları ve ormanlık alanlara bitişiktir ve tarım arazilerinde meydana gelen değişim tüm ekolojik sistemi olumsuz yönde etkilemektedir. Planlama ve yönlendirme kurum ve mekanizmalarının hızla gelişen kentleşme sürecini denetleyemediği durumlarda kent-dışı çevre üzerindeki baskılar daha da büyüktür. Kentsel büyüme kontrolsüz bir yayılma şeklinde ilerlediğinde bu süreç emisyonların etkisini arttırır ve ekolojik denge büyük bir bedel öder. Bildiğimiz gibi kentlerin ekolojik etkisi geniş kapsamlı bir başlık olan kentsel emisyonlar başlığı altında incelenmektedir. Karbon dönüşümüne etki eden iki ana kategori bulunmaktadır: aerosol emisyonları, sera gazı emisyonları ve katı atıklar; toprak kullanımına dair değişiklikler. BM Habitat’a göre ‘kentleşme toprağın kullanımını değiştiren bir süreçtir. Geçirimsiz yüzeyler yaratarak, sulak alanları doldurarak ve ekosistemi parçalayarak karbon dönüşümünde orantısız etkiye neden olmaktadır’. Kentler geliştikçe CO2 emisyonlarını emme potansiyeline sahip arazileri gasp ederek kentin ekolojik dengesini ayakta tutan tarım arazileri, su havzalarıve ormanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu çalıştayda mega kentsel büyüme koşulları altında ekolojik sürdürülebilirliği sağlama konusunu ele alacağız. Bilindiği gibi dünya nüfusunun çoğunluğu artık kentlerde yaşamaya başlamıştır ve kentsel yaşam formları İstanbul gibi mega kentler şeklini alabileceği gibi, Randstad örneğinde olduğu gibi bir çok kentinbirbirine yaklaşarak bir kentsel bölge rejimleri oluşturduğu yoğunlaşmalar olabilecektir. Cevap arayacağımız soru yenilikçi tasarım ve yönetişim stratejileri ve pratikleri sayesinde kentlerin ekolojik olarak kabul edilebilir büyüme sağlayarak emisyonların azaltılmasına katkı sağlayıp sağlayamayacağı olacak. Bu konuları İstanbul ve Randstad örnekleriyle ele alacağız.

PROGRAM
13:30 - 13:45 / Hollanda Mimarlık Enstitüsü’nün Açılış Konuşması
Küratörler: Chris Luth (NAI), Asu Aksoy (IABR, İstanbul Bilgi Üniversitesi) ve Ceren Sezer (Urban4, TU Delft)
13:45 - 14:10 / Konuşmacı: Özdemir Sönmez (Planlama Koordinatörü, Istanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi)
Konu: İstanbul’un Büyümesi ve Ekolojik Dengeleri
14:10 – 14:35 / Konuşmacı: Uğur İnan (Şehir Planlama Müdürü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi)
Konu: Büyüyen İstanbul’da Ekolojik Problematik ve Planlama Yaklaşımları
14:35 - 15:00 / Konuşmacı: Arjen van der Burg
(Şehir Plancısı, Hollanda Çevre Bakanlığı Kıdemli Strateji Uzmanı)
Konu: Hollanda’nın Yeşil Kalbi (The Green Heart) ve Ekolojik Mesele
15:00 – 15:30 / Tartışma - Değerlendirme – moderatör Zeynep Enlil
(Öğretim Üyesi, Yıldız Teknik Üniversitesi / Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü)
15:30 - 15:45 / Kahve Arası
15:45 – 16:10 / Konuşmacı: Cem Çelik (Mimar, Şehir Plancısı, Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi)
Konu: Kentsel Tarım ve Ekolojik Sürdürülebilirlik: Arnavutköy
16:10 – 16:35 / Konuşmacı: Dirk Sijmons
(Peyzaj Mimarı / H+S+N Peyzaj Mimarlık Ofisi, TU Delft Peyzaj Mimarlığı Bölümü hocası)
Konu: Ekolojik kentleşme için tasarım stratejileri: Hollanda’dan örnekler
16:35 – 17:05 / Tartışma - Değerlendirme II – Moderatör Gülnur Kadayıfçı (Şehir Plancısı Yüksek Mimar, Arnavutköy Belediyesi Projeler Dairesi Müdürü)
17:05 – 17:20 / Kahve Arası
17:20 – 17:45 / Konuşmacı: Bart Pijnenburg (Tarım/Kent ilişkisi uzmanı, Mensenland)
Konu: Kentsel tarım için stratejiler, yaklaşımlar, oluşumlar: Hollanda’dan örnekler
17:45 – 18:10 / Konuşmacı: - Barış Gençer Baykan
(Bahçeşehir Üniversitesi / Ekonomik ve Toplumsal Araştırma Merkezi)
Konu: İstanbul’da Kentsel Tarım için Değerlendirme
18:10 - 19:00 / Tartışma - Değerlendirme III - moderatör: Ömer Madra
(Yapımcı, Açık Radyo)
19:00 - 20:30 / Belgesel Gösterimi: Requiem for Detroit - Program sonu
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...