7-18 Aralık 2009 tarihlerinde 192 ülkeden 15 bin delege, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMDİÇS) 15. Taraflar Konferansı’nda bir araya geliyor. Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenecek zirvede küresel seragazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumda finansal ve teknolojik yardım konularında bağlayıcı bir anlaşmaya varılması için müzakereler yürütülecek. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında kimin hangi sorumlulukları alacağı sorusu tartışmalara damgasını vuracak
Kopenhag müzakereleri yaklaşırken Eylül 2009’da yayınlanan “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”nde Türkiye’nin” iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunacağı” vurgulanmıştı. Özel koşullar arasında “Türkiye’nin kişi başı GSYİH bazında, Kyoto Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri bulunan Ek–1 Ülkelerinin tamamı, ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek–1 Dışı Ülkelerin birçoğu ile mukayese edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine sahip olması ve sanayileşme seviyesi olarak henüz diğer OECD ve BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede olmaması” gösteriliyordu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin 2012 sonrası alacağı yükümlülük üzerine "2020 yılı sera gazı emisyon miktarından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, nükleer santrallerin kurulması ve demiryolu taşımacılığına geçilmesi gibi sebeplerle yüzde 11 oranında artıştan azaltım yapılabileceğini ifade ettik" açıklamasını yaptı.
İklim Değişikliği Sekreteryası’nın yayınladığı, Ek 1 ülkelerinin Emisyon Envanterleri Sentez Raporu'na göre Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 332 milyon ton olan seragazı emisyonları, 2007 yılında 372 milyona ulaşmış durumda. 1990-2007 yılları arası gerçekleşen yüzde 136’lık artış, Türkiye’yi Ek 1 ülkelerinin içinde emisyonlarını en çok arttıran ülke haline getiriyor. Türkiye’yi yüzde 82 ile İspanya ve yüzde 55 ile Avusturya izliyor. Şekil 1’de görüleceği üzere Türkiye’nin seragazı emisyonları 80’li yılların ortalarından itibaren hızla atmaya başlamış ve ekonomik krizlerin hissedildiği 1988, 1994,1999 ve 2001 yılları dışında devamlı artmış.
Barış Gençer Baykan ve Hande Paker tarafından Bahçeşehir Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi ( betam) bünyesinde yayınlanan bu araştırma notunun tamamına ulaşmak için TIKLAYINIZ