Greenpeace Akdeniz Genel Müdürü Direktörü Uygar Özesmi’ye ekolojik yaşam mücadelesi içinde farklı yerlerde rastlayabilirsiniz. Organik pazarlarda, Kopenhag’da iklim orucu tutarken, iklim yürüyüşlerinde veya Enerji Bakanı’nı nükleerin çözüm olmadığına ikna etmeye çalışırken...
Özesmi, “Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış” adıyla ilk kitabıyla da deneyimlerini, öngörülerini ve doğayla dost bir yaşam kurmak için alternatif politika önerilerini bizimle paylaşıyor. Kitap 9 bölümden oluşuyor ve yazıların bir kısmı daha önce yayınlanmış yazılar olmasına rağmen bölümler bir bütünlük oluşturuyor.
Kitaba adını veren açılış bölümünde anafikir ilk anda veriliyor. Cennet geride kalmıştır. “İnsan cenneti tarım ve teknolojiyle, gücün esareti altında kaybetmiştir” ve bugün cehennemi yaşamaktadır. Cehennemden çıkışın yolu ise doğayla uyumlu bir yaşam kurmaktan geçmektedir.“Sınırlı SINIRI OLACAK Aşmak” ve “Biyolojik Soykırım” bölümlerinde, dünyada ve Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının boyutları ve nedenleri irdeleniyor. Zehirli variller, doğal ve kültürel alanları kemiren maden ocakları, iklim değişikliği, ormansızlaşma gibi ağır sorunların altında ezilmiyorsunuz çünkü Özesmi kişisel deneyimlerini, bilimsel bulguları ve anılarını ölçülü şekilde harmanlayabiliyor. Üslup ile ilgili bir başka nokta da yazarın karmaşık bilimsel süreçler (örneğin iklim değişikliği) veya politik/ekonomik kavramlar (örneğin sürüdülebilirlik sürdürülebilirlik) etrafında yürütülen tartışmaları kolayca özetleyebilmesi. Sözkonusu tartışmaları yakından izleme imkanı olmayan kişilerin de kitabı sıkılmadan okuyabilmesi çok önemli. Özesmi’nin kitapta da yer verdiği Barry Commoner’ın ekolojinin 4 kuralı, kitabın bütününe bir şekilde rehberlik ediyor.
1) Herşey geri kalan herşey ile bağlantılıdır.
2) Herşey mutlaka bir yere gitmelidir.
3) En iyisini doğa bilir.
4) Bedeva yemek diye bir şey yoktur.
Ekolojik yaşamı savunanların teknolojiye ve moderniteye karşı oldukları sıklıkla dile getirilir. Mağarada mı yaşayalım, elektrik mi kullanmayalım, araba mı almayalım şeklinde özellikle bireyin yaşam standartlarına vurgu yapan argümanlar kullanılır. “Vatandaş Bilimi” bölümünde yazar,” ekolojik bakış açısından yeni bilimsel üretim ve teknoloji nasıl olmalı” sorusuna yanıt arıyor ve vatandaşların bilgi üretim ve teknoloji geliştirme süreçlerine daha etkin katılmasını savunuyor. “Güneşe Dönmek” bölümünde üzerinde çok düşünmediğimiz bir gerçeği bize hatırlatılıyor .”En temel enerji kaynaklarımız”aslında güneşe dayanıyor. Oysa biz toprak altındaki fosil yakıtları çıkartarak iklim değişikliğini geri dönülemez noktalara getirerek şansımızı zorluyoruz. Türkiye gibi günlük 7,2 saat güneşten yararlanabilen bir ülkede enerji talebinin %92’si fosil yakıtlardan oluşması ve 40 milyar doların enerji ithalatı için harcanması nedense yöneticilerimizi rahatsız etmiyor. Kyoto ve Kopehnag Kopenhag süreçlerini ve Türkiye’nin posizyonunu anlatan Özesmi uyarıyor: “Türkiye bu tutumla devam ederse karbon müptela ve dünyayı zehirleyen yükesek karbon teknolojilerinin dünya hukuk sistemi dışındaki karanlık kenar mahallesi olabilir”(sf: 139).
“Sudaki İz” bölümünde suya ilişkin karşı karşıya olduğumuz sorunların boyutunu hem de o sorunlarla başa çıkarken kullanılan bilginin, oluşturulan politikaların yerel işbirlikleri ile nasıl kotarıldığına dair iki çarpıcı tablo konu edilmiş ki bence özellikle okunmalı. Kenya’da Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı çerçevesinde gerçekleştirilen su projesi yerel bilgi ve deneyim ile küresel kaynaklar ile nasıl verimli bir şekilde buluşabileceğine güzel bir örnek. Aynı şekilde TEMA Vakfı’nın çalışmaları neticesinde Konya Karapınar Ovası’nda kumul tepelerin genç bir ormana dönüşmesi hikayesi de oldukça ilginç ve öğretici.
“Değişimin Ağları” başlıklı son bölümde “kamu idaresini yönlendirmek için her sektörde ve köşede lidelere liderlere ihtiyaç var” diyen Özesmi tarım, su, barınma, sağlık, eğitim, enerji, sanayi, turizm, ulaşım, iletişim, adalet ve güvenlik konularında ekolojik yaşamı kurmak için nasıl liderlik gösterilebileceğini aktarıyor ve önerilerini hazır reçeteler değil, değişik bölgelerde, ülkelerde yerel birimlerde uygulanabilecek birer yol haritası olarak nitelendiriyor. Dünyada bu tür seslere kulak verenlerin ve uygulayanların sayısı hızla artıyor ve sadece bireyler değil mahalleler, kentler ülkeler ve uluslarası kurumlar da bu yol haritalarını kendilerine model olarak alıyor. Son 40 yılda çevre irili ufaklı binlerce çevre örgütü ekolojik sorunlara dikkat çektiler, politikaları dönüştürdüler ve doğayla dost bir yaşam için yapılması gerekenleri işaret ettiler. Türkiye’de son yıllarda çevrenin giderek daha çok gündeme gelmesine rağmen çevre farkındalığı ve çevre örgütlerine destek oldukça düşük seviyede. Özesmi bu durumun genelde söylendiği gibi ekonomik gelişmeden kaynaklı olmadığını söylüyor ve örgün eğitimde öğretilen vatandaşlık modeline ve 80 darbesinin siyaset ve sivil toplum üzerindeki olumsuz etkilerine işaret ediyor.
Gelelim kitap ile ilgili bir kaç eleştiriye. Öncelikle, kitabın kurgulanmasından önce yazılan ve kısa ve vurucu olması beklenen bölümlerde okuru sorgulatmaya iten öğeler tekrarı doğuruyor. Görsel malzeme hiç kullanılmamış ki birçok bölümde fotoğraf veya grafikler yazarın vurguladığı konuları çok iyi bir şekilde tamamlayabilirdi. Bir de kitap başka bir isim ile potansiyel okuyucusuna ekolojik yaşama dair bir ipucunu daha çabuk verebilirdi. Özesmi’nin çevre örgütlerindeki deneyimi düşünüldüğünde, Türkiye’de çevre STK’larının nasıl daha etkin çalışabileceği, ne tür yaratıcı işbirliklerine gidebilecekleri ve önlerindeki sorunları ve fırsatları nasıl daha geniş bir açıdan değerlendirebileceklerini tartışması beklenebilirdi. Bu açıdan Yasak Meyve’nin bölümlerinin ileride farklı kitaplara dönüşmesi sürpriz olmaz.
Özesmi, okurların kitabı okumayı bitirdikten sonra toplumun doğa ile barışması için harekete geçmesini arzu ediyor. Kestirmeden giderek kitabın arkasındaki çevre STK’larının kapısını çalabilirsiniz veya http://uygarozesmi.blogspot.com/ adresinden ekolojik yaşama dair aklınızdan geçenleri kendisiyle paylaşabilirsiniz. Unutmadan kitabın gelirinin %10’u doğayı koruma çalışmaları için Greenpeace’e için aktarılacak.
Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış
Dr. Uygar Özesmi
TB Yayıncılık
194 sayfa
13 TL
Özesmi, “Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış” adıyla ilk kitabıyla da deneyimlerini, öngörülerini ve doğayla dost bir yaşam kurmak için alternatif politika önerilerini bizimle paylaşıyor. Kitap 9 bölümden oluşuyor ve yazıların bir kısmı daha önce yayınlanmış yazılar olmasına rağmen bölümler bir bütünlük oluşturuyor.
Kitaba adını veren açılış bölümünde anafikir ilk anda veriliyor. Cennet geride kalmıştır. “İnsan cenneti tarım ve teknolojiyle, gücün esareti altında kaybetmiştir” ve bugün cehennemi yaşamaktadır. Cehennemden çıkışın yolu ise doğayla uyumlu bir yaşam kurmaktan geçmektedir.“Sınırlı SINIRI OLACAK Aşmak” ve “Biyolojik Soykırım” bölümlerinde, dünyada ve Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının boyutları ve nedenleri irdeleniyor. Zehirli variller, doğal ve kültürel alanları kemiren maden ocakları, iklim değişikliği, ormansızlaşma gibi ağır sorunların altında ezilmiyorsunuz çünkü Özesmi kişisel deneyimlerini, bilimsel bulguları ve anılarını ölçülü şekilde harmanlayabiliyor. Üslup ile ilgili bir başka nokta da yazarın karmaşık bilimsel süreçler (örneğin iklim değişikliği) veya politik/ekonomik kavramlar (örneğin sürüdülebilirlik sürdürülebilirlik) etrafında yürütülen tartışmaları kolayca özetleyebilmesi. Sözkonusu tartışmaları yakından izleme imkanı olmayan kişilerin de kitabı sıkılmadan okuyabilmesi çok önemli. Özesmi’nin kitapta da yer verdiği Barry Commoner’ın ekolojinin 4 kuralı, kitabın bütününe bir şekilde rehberlik ediyor.
1) Herşey geri kalan herşey ile bağlantılıdır.
2) Herşey mutlaka bir yere gitmelidir.
3) En iyisini doğa bilir.
4) Bedeva yemek diye bir şey yoktur.
Ekolojik yaşamı savunanların teknolojiye ve moderniteye karşı oldukları sıklıkla dile getirilir. Mağarada mı yaşayalım, elektrik mi kullanmayalım, araba mı almayalım şeklinde özellikle bireyin yaşam standartlarına vurgu yapan argümanlar kullanılır. “Vatandaş Bilimi” bölümünde yazar,” ekolojik bakış açısından yeni bilimsel üretim ve teknoloji nasıl olmalı” sorusuna yanıt arıyor ve vatandaşların bilgi üretim ve teknoloji geliştirme süreçlerine daha etkin katılmasını savunuyor. “Güneşe Dönmek” bölümünde üzerinde çok düşünmediğimiz bir gerçeği bize hatırlatılıyor .”En temel enerji kaynaklarımız”aslında güneşe dayanıyor. Oysa biz toprak altındaki fosil yakıtları çıkartarak iklim değişikliğini geri dönülemez noktalara getirerek şansımızı zorluyoruz. Türkiye gibi günlük 7,2 saat güneşten yararlanabilen bir ülkede enerji talebinin %92’si fosil yakıtlardan oluşması ve 40 milyar doların enerji ithalatı için harcanması nedense yöneticilerimizi rahatsız etmiyor. Kyoto ve Kopehnag Kopenhag süreçlerini ve Türkiye’nin posizyonunu anlatan Özesmi uyarıyor: “Türkiye bu tutumla devam ederse karbon müptela ve dünyayı zehirleyen yükesek karbon teknolojilerinin dünya hukuk sistemi dışındaki karanlık kenar mahallesi olabilir”(sf: 139).
“Sudaki İz” bölümünde suya ilişkin karşı karşıya olduğumuz sorunların boyutunu hem de o sorunlarla başa çıkarken kullanılan bilginin, oluşturulan politikaların yerel işbirlikleri ile nasıl kotarıldığına dair iki çarpıcı tablo konu edilmiş ki bence özellikle okunmalı. Kenya’da Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı çerçevesinde gerçekleştirilen su projesi yerel bilgi ve deneyim ile küresel kaynaklar ile nasıl verimli bir şekilde buluşabileceğine güzel bir örnek. Aynı şekilde TEMA Vakfı’nın çalışmaları neticesinde Konya Karapınar Ovası’nda kumul tepelerin genç bir ormana dönüşmesi hikayesi de oldukça ilginç ve öğretici.
“Değişimin Ağları” başlıklı son bölümde “kamu idaresini yönlendirmek için her sektörde ve köşede lidelere liderlere ihtiyaç var” diyen Özesmi tarım, su, barınma, sağlık, eğitim, enerji, sanayi, turizm, ulaşım, iletişim, adalet ve güvenlik konularında ekolojik yaşamı kurmak için nasıl liderlik gösterilebileceğini aktarıyor ve önerilerini hazır reçeteler değil, değişik bölgelerde, ülkelerde yerel birimlerde uygulanabilecek birer yol haritası olarak nitelendiriyor. Dünyada bu tür seslere kulak verenlerin ve uygulayanların sayısı hızla artıyor ve sadece bireyler değil mahalleler, kentler ülkeler ve uluslarası kurumlar da bu yol haritalarını kendilerine model olarak alıyor. Son 40 yılda çevre irili ufaklı binlerce çevre örgütü ekolojik sorunlara dikkat çektiler, politikaları dönüştürdüler ve doğayla dost bir yaşam için yapılması gerekenleri işaret ettiler. Türkiye’de son yıllarda çevrenin giderek daha çok gündeme gelmesine rağmen çevre farkındalığı ve çevre örgütlerine destek oldukça düşük seviyede. Özesmi bu durumun genelde söylendiği gibi ekonomik gelişmeden kaynaklı olmadığını söylüyor ve örgün eğitimde öğretilen vatandaşlık modeline ve 80 darbesinin siyaset ve sivil toplum üzerindeki olumsuz etkilerine işaret ediyor.
Gelelim kitap ile ilgili bir kaç eleştiriye. Öncelikle, kitabın kurgulanmasından önce yazılan ve kısa ve vurucu olması beklenen bölümlerde okuru sorgulatmaya iten öğeler tekrarı doğuruyor. Görsel malzeme hiç kullanılmamış ki birçok bölümde fotoğraf veya grafikler yazarın vurguladığı konuları çok iyi bir şekilde tamamlayabilirdi. Bir de kitap başka bir isim ile potansiyel okuyucusuna ekolojik yaşama dair bir ipucunu daha çabuk verebilirdi. Özesmi’nin çevre örgütlerindeki deneyimi düşünüldüğünde, Türkiye’de çevre STK’larının nasıl daha etkin çalışabileceği, ne tür yaratıcı işbirliklerine gidebilecekleri ve önlerindeki sorunları ve fırsatları nasıl daha geniş bir açıdan değerlendirebileceklerini tartışması beklenebilirdi. Bu açıdan Yasak Meyve’nin bölümlerinin ileride farklı kitaplara dönüşmesi sürpriz olmaz.
Özesmi, okurların kitabı okumayı bitirdikten sonra toplumun doğa ile barışması için harekete geçmesini arzu ediyor. Kestirmeden giderek kitabın arkasındaki çevre STK’larının kapısını çalabilirsiniz veya http://uygarozesmi.blogspot.com/ adresinden ekolojik yaşama dair aklınızdan geçenleri kendisiyle paylaşabilirsiniz. Unutmadan kitabın gelirinin %10’u doğayı koruma çalışmaları için Greenpeace’e için aktarılacak.
Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış
Dr. Uygar Özesmi
TB Yayıncılık
194 sayfa
13 TL
Barış Gençer Baykan
Bahcesehir Universitesi BETAM Araştırma Görevlisi
Not: Bu yazı ilk olarak 22 Ocak 2011 tarihli BirGün Kitap ekinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder