Sürdürülebilirlik tartışmalarında gelecek kuşakların
haklarına ve ihtiyaçlarına sıkça gönderme yapılır. Birleşmiş Milletler Çevre
ve Kalkınma Komisyonu’nun sürdürülebilir kalkınma tanımına göre: “İnsanlık,
gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan,
günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine
sahiptir” (1987). Peki, gelecek kuşakların haklarını ve gereksinimlerini nasıl belirleyeceğiz?
Dört, beş veya yedi yıllık seçimlerle belirlenen siyasal sistemlerimiz üç dört
kuşak sonrasının ihtiyaçlarını hangi mekanizmalarla dikkate alacaklar. Tükenen
doğal kaynakların, artan karbon ayakizimizin karşısında gelecek kuşaklara
bırakacağımız dünyayı bugünden yasal veya anayasal sistem içinde belirleyebilir
miyiz? Son yıllarda, günümüzde alınan ekonomik ve politik kararların gelecek
kuşakların haklarını gözetmesini sağlayacak çeşitli girişimler ortaya çıkmaya
başladı. Çevre Ombudsmanlığı ya da Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı da unlardan
biri. Kamu Denetçisi, Bağımsız Denetçi, Kamu Hakemi veya Uzlaştırıcı adlarıyla
Türkçe’ye çevirebileceğimiz ombudsmanlık kurumu birçok ülkenin siyasal
sisteminde yer alsa da gelecek kuşakların temel ihtiyaçlarını gözetmek için ele
alınması oldukça yeni. Macaristan’da
2008’de hayata geçirilen Ombudsman for
Future Generations (A jövő nemzedékek ombudsmanja- Gelecek Kuşaklar
Ombudsmanı) halihazırda dünyadaki sayılı örneklerden biri.
1995 yılında Macaristan Meclisi’ne sunulan Çevre Koruma
Yasası’nda çevre ombudsmanlığı öngörülüyordu. Védegylet-Protect the Future
adlı çevre kuruluşu ombudsmanlığın yasal altyapısı üzerinde uzun sure çalıştı
ve konuyu kamuoyunun gündemine taşıdı. Kuruluş 2000- 2006 yılları arasında
ülkedeki çevre sorunlarının ve şikâyetlerin bir derlemesini yaptı ki bu daha
sonra ombudsmanın işlerinden biri haline gelecekti. Kuruluşun eski bir üyesi ve
gelecek kuşakların haklarının savunucusu olan László Sólyom’ün Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi “Gelecek Kuşaklar
Ombudsmanlığı”na büyük bir politik destek sağladı. Nihayet 2008 yılında Macaristan
Parlamentosu’nun 2/3 çoğunluğuyla çevre hukukçusu Dr. Sándor Fülöp, altı yıllığına “Gelecek Kuşaklar için
Parlamento Komisyoneri” seçildi. Çevre Ombudsmanı veya Yeşil Ombudsman olarak
da anılan bu kurum, 35 kişilik bir çalışma ekibine ve geniş bir hukuki ve
çevresel uzman ağına sahip.
Yeşil
Ombudsmanın en temel sorumluluğu Macaristan’da yurttaşların anayasal hakkı olan
sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını korumak. Ombudsman ofisinin üç temel
işlevi var. Birincisi, yeşil alan kayıplarından gürültü kirliliğine,
endüstriyel lisanslardan atık konusuna yurttaşların şikâyetlerini incelemek.
İkincisi gelecek kuşakların koruyucusu olarak ulusal ve yerel yasama
süreçlerinde sürdürülebilirliği izlemek. Su yönetimi, tarım arazisi kullanımı,
inşaat, atık ya da madencilik gibi konularda yasal süreçleri izlemek, yasa
tasarılarını gözden geçirmek. Son olarak da uzun erimli sürdürülebilirlik için
stratejik bilimsel araştırmalar geliştirmek ve toplum yararına projeler üretmek.
Yeşil Ombudsmanın işlevleri dünya mirası sit alanlarını, tarihi yapıları, çevre
sağlığını korumaya veya kamu bütçesinin yeşillendirilmesine kadar
genişleyebiliyor.
Gelecek Kuşaklar için Koruyucular
Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı’ndan da esinlenen bir öneri
de, East Anglia Üniversitesi’nden Rupert Read’in İngiltere’de faaliyet
gösteren Green House adlı düşünce
kuruluşu için hazırladığı “Guardians of
the Future” (Geleceğin Koruyucuları)
başlıklı raporda sunuluyor. Fikrin çıkış noktası şu: Gelecek kuşakların
çıkarları günümüz parlamenter sisteminde temsil edilmeli. Bu kurum mevcut karar
alma mekanizmalarının üzerinde yer alacak ve başlıca üç temel gücü olacak.
1) Gelecek
kuşakların en temel ihtiyaçlarını tehdit edecek yasaların tamamını veya bir
kısmını veto etme hakkı. Gelecekte yaşayacak insanların yaşamı üzerinde ciddi
sonuçlar doğuracak herhangi bir yasa Muhafızların/Koruyucuların onayından
geçmeli.
2) Gelecek
kuşakların en temel ihtiyaçlarını tehdit eden
mevcut yasaların gözden geçirilmesini sağlama hakkı. Bu hakkı ilk şıktaki gibi
bir vetoya benzer bir şekilde mevcut yasaların düşürülmesi şeklinde ele
alınabilir. Gözden geçirme çoğunluk kararı ile alınabilir ama mevcut yasanın
iptali için oy birliği veya en azından ezici çoğunluk şartı getirilebilir.
3) Yukarıdaki
iki temel şartın yanında Koruyuculara gelecek kuşakların temel ihtiyaçlarını
değerlendirmeleri doğrultusunda yasa önerisi getirme hakkı da verilebilir.
Olumlu öneriler getirecek bir yapı olması, sadece karşı çıkan, alternatif
üretmeyen bir konumda olmasının getireceği dezavantajlardan sıyrılmasını
sağlayacaktır.
Read,
Raporunda koruyucuları ulusal düzeyde düşünmenin ötesine geçebileceğini, yerel
ve Avrupa Birliği düzeyinde ve belki de Birleşmiş Milletler çatısı altında da
bu tür bir oluşuma gidilebileceğini ifade ediyor. Peki, bu Koruyucular kim
olacak? Nasıl seçilecekler? Ne kadar süreyle görev yapacaklar? Rapor,
Koruyucuların seçimle değil de yurttaşların tümünün dahil olduğu bir kura
sistemiyle belirlenmesi savunuluyor. Rastgele seçim, herkesin gelecek kuşaklar
için sorumluluk sahibi olduğu ve kimsenin bu iş için özel bir yeteneğe ve
deneyime sahip olmadığını belirtmek açısından en uygun yöntem olarak tasvir
ediliyor. 12 kişiden oluşan Koruyucu grubun yedi sene boyunca görev yapması bekleniyor.
Rio’da Dünya Liderlerine Çağrı
Oikos –
Cooperação e Desenvolvimento, Terre des Hommes ve The World Future Council
12 Şubat 2012 Dünya
Sosyal Adalet Günü’nde bir açıklama yaparak gezegenin korunması için “Gelecek
Kuşaklar için Ombudsmanlık” kurulmasını önerdiler. Beş dilde yapılan açıklama
ve imza kampanyasıyla birlikte Rio+20
Zirvesi’ne katılacak liderlerden uluslararası, bölgesel ve ulusal
düzeylerde gelecek kuşak ombudsmanlığı kurulmasını talep ediyorlar.
Açıklama,
mevcut ekonomik sistemin gelecek kuşakların en basit haklarını ve ihtiyaçlarını
hiçe saydığı ve kısa dönemli kâr ve politik kazanç beklentisinde olan
politikacıların, şirketlerin ve finansal kurumların da insanları ve gezegeni
tehlikeye attığı tespitini yapıyor. Kampanyanın düzenleyicileri, bu
tehlikelerin durdurulması ve bugünkü ve gelecek kuşakların çevresel ve sosyal
koşullarının korunması için bazı ülkelerin Gelecek Kuşaklar Ombudsmanlığı’nı
karar alma mekanizmalarının merkezine koyduklarını ve böylece çıkarlarını
temsil edemeyen gelecek kuşakların da temsilinin sağlandığı ve sürdürülebilirlik
yolunda önemli bir adım atıldığını belirtiyorlar. Kampanya sırasında toplanacak
imzalar Haziran 2012’de Rio +20 Zirvesi’ne katılacak devletlerin delegasyonları
ile paylaşılacak.
Emanetçilik ve
Ombudsmanlık
Gelecek kuşakların haklarından bahsederken sadece insanların
haklarını mı anlıyoruz? Gelecek kuşakların hakları darken sadece doğal
varlıkların sürdürülebilir kullanımını mı gözetmek gerekir? Doğanın haklarını
kim koruyacak? Christopher D. Stone sivil
haklar hareketinin ertesinde ve modern çevre hareketinin doğduğu yıllarda
yazdığı “Should Trees Have Standing?
Towards Legal Rights for Natural Objects?” (1972) adlı makalesinde, hukukun
zaman içindeki gelişimini ele alıyor ve ormanlara, okyanuslara, nehirlere, tüm
diğer doğal varlıklara ve bir bütün olarak doğaya yasal haklarının verilmesini
savunuyordu. Toplumların çeşitli dönemlerde belirli kişileri ve varlıkları hak
sahibi olamayacak kadar yetersiz ve değersiz gördüğünü söyleyerek örnek olarak çocukları, köleleri, kadınları, Amerikan
yerlilerini, etnik azınlıkları, akıl hastalarını, cenini ve yabancıları
örnek gösteriyor. Stone’a göre henüz yasal haklara sahip olmayan varlıklar,
haklarını kazanana kadar bizim yani hak sahiplerinin kullanımına tabii olarak
değerlendirilir. Yasal haklara sahip olmanın üç şartı vardır. Birincisi bir
varlığın kendi adına hukuki girişimde bulunma, dava açma imkanının olması;
ikincisi bir davada mahkemenin bu varlığa yönelik bir zarar olabileceği fikri
ve son olarak da tazminat durumunda bu varlığın bizzat yararlanabilmesidir.
Stone, doğal varlıkların yasal haklara sahip olmanın üç şartı yerine
getirmediği için hukuk sisteminde hak öznesi olarak kabul edilmediklerini fakat bu sistemin
değişmesi gerektiğini söylüyordu. Şirketler, devletler veya üniversiteler de kendi
adlarına hukuki girişimler de bulunamazlar ama avukatlar onlar adına savunma
yapabilirler.
Bu tartışmada önemli nokta doğanın haklarını nasıl
kullanacağıdır. Herhangi bir doğa tahribatı tehdidinde veya sonucunda doğanın
haklarını koruyacak olan yine insandır fakat burada emanetçi ve vekil özneler
tayin edilebilir. Tam da bu noktada gelecek kuşakların ombudsmanlığını, doğanın
haklarının koruyacak olan emanetçilik sistemiyle birleştirebilmek önemli hale
geliyor. Gelecek kuşaklar derken sadece insanların değil doğanın da haklarını
koruyabilmek emanetçilik sisteminin bir şekilde yeşil ombudsmanlık ile
birleştirilerek karar mekanizmalarına dahil edilebilir.
Bildiğiniz gibi, Türkiye’de Haziran 2011 seçimlerinden sonra
gündeme gelen yeni anayasa yapım
sürecine ekolojik taleplerle müdahil olabilmek için 15 Şubat 2011’de Ekolojik Anayasa Girişimi başlatıldı.
Çevre aktivistleri, hukukçular, milletvekilleri ve akademisyenlerden oluşan 40
kişilik imzacı grubunun hazırladığı bir çağrı kamuoyuyla paylaşıldı. Çağrılarında
doğanın haklarının tanınması ve doğa ile ilgili kamusal kararları denetleyecek
özerk kamu denetçisi mekanizmasının anayasada yer alması öneriliyor. Gelecek
kuşakların kamu denetçisi kavramı henüz Türkiye’de gündeme gelmediyse de
ekolojik anayasa tartışmaları buna bir temel sağlayabilir.