26 Ekim 2011 Çarşamba

II. Yeşil Ekonomi Konferansı: Yeşil Yerel Seçenekler

Yeşil Düşünce ve Heinrich Boll Stiftung Derneği tarafından düzenlenen 2. Yeşil Ekonomi Konferansı, 22 Ekim Cumartesi günü İstanbul/Beyoğlu’nda, Cezayir Toplanti Salonu'nda gerçekleştirildi. Yeşil Yerel seçenekler teması altında düzenlenen konferansta yeşil belediyecilik, yeşil enerji, kent tarımı ve yeşil kent planlaması konuları tartışıldı.

Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Özgür Gürbüz hoşgeldin konuşmasını yaptıktan sonra sözü açılış konuşmaları için Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Yüksel Selek‘e ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Dr. Ulrike Dufner’e verdi. Dufner 2009 yılında düzenledikleri ilk konferansta makro politikalara deği


Şehrin son 5 ila 10 yıl içinde iklim koruma, atık, ulaşım,gürültü, çevresel yönetim, arazi kullanımı alanlarında neler yaptığı son 5 ila 10 yıl içinde neler yaptığı ve ileride ne hedefler koyduğuna


koruma alanı. Şehirde toplu taşıma yaygın ve yurttaşların %99’u bir metro veya otobüs durağına 300 metre mesafede yaşıyor. Hamburg 1990'dan 2006'ya karbon emisyonlarını %15 azaltmış, 2020 hedefi ise %40. İklim koruma için harcanan kaynağın büyük kısmı binalara ve ulaşıma gidiyor. Şehirde rüzgar, güneş ve biyokütle alanlarında çalışan 100’den fazla işletme var ve bu işletmelerin yıllık toplam cirolarının 5 milyar Avro. Avrupa Komisyonu’nun verdiği Avrupa Yeşil Başkent ödülünin başlıca kriterleri, yüksek çevresel standartlar, çevresel iyileştirme ve sürdürülebilir kalkınma alanında mecut ve gelecek projeler ve diğer şehirlere örnek olma kapasitesi. bakılıyor. Türkiye’den Bursa ve Trabzon, 2014 Avrupa Yeşil başkent ödülüne aday.ndikleri, bu seneki konferansta ise yerel düzeyde yeşil politikalar üzerinde duracaklarını söylerken Yüksel Selek, ulusal ve yerel düzeyde bütünsel yeşil politikalar geliştirme konusundaki çabaların henüz istenen seviyede bulunmadığını vurguladı.

Hamburg Kentsel Gelişim ve Çevre Bakanlığı’ndan Dirka Griesshaber sunumunda Hamburg’un 60’lardan bugüne değişimini ve 2011 Avrupa Yeşil Başkenti ödülünü nasıl aldığını anlattı. Hamburg Almanya’nın ikinci büyük kenti olarak karar alma süreçlerinde etkili. Kentin %40′ının

orman, park, tarım alanı ve doğal


Planlama metodolojisini tartışmak lazım

Griesshaber’ın sunumunun ardından Yeşil belediyelerin unsurları” başlıklı ilk oturumda Prof. Dr. Haluk Gerçek (İstanbul Teknik Üni. Öğr. Gör.), Yar. Doç. Dr. Koray Velibeyoglu (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü), İkbal Polat ve Orhan Esen söz aldılar. 3. köprü güzergahının İstanbul’un kuzeydeki orman ve su toplama havzalarının içinden geçtiğini aktaran Prof .Gerçek; yerel yönetim ve yurttaşlar olarak bu projeleri neden durduramıyoruz sorusunu sorarak karşı çıkmak yanında alternatif de sunmak gerektiğini özellikle vurguladı.

Gayrimenkul lobilerinin de ulaşım politikasında etkisi olduğunu ve

İstanbul’da yapılması planlanan 3. Köprü bir ulaşım projesi değil arazi geliştirme projesi olduğunu ifade etti. Gerçek “3. Köprü ve Avrasya Tüneli'ni yerel yönetime Ankara kabul ettirdi, planlarda yoktu. Kent üzerinde çok büyük etkileri olacak, yapılmamalı” derken günümüzde arazinin

kullanım değerinin değil değişim değerinin (rant) önemli olduğunu vurguladı.

60’larda bölücülük olur diye bölgesel planlamanın terkedildiğini anlatan Polat, şehir planlama metodolojisinin demokratik işlemediğini çünkü güçlü çıkar gruplar tartafından yönlendirebildiğini belirtti. Belediye Meclis toplantılarının en büyük gündem konusunun plan tadilatları olduğunu, örneğin tarım yapan çiftçinin dahil edilmediğini ve bu tüm bu sorunlar yüzünden planlama metodolojisinin tartışılmaya açılması gerektiğini vurguladı. Mimari konusuna değinen Orhan Esen

yerelde ciddi izleme mekanizmaları kurmanın elzem olduğunu çünkü ölçek patlaması yaşandığını sözlerine ekledi. İstanbullu’nun su ayak izinin Bulgaristan’dan Düzce’ye kadar uzandığının da altını çizen Orhan Esen, İstanbul’da su tüketiminin körüklenmesinin ana nedeninin İstanbul Belediyesi ne kadar uzaktan su getitirse ihalelerin o kadar çok olması şeklinde yorumladı.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden Yar. Doç. Dr. Koray Velibeyoglu, yeşil kentin sınırları konusunda yaptığı konuşmasına mahalle kavramının yok olmak üzere olduğu tespiti ile başladı. “Bir kenti ne kadar dolaşıyoruz, ne kadar yürüyoruz, ne kadar anlamaya çalışıyoruz?” sorularını yönelten Velibeyoğlu, kentin algılanabilir bir sınırı olması gerektiğini belirterek Aristo’nun: “Kent nüfusu 10 bin kişi olmalı, antik tiyatroda toplanabilen, yüzyüze gelip siyasi kararlar alabilen insan sayısı kadar” sözlerini aktardı. Velibeyoğlu, 20. yüzyılın ilk yarısında Ebenezer Howard’ın İngiltere’de Bahçekent modelini geliştirdiğini ve Engels’in de 1857'de kötü konut koşullarını anlatan bir rapor yazdığını anlattı.


Dikili jeotermal ile ısınıyor


3, oturumda “Yeşil Seçenekler” başlığı altında yerel enerji, yerel ekonomi ve tent tarımı uygulamaları ele alındı. Dikili Jeotermal AŞ. Yönetim Kurulu başkanı Hüseyin Çelik, Dikili’nin jeotermal ile ısıtılmasının bir ütopya olarak görüldüğünü, 2007′de büyük üretim

kuyusu açtıklarını ve 2008′de ise 350 konut

ısıtmaya başladıklarını anlattı. Çelik, 2500 konutun ısıtma altyapısının sonuçlandırıldığını; tüm kamu hizmeti verilen alanların ve okulların jeotermal enerji ile ısıtıldığını; 2011 için 1500 konut, temel hedefin ise 7000 konut olduğunu ekledi. Sözkonusu yatırımların hayata geçirilmesinde en büyük güçlüğün küçük belediye bütçesiyle yapılması olduğunu ve devletten destek alamadıklarını vurguladı. Jeotermal alanların korunmasının da çok önemli olduğunu belirten Çelik, Dikili’de termal turizm ve seracılık koruma bölgesi oluşturulacağının haberini de verdi.


Kars’tan Tohum İzi Derneği‘nden İlhan Koçulu, gıdanın şiketlerin eline geçtiğini,

tohumların kaybolduğunu 2006’dan sonra öğrendiğini belirterek Kars’ta yürüttükleri faaliyeti şöyle anlattı. “Kars’tan göçü nasıl önleriz diye başladık. Gıdamıza, toprağımıza egemen olalım diyerek kültürel ve biyoçeşitliliğin yoğun olduğu köyleri seçtik. 10 köyde kaybolan tohumları ele almakla başladık. Kavılca ve kırmızı buğday başta olmak üzere bir çok çeşidi yeniden ürettik. Tohum satın alıyorduk, gübre ve ilaç istiyordu, 35-40 litre mazot tüketiyorduk. Yerli tohumda az su kullanılıyor, ilaç istemiyor, mazot tüketimimiz 20 litreye düştü. Yerli tohumları kullanmak daha karlı hale geldiğini gördük. Köyler arası bir dayanışma oluştu. Türkiye, Fransa ve Belçika’dan gruplar köylerimizi ziyaret ediyorlar. Köyde 1880′de bir yabancı bir mimarın yaptığı binada.Eko-müze kurduk. Yanında 20m2 satış dükkanı açtık. Hastalıklarda şifalı bitkiler kullanır hale geldik. Çocuklarda ishal ve bazı kadın hastalıklarını iyileştirebildik, bununla birlikte sağlık masrafları da azaldı. Bakkallarda ve

fırınlarda yerli buğday kullanıldığını görünce mutlu oluyorum”.

Yeryüzü Derneği‘nden Aytaç Timur, dünyada kent bahçeciliği adına neler yapıldığını örnekleyerek konuşmasına başladı. “Küba'nın başkenti 2,2 milyonluk Havana'da, şehirlilerin tükettiği besin maddelerinin % 80’i kent bahçelerinde üretilmiş. Moskova'da yaşayanların üçte ikisinin kent bahçesi var. Kanada'nın Montreal kentinde geçen yıl kent bahçelerinde 80 ton üretim yapılmış. Şanghay'da 2500 kilometrekarelik alan yine kent bahçesi.” Timur, İstanbul’da kent bahçeciliği projelerini duyurduktan sonraki gelişmeleri ise şu sözlerle anlattı.


Başakşehir’den Tuzla’ya kadar olan bölgeden 180 kişi bize başvurdu. Bahçeci adaylarıyla buluştuk, toplantı yaptık, fide dağıttık.İki tane çocuk yuvası kent bahçecimiz var.Cocuklar sebze-meyve nasıl yetişiyor öğreniyorlar. İstanbul Permablitz Grubu ve Slow Food Balkon Bahçeciliği konviviyumu ile çalıştık. Belediyeler bizle uzun görüşmeler yaptılar, herhalde oy çıkmaz diye vazgeçtiler.Bahçeciler artarsa belediyeler buna kayıtsız kalamaz. Bu yıl 800 kilo ürün aldık.”

Türkiye’de yavaş şehirler çoğalıyor.


Konferansın son oturumunda Çanakkale 18 Mart Üni. Öğr. Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ferah Özkök sorumlu turizm, Çanakkale 18 Mart Üni. Öğr. Görevlisi Prof. Dr. H. Rıdvan Yurtseven yavaş şehirler ve son olarak BM Habitat AGFE temsilcisi Cihan Uzunçarşılı Baysal, kentsel dönüşüm üzerine sunumlarını yaptılar.

Özkök, başka bir turizm mümkün mü sorusuna yanıt verirken son yıllarda agro-turizm, soft-turizm, sürdürülebilir turizm kavramlarının geliştiğini, eko-turizmin bir turizm çeşidi değil bir yaklaşım olduğunu belirti. Eko-turizmin başlıca kriterleri arasında doğal bir alanı ziyaret, olumsuz etkileri azaltmak, yerele saygılı yapılaşma ve çevresel farkındalığın geldiğini belirtti.

Yurtseven’de, “Yavaş Şehirler” başlıklı sunumunda Citta Slow, sürdürülebilirliği ve örgütlülüğü temel alır. Yavaş Şehirler Slow Food felsefesi üzerine kuruldu. Türkiye’deki yavaş şehirler:Akyaka-Muğla (2011), Gökçeada-Çanakkale (2011) , Taraklı-Sakarya (2011) , Yenipazar-Aydın(2011) ,Seferihisar-İzmir (2009). Baysal da İstanbul’da kentsel dönüşüm ve TOKİ’nin rolü üzerine bir sunum yaptı. Baysal konuşmasında AKP’nin İstanbul’u uluslararası sermayeye pazarlamak üzere marka kent yapmaya çalıştığını, kentsel dönüşüm adı altında yoksul kesimlerin barınma haklarını ellerinden aldığına dikkat çekti. Kentlerin insan üzerine kurulu birer sosyal organizma olduğunu vurgulayan Baysal insanı göz ardı eden kent politikalarına karşı çıkmanın yolunun mahalleleri savunmaktan geçtiğini savundu. Konferans,İstanbul’da kentsel dönüşümü ele alan “Ekümenopolis” belgeselinin gösterimiyle sona erdi. Gösteriden sonra filmin yönetmeni İmre Azem soruları cevaplandırdı.

Konferansın programı için http://www.yesilekonomi.org/

Avrupa Yeşil Başkenti Ödülü

http://ec.europa.eu/environment/europeangreencapital/index_en.htm

Ekümenopolis

www.ekumenopolis.net/


25 Ekim 2011 Salı

Van- Vahit Akça

STGM Bülteni

23 Ekim'de yasadigimiz Van depreminin ardindan, her kentte yardimlari organize ederek Van'a yonlendirmek icin pek cok orgut, kurulus ve gonulluler buyuk bir ozveriyle calismalar yurutmeye basladi. Yaklasan kis ile beraber aciliyeti artan eksikliklerin giderilmesi icin bolgedeki sivil toplum orgutu temsilcilerden aldigimiz ihtiyac listesini sizlerle paylasmak istedik. Guvendiginiz kanallardan yardim yaparken bu listeyi de goz onunde bulundurabilirsiniz. Listedeki ihtiyaclari karsilayabilecek firmalara ve kurumlara da bu cagriyi iletebilirseniz cok seviniriz. Bununla beraber nasil ve nereye yardim yapabileceginiz konusunda bilgi almak isterseniz, yardimlarin hemen her sehirde toplandigi adreslerin bilgisini derleyen, gonullulerin bir araya gelerek olusturdugu internet aglarinin baglantilarini da asagida bulabilirsiniz.


Ihtiyaclar:
  • Kis kosullarina uygun cadir.
  • Battaniye, yorgan, uyku tulumu, mat
  • Isiticilar (Tuplu, elektrikli), cep sobasi, soba
  • El feneri ve benzeri pille calisan aydinlatma gerecleri ile pil
  • Kislik her turlu kiyafet ve ic camasir
  • Kadin pedi, bebek bezi, islak mendil, sabun, anti-bakteriyel jel vb urunler
  • Oyuncak, cocuk kitaplari vb.
  • Bebek mamasi, konserve, kuru gidalar, bakliyat ile enerji verecek cikolata vb urunler.
  • Her turden ilac. (Turk Tabipler Birligi ile Turk Eczacilar Birligi ile iletisime gecebilirsiniz)
  • Her grup kan bagisi (Kizilay'a kan bagisi yapabilirsiniz.)
Internet baglantilari:


Van Depremihttp://vandepremi.org/


Van Depremi Yardim Bilgilerihttp://vandepremi.com/


Yalniz Degilsin Vanhttp://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/


Van Dayanisma Facebook Grubuhttps://www.facebook.com/vandayanisma


Van Dayanisma Twitter

http://twitter.com/#!/VanDayanisma

Yerel ürün arayanlara

Bayramiç-Yeniköy ile tanışmam bir arkadaşın gönderdiği mail sayesinde oldu. Maili okuduğumda ilk hissettiğim duygu samimiyetti. Şehrin bu karmaşasında, göz göze bakıp karşılıklı konuştuğumuz kişilerle kurduğumuz iletişimde bu duygu giderek azalırken, sanal ortamdaki yazıdan bunu hissedebilmek beni heyecanlandırdı. Tabii bu samimiyet duygusunun yanında Bayramiç’te yapılanlar, kişilerin çabası, ortak hedefler, tüm zorlu koşullara rağmen hevesle devam etmeleri de ilgimi çekti.

Midesine düşkün, doğal ve sağlıklı beslenmeye meraklı, yenilikleri takip eden biri olarak Bayramiç’te doğal yolla üretilen besinlerden sipariş verdim, heyecanla gelmesini bekledim. İlk siparişim olduğu için nasıl paketleneceği, gıdaların yolda tazeliklerini yitirip yitirmeyecekleri konusunda tereddütlerim vardı. O nedenle bozulmayacağını düşündüğüm besinlerden sipariş ettim. Bulgur, salça, ekmek, patates, soğan…

Koli geldiğinde merakla açtım. Hepsi birbirinden doğal görünüyordu. Son zamanlarda gördüğüm en minik soğanlar mis gibi kokuyorlardı, tabii benim gibi soğan seven biri için. Patatesler oldukça yumuşak ve ince kabukluydu. Bulgur özünden yitirmemiş, oldukça koyu renkliydi. Salçalar cam kavanozda gelmişti, bu beni sevindirdi. Kavanozun kapağını açtığımda mis gibi domates kokuyordu. Ekmek ise favorimdi, benim gibi ekmek seven ve besin değeri yüksek beslenmeye meraklı biri için yapılmıştı. O kadar sertti ki, eşim en büyük ekmek bıçağı ile güçlükle kesti. Bu bana İstanbul’da yediğimiz ekmeklerin içlerinin ne kadar “boş” olduğunu düşündürdü. Oldukça lezzetli ve bir o kadar da doyurucuydu. Gözümün önünde sıcak bir tarhana çorbası, turşu ve kızarmış köy ekmeğinden oluşan lezzetli menü belirdi.

Yerel üreticinin desteklenmesi, gelişmesi, doğal ve sağlıklı beslenmenin yaygınlaşması adına Bayramiç-Yeniköy ile yeni başlayan tanışıklığımız uzun yıllar süreceğe benziyor. Mustafa Bey’in gönderdiği yeni sipariş listesinde gördüğüm kestaneleri sobada olmasa da fırında pişirip yemeyi iple çekiyorum.

Şafak.

Yavru balık satışını önleyelim

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...