doğa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Nisan 2022 Cuma

Maltape sahilinde Kuş Gözlem Etkinliği

Yeditepe Üniversitesi PA 108 Sosyal Sorumluluk Dersi kapsamında faaliyet gösteren çevre gönüllüleri olarak doğa eğitmeni Dilek Geçit rehberliğinde bir kuş gözlem etkinliği gerçekleştiriyoruz. 368 kuş türüne ev sahipliği yapan İstanbul, ilkbahar ve sonbaharda kuş göçlerine sahne oluyor. Farklı kuş türlerini tanımak ve yaban hayat yönelik tehditleri yakından gözlemlemek için 13 Nisan Çarşamba günü saat 16’da Maltepe sahilinde buluşuyoruz. Dürbününüz veya fotoğraf makineniz varsa getirebilirsiniz. Gözlemlemeyi beklediğimiz türler arasında saka, çıvgın, kara kızılkuyruk, kızılgerdan, gümüş martı, gri balıkçıl, yalıçapkını ve çizgili ötleğen bulunuyor.

 

Tarih: 13 Nisan 2022 Çarşamba Saat: 16:00

Buluşma Yeri: İdealtepe Marmaray Durağı Sahil Çıkışı

Kuş Gözlem Alanı : Maltepe Sahil

29 Temmuz 2014 Salı

Yavru Caretta'nın yolculuğu


 Saat 05:30. Alarm çalıyor ve 110 milyon yıldır neslini sürdürebilen deniz kaplumbağalarının yaşama başladıkları ana tanıklık etmek için kalkıyoruz. Akşamdan sözleştiğimiz üzere Akdeniz Bahçesi'nden Kudret Kılıç ile buluşup Çıralı sahilinin  yolunu tutuyoruz. Bugün itibariyle sahilde 86 yuva var ve her yuvada yaklaşık 100 caretta caretta yavrusu bulunuyor. Çıralı sakinlerinden Mustafa Bey ve İsmail Bey ve torunu Berke yuvalardaki çıkışları ve yuva ağızlarını kontrol ederken biz de peşlerine takılıyoruz. Yuvalardan gece çıkan yavruların ayak izlerini görebiliyoruz. Sabaha daha güçsüzler kalıyor. 200 metre kadar gittikten sonra Mustafa Bey bir yuvayı açıyor ve yumurtadan çıkmış bir yavruyu ilk defa görüyorum. Kardeşleri gece çıkmış olacak ki tek başına kalmış. Yavru çıkışı başlayışından 4-5 gün sayılarak yuvadan çıkan canlı/ölü yavrular ve bozulmuş yumurtaların verisi tutuluyor. Boş yumurtalardan 24 çıkışın olduğu anlaşılıyor. Meraklı kalabalık olarak yavrunun başına toplanmışız, her kafadan bir ses çıkıyor. "Yaşar mı? Denize kavuşabilir mi? Güneşin önünden çekilin, o yöne gidecek". Farklı milletlerden onlarca insan fotoğraf makineleri ve cep telefonları ile yavrunun dibine kadar girmiş vaziyette. Acemiler uzak dururken işi bildiğini düşünenler yavrunun yolunu temizliyor, yorumda bulunuyor. Yavaş da olsa yavru toparlanıp denize doğru yol alıyor. Her 1000 yavrudan biri yaşamına devam edebiliyor. Bu ana tanık olan birinin unutamayacağı türden bir deneyim. Onun için herkes bir şekilde kayıt altına almaya çalışıyor.Yaşam ile ölüm arasındaki köprüde gidip geliyor yavru caretta carettalar. Türkiye'de doğa korumanın ilk simgelerinden birisi olması boşuna değil.
Suya doğru çok yavaş giden yavruyu meraklı kalabalığa bırakıp diğer yuvalara yöneliyoruz.   Bu arada yeni, muhtemelen dün akşam yapılmış bir yuvaya rastlıyoruz. Büyük bir kaplumbağa gelmiş ve kumun 50-60 cm derinliğine yumurtaları bırakmış. Hemen yuvanın oluşma tarihi belirleniyor ve bir kafes ile örtülüyor ki 40 ila 70 gün sonra çıkacak yavrular korunabilsin.
Bir kaç yuvaya daha göz attıktan sonra sahile ilk geldiğimiz noktadaki bir yuva açılıyor ve içinden 6 tane yavru çıkıyor. Mustafa Bey yavruları ters bir şekilde kuma bırakıyor, biraz çırpınışla doğrulup güneş doğrultusunda sahile ilerliyorlar. Bunlar tek yavrudan biraz daha hızlı olduğunu arkamızdaki grubun denizden henüz uzak olduğunu görerek anlayabiliyoruz.
Saat 7 olmak üzere ve güneş ısıtmaya başlıyor. Yavrular için bu tehlikeli. Berke ufak bir destekle yavruları ıslatıyor. 6 yavru 15 dakika içinde denize erişiyor.Yuvadan çıktığını görmek kadar suya kavuşmasnı izlemek de  büyüleyici. Kısa sürede suda kayboluyor; iki üç yıl sonra dönmek üzere beslenme ve kışlama alanlarına göçü başlıyor.
Ayrıntılı bilgi için
WWF- Türkiye
http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/cirali2010_web.pdf
Ulupınar Çevre Koruma,Geliştirmee ve İşletme Kooperatifi
http://ulupinarkoop.org/faaliyet_deniz_kaplumbagalari.htm

29 Şubat 2012 Çarşamba

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler doğa tahribatına farklı bakıyor


Avrupa Değerler Çalışması’na katılan 47 ülkeden insanlar, dünya nüfusunda üst sınıra yaklaşıldığı, insanlığın doğaya müdahalesinin yıkıcı olduğu ve yakında büyük bir çevre felaketi ile karşılaşılacağı önermelerinde birleşmektedirler. İnsanlığın amacı doğaya hükmetmektir ve doğa, modern sanayi ülkelerinin olumsuz etkileriyle baş edebilecek güçtedir önermelerine katılımda ülkelerin gelişmişlik seviyesine göre farklılıklar gözlemleniyor. İskandinavya’da her 5 kişiden biri, Kıta Avrupası’nda her 4 kişiden biri Türkiye’de ise her dört kişiden yaklaşık üçü insanlığın amacının doğaya hükmetmek olduğuna inanıyor. Doğanın dengesi modern sanayi ülkelerinin olumsuz etkileriyle baş edebilecek güçtedir diyenlerin Avrupa ortalaması yüzde 35 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 59.

Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nden Barış Gençer Baykan ve Burcu Ertunç'un "Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler doğa tahribatına farklı bakıyor" başlıklı araştırma notuna ulaşmak için tıklayınız.

21 Şubat 2012 Salı

Güvenlik, adalet ve doğal kaynakların korunması


Bertrand Russell, 1948 yılında BBC'nin Reith Konferansları'nda yaptığı “Otorite ve Birey” başlıklı konuşmasının bir bölümümde hükümetin üç temel amacı olması gerektiğini söyler: Güvenlik, adalet, doğal kaynakların korunması:

The primary aims of government, I suggest, should be three:security, justice and conservation.[...] Conservation, like security and justice, demands action by the State. I mean by “conservation” not only the preservation of ancien monuments and beauty-spots, the upkeep of roads and public utilites, and so on. These things are done at present, except in time of war. What I have chiefly in mind is the preservation of the world’s natural resources. This is a matter of enormous importance, to which little atention has been paid. During the past hundred and fifty years mankind has used up the raw materials of industry and the soil upon which agriculture depends, and this wasteful expenditure of natural capital has proceeded with ever-increasing velocity. In relation to industry, the most striking example is oil. The amount of accesible oil in the world is unknown, but certainly not unlimited; already the need for it has reached the point at which there is a risk of its contributing to bringing about a third world war. When oil is no longer available in large quantities, a great deal will have to be changed in our way of life. If we try to substitute atomic energy, that will only result in exhaustion of the available supplies of uranium and thorium. Industry as it exists at present depends essentially upon the expenditure of natural capital, and cannot long continue in its present prodigal fashion. (S: 59-64)

Authority and Individual

Bertrand Russell

Routledge

1949

17 Ekim 2011 Pazartesi

Sakız Ağaçlarına Sevgi

TEMA Bülteni

Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz Projesi’nde yeni bir dönem başlıyor

Falım ve TEMA

Sakız Ağacı Klon Parkı Oluşturacak

Falım ve TEMA Vakfı, 3 yıldır birlikte yürüttüğü Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz projesini 2016 yılına kadar sürdürmek üzere işbirliklerini tazeledi.

Çeşme Yarımadası'nda yer alan sakız ağaçlarının rehabilite edilmesine devam edecek olan iki kurum, yeni dönemde klonlama yöntemine geçecek. Bölgede sürdürülen rehabilitasyon çalışmalarında, klonlama yöntemiyle verimli sakız ağaçlarının gen kaynakları koruma altına alınacak.

Falım ve TEMA Vakfı işbirliğiyle, Türkiye’nin yerel ve ekonomik değerlerinden biri olan Sakız Ağacını bölgeye ve Türkiye ekonomisine yeniden kazandırmak amacıyla Ekim 2008’de başlatılan “Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz” Projesi, yeni bir döneme başlıyor.

Bugüne dek 3 bine yakın fidan dikiminin yanı sıra çok sayıda canlandırma ve aşılamanın gerçekleştirildiği projenin 2016 yılına kadar sürdürülmesi kararını alan Falım ve TEMA Vakfı, önümüzdeki 4 yılda uygulayacağı klonlama yöntemiyle sakız ağaçlarını yok olma tehlikesine karşı güvence altına alarak, verimliliklerini artıracak.

“Sakız Ağaçlarına Sevgi Aşılıyoruz” Türkiye’nin projesi

Düzenlenen basın toplantısında yeni dönem çalışma stratejilerine değinen Kraft Türkiye Genel Müdürü Kostas Vlachos, “Biz ne sakız ağacını sadece bir ağaç, ne de bu projeyi basit bir ağaçlandırma projesi olarak görüyoruz. Sakız ağacı, binlerce yıllık bir geleneği peşinden sürükleyen özel bir tür. Ekonomik değeri, doğaya katkıları, sakızı ve insanlarla arasındaki gönül bağıyla, sakızağacını bu toprakların ve bu kültürün bir mirası olarak değerlendiriyoruz. Bu proje yalnızca Çeşme Yarımadası’nın değil, Türkiye’nin bir projesi. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda projemize yeni yöntemlerle devam etmek üzere TEMA ile işbirliğimizi 2016’ya kadar sürdürme kararı aldık” dedi.

Sakız ağacı projesinin heyecanla sarıldığı bir proje olduğunu belirten TEMA Onursal Kurucu Başkanı A. Nihat Gökyiğit, doğayla dost üretim sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini ve sakız ağacı projesinin bu anlamda çok değerli olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: “Proje, peyzaj bakımından çok gösterişli, her daim yeşil olan bu ağacın verimli hale getirilmesi, yaşatılması ve genişletilmesini teşvik edecek. Yabani sakız ağaçlarının verimli hale getirilmesinde, çok sabır ve teknik araştırmalar gerektiren çalışmalarımız, ümitli neticeler vermeye başladı. Falım’ın desteğiyle çalışmalarımız ivme kazandı. Bu nedenle desteğini sürdüren Falım’a TEMA’nın takdirlerini ifade etmek isterim.”

Sakız ağaçları dinamik olarak yönetilen güvenli bir alanda korunacak

Yeni dönemde yapılacak olanlar çalışmalara değinen TEMA Genel Müdür Vekili Dr. Hikmet Öztürk, projeyle tehlike altındaki verimli sakız ağaçlarının oluşturduğu üstün gen kaynaklarının güvenli bir alanda korunmasının sağlanacağını belirtti: “Klonlama, bugün doğada birçok alanda kullanılan bilimsel bir yöntem. Aslında bir menekşe sürgününü alıp suda köklendirdikten sonra başka bir saksıda büyütmek de bir klonlamadır. Çeşme Yarımadası’nda belirlediğimiz verimi yüksek tüm sakız ağaçlarını, aşı kalemleri almak için kaynak ağaç olarak kullanacağız. Aldığımız aşı kalemlerini altlık fidanlara aşılayacağız. Üretilen aşılı fidanları özel bir desenle araziye dikilecek. Diktiğimiz fidanlar sağlıkla büyüyerek verimli bir sakızlığa dönüşecek.”

Tesiste yer alan fidanlarla uzun vadede verimli bir sakızlık alan oluşturmanın mümkün olacağına da değinen Öztürk, “2016 yılına kadar devam edeceğimiz klon parkı tesisi ile tehlike altındaki sakız ağaçlarımızı artık yok olma tehlikesine karşı daha güvenilir bir alanda güvence altına alıp, verimliklerini de garanti altına almış olacağız” dedi.

Sakız Ağacını herkes tanıyacak

Projenin tanıtımı ve farkındalık yaratılması konularında gerçekleştirdiği çalışmalardan bahseden Kraft Türkiye Sakız Grubu Pazarlama Müdürü Nalan Özgür de sakız ağacı hakkında başvuru kaynağı eksikliğinin giderilmesi, aynı zamanda doğru bilgilerin halk arasında da yayılmasını sağlamak amacıyla hazırlanan kitap ve internet sitesine dair bilgileri basınla paylaştı.

Sakız Ağacı Projesi için internet üzerinde oluşturulan interaktif bilgi paylaşım platformu www.sakizagacim.com adresinden yayın yapacak. Sitede proje bilgilerinden sakız ağacı ve sakız ile yapılan yemek tariflerine kadar pek çok bilgi yer alacak.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Büyük Anadolu Yürüyüşü 21 Mayıs'ta Ankara'da

Hasankeyf’ten yola çıktık. 35 gündür yollardayız.
Gittiğimiz yerlerde yağmanın en büyüğünü gördük. Yüzü patlatılan dağlar, önü kesilen nehirler, siyanüre gömülen köyler ve daha nicesi.
Bugün Anadolu’da yaşanan düpedüz bir soykırımdır. Doğanın soykırımı. Ona yapılan bu haksızlığın bedelini çok ağır ödeyeceğiz. Asla unutmayacağım. Kemaliye’den yola çıkmıştık. Tırmandığımız rampada yol inşaatı vardı. Yol ve maden için öylesine parçalanmıştı ki, o dağ artık bir dağ değildi. Dev bir hafriyat yığınıydı. Dalları henüz yeşermiş meşe ağaçları yerle bir edilmişti. Bir an başımı çevirdiğimde dağın yüzünün kanadığını gördüm.
Biz yürüdükçe sanal dünyadaki yağma da büyüdü. Aynı yürüyüş boyunca sermayenin çocukları da olduk, bölücü de, cemaatçi de, ajan da. Sanki süpermarket rafında ambalajlı bir ürünmüş gibi tüketiliyorduk. Belli ki yürüdükçe, biz de Anadolu’ya benzeyecektik. Öyle de oldu. Yol boyunca nice gönül bahçesi yerle bir oldu. Ayaklarımızın altı kanadı, yüzlerimiz kavruldu. İçimizdeki dereler işgal edildi.

Anadolu’dan elimize kalan manzara işte bu. En mahrem köşeleri acımasızca yağmalanan bir viran bağ. Varsın yıksınlar! Anadolu insanı sabırlıdır, yeniden yapmasını iyi bilir. Şimdi Ankara’ya varmak üzereyiz. Her engele rağmen yürüdük. Çünkü üzerimizde Anadolu’nun hakkı var. Onun hala özgür akan binlerce deresi var. Kapısı her yolcuya açık, güler yüzlü, fedakar insanları var. Dağlarında koşan keçileri, her bahar açan yaban çiçekleri var. 35 gün boyunca hepsiyle koyun koyuna uyuduk, birlikte güldük ağladık, dev bir kervan olduk. Şimdi üzerimizde hepsinin hakkını, yükünü taşıyarak geliyoruz. Biliyoruz ki, artık hiçbir şey bu yürüyüş öncesinde olduğu gibi olmayacak. Arkamızda oluşan kervanlar, her gün yeni bir filiz verecek. Tüm Anadolu'yu kaplayacak. Bizden kalan izler, bir bir silinirken...

Büyük Anadolu Yürüyüşü ile tarihin bir köşesine not düştük. Sabahgüneşi gibi deli dolu, gün batımı kadar kırılgan çocuklardık.Bedenlerimizden büyük kalplerimizle, tüm Anadolu'ya kucak açtık.Dilden, dinden, ırktan ve siyasatten doğan tüm farkların önündesaygıyla eğildik. Kimliklerimizden kurtulup da kuşlara, derelerekarıştığımız günlerde, bir görseniz nasıl da şendik. Yollar tek şahidimiz.
Başlangıcın sonunda, 21 Mayıs Cumartesi sabahı Gölbaşı'ndan Ankara'ya yürüyerek saat 11.00'de, Kurtuluş Parkı'nda buluşacağız. Her kimin içinde bir zerre saygı uyandırabildiysek, o sabah onlarla omuz omuza adım atmayı diliyoruz. Çıkınlarımızda biriken Anadolu yükünü, herkesle paylaşacağuz. Yeniliğe doğru yürümek için. Ola ki gelemezseniz, gönülden bir selam gönderin. Yok o da olmuyorsa, yine başımız üstüne. Alınterimiz, Anadolu'nun kurduna, kuşuna ve tüm insanlarına helal olsun. Anadolu sağolsun.

Bir Anadolu Yolcusu

13 Ocak 2011 Perşembe

Doğaya Yenilenebilir Enerji Şoku

WWF-Türkiye Bülteni



TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, uzun zamandır bekleyen yatırımların önünü açarken beklenmedik sürprizleri de beraberinde getirdi. Kanun, korunan alanlarda bile enerji yatırımlarına izin veriyor.

Artan enerji ihtiyacının karşılanmasında ve iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli bir rolü bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmeye yönelik kanun tasarısı, 29 Aralık 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girdi. Yenilenebilir enerji yatırımlarının gecikmeli de olsa, yasal bir zemine kavuşturularak teşvik edilmesi, Türkiye açısından olumlu bir gelişmedir. Bununla birlikte Kanun’un 5. maddesinde yapılan düzenleme, doğal değerlere zarar verebilecek unsurlar içermektedir.

Kanun; yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “TBMM’de kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kanunu, bu haliyle ülkemizin yüzölçümünün yalnızca yüzde beşini oluşturan korunan alanları tehdit etmektedir. Yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adımken, söz konusu Kanun’un korunan alanlarımızı yatırıma açması büyük çelişki doğurmaktadır. Kanun’un hazırlık ve TBMM’ye götürülme sürecinde sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alınmaması, bu sonuca yol açan etmenlerin başında gelmektedir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması uğruna biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması ilkesinden ödün verilmemeli; Kanun tüm bunları dikkate alarak yeniden düzenlenmelidir,” dedi.


Ayrıntılı bilgi için:
Tuğba Uğur, İletişim Sorumlusu, 0212 528 20 30 tugur@wwf.org.tr
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...