İnsan ve çevre
sağlığına etkileri açısından tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), gerek mevzuat tartışmaları gerekse gıda
güvenliği açısından bir süredir ülke gündeminde yer tutuyor. Ekolojik Yaşam Derneği Bursa’da 6-7 Ekim 2012’de “GDO’ların
Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı bir çalıştay düzenledi. BM Küçük Destek Programı Türkiye tarafından
desteklenen ve Betam, Greenpeace,Ekoloji Kolektifi, Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi,
ZMO ve GDO’ya Hayır Platformu’nun da partnerleri arasında olduğu çalıştayda GDO’lara
karşı sosyal örgütlenmeler ve Biyogüvenlik Hukuku tartışıldı. Çalıştayın ilk
günü GDO konusunda faaliyet gösteren sivil toplum temsilcileri, bilim
insanları, hukukçular ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri ve Biyogüvenlik
Kurulu başkanı 2 panelde bir araya geldiler. Tartışmaların ana başlıkları
GDO’ların kontrol ve denetimi, kamuoyunun farkındalığı ve GDO’lara karşı
tepkisi ve gelişmekte olan GDO hukukunun ilkeleriydi.
GDO’da mevcut durum ve gelişen biyogüvenlik hukuku
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı yetkilisi Mehmet Çobanoğlu, Türkiye’de GDO’lar konusunda
mevcut durumu ve kontrolü başlıklı sunumunda soya, mısır, pamuk, kanola,
papaya, domates, şeker pancarı, çeltik ve patatesin GDO açısından riskli ürünler olarak nitelendirildiğini ve ABD,
Arjantin, Brezilya, Kanada, AB Ülkeleri, Geney
Afrika, Rusya, Ukrayna’dan bu ürünler ithal ediliyorsa yüzde yüzünün
analiz edildiğini belirtti. Son dönemde yapılan kontrollerde 2012 Ocak-Haziran
arası 5426 gıda analizinde 51, 767 tohum analizinde ise 26 gdolu ürüne
rastlandığını belirtti. Biyogüvenlik Kurulu başkanı Prof. Dr Hakan Yardımcı, Prof.Seralini ve
arkadaşlarının Food and Toxicology dergisinde yayınladıkları ve GDO-kanser
ilişkisini kanıtlayan bilimsel makaleyi kurulda tartışmaya aldıklarını belirtti.
Sivil toplum
temsilcileri GD ürünlerin risk değerlendirilmelerinin nasıl yapıldığını,değerlendirme
sürecinin yeterince şeffaf olmadığı konusunda eleştirilerini ilettiler. GDO’ya
Hayır Platformu’ndan Av.Emre Baturay Altınok, GD gıda ve yem başvurularını
şirketler yerine şirketlerin kurdukları dernek ve federasyonların yaptıklarını,
bunun da hukukta bir yeri olmadğını vurguladı. Ayrıca ihtiyat ilkesinin önemli
bir ayağının da sağlıklı bilgiye erişim hakkı olduğunu ve yurttaşların Biyogüvenlik
Kurulu’nun GDO’ları değerlendiren yaptığı tartışmalarışeffaf bir şekilde
ulaşabilmeleri gerektiğini belirtti. Melikşah
Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ahmet Başözen, GDO’lar konusunda bir hukukun gelişmesindeki zorluğun bu
ürünlerin canlı sağlığına ne zaman ve nasıl etki edeceğinin tam bilinmemesi
olduğunu ve GDO’dan zarar gören bir tüketicinin
Tüketici Mahkemesi’nde,Ticaret Mahkemesi’nde ya da İdari Mahkeme’de dava açabileceğini,
çevre ve tüketici örgütlerinin de topluluk davası açabileceğini belirtti.
Türkiye’de 2004 yılında başlayan GDO karşıtı hareket, Yeryüzü Dostları’nın
Avrupa’daki Canavar Domates Kampanyası’nı çevre, üretici ve tüketici
örgüterinin bir araya gelmesiyle 15 ilde gerçekleştirilmiş, topladığı 100 bin
imzayı TBMM’ye ileterek GDO’ların yasaklanmasını talep etmişti. Çalıştayda gdo
karşıtı hareketin aktörleri, talepleri, kullandığı söylemler, mücadele araçları
ve uluslararası bağlantıları ele alındı. Son yıllarda artan gıda aktivizminin
bir sonucu olarak belirli bir farkındalık yaratıldığı, tüketicilerin gıdalarını
ve tarımsal üretimi sorgulamaya başladıklarını ve GDO’lara insan ve çevre
sağlığına olumsuz etkileri, tohumun patentlenmesi, tüketicinin bilgilenme
hakkının ve küçük çiftçinin tohumu saklama hakkının elinden alınmasına yol
açtığı için karşı durduğu ifade edildi.Panelistler son yıllarda yaptıkları
kamuoyu araştırmalarından örnekler vererek toplumun dörtte üçünden fazlasının
GDO’lar hakkında bilgi sahibi olduğu ve % 82 oranında da GDO’lara karşı
olduğunu ifade ettiler. Muğla
Üniversitesi’nden Doç.Dr. Özdemir’in Tübitak desteğiyle yaptığı araştırma,
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin
Türkiye’nin 3 bölgesinde gerçekleştirdiği GDO farkındalığı araştırması ve Greenpeace’in
kamuoyu anketi benzer sonuçları göstermesi açısından anlamlıydı. Çalıştayın
ikinci günü sivil toplum örgütleri,meslek odaları ve baroların temsilcileri,
GDO’ya Hayır Plaformu’nun bileşen örgüt temsilcileri ve aktivistlerinin
katılımıyla ilk günkü tartışmalar
ışığında mevcut sorunların çözümü için ortak çalışmalar ve kampanya düzenleme
imkanları tartışıldı.
2010 yılında çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile birlikte Türkiye’de
GDO’ların ekimine yasak getirilirken ithalat izni Biyogüvenlik Kurulu’nun risk
ve sosyo-ekonomik değerlendirmesine bağlı kılındı. Öte yandan yasa çıkana kadar
çeşitli yönetmeliklerle verilen izinler sonucu genetiği değiştirilmiş 32 çeşit
gıdada ve yem bitkisi 6 ay boyunca yoğun bir şekilde girdi ve denetim ve
kontrolü mümkün olmadı. Son olarak
genetiği değiştirilmiş 3 soya ve 16 mısır çeşidine ithalat izni verilmiş
ve bu yemlere etiketleme zorunluluğu getirilmiş, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu ise gıda amaçlı 29
GDO’lu genle ilgili başvurusunu oluşan toplumsal tepki yüzünden geri çekmişti.
Genetiği değiştirilmiş ve yem olarak kullanılacak 3 kolza ve bir şekerpancı
çeşidiyle ethanol olarak kullanılacak 22 çeşit GD mısırın başvurusu yolda. Denetimlerde
yasak olmasına rağmen GDO’lu gıda ve yem kullanan şirketlere karşı devletin
açtığı davalar devam ediyor. Davaların sonuçlarına göre bu şirketlerin isimleri
kamuoyuna açıklanabilir.
Dr.Barış Gençer Baykan
Bahçeşehir Üniversitesi- Betam