15 Eylül 2009 Salı

Permakültür: Sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı

Eylül ve Ekim aylarında Amerikalı permakültür uzmanı Penny Livingston Stark’ın katılımıyla iki permakültür (sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı) çalıştayı gerçekleşecek. Çalıştayların ilki 19-27 Eylül’de Fethiye Pastoral Vadi’de, ikincisi ise 8-11 Ekim’de İstanbul’da düzenlenecek. Sürdürülebilir bir yaşamın müjdesini veren permakültür, hayatlarımızı, yaşam alanlarımızı ve toplumlarımızı nasıl daha sürdürülebilir, sağlıklı ve keyifli kılacağımıza dair pratik çözüm önerileri sunuyor. Permakültür çalıştayları ile ilgili detaylı bilgi için http://surdurulebiliryasam.wordpress.com/ veya kolektifbilinc@gmail.com
Çalıştayları organize eden Filiz Telek permakültürle ilgili bir yazısını paylaşıyor bizlerle.


Permakültür: Sürdürülebilir yaşam alanları tasarımı
Filiz Telek

*Bu yazı Penny Livingston –Stark’ın “So what’s permaculture?” yazısından alıntılarla hazırlanmıştır.

Yıllar önce Kanada’danın kırsalında yaşadığım dönemde Bill Mollison’un “Permakültüre Giriş” kitabıyla karşılaşmış ve böylece sürdürülebilir yaşam için bir tasarım sistemi olan permakültürle tanışmıştım. Yaşadığım yerde arkadaşlarımla deneysel bir permakültür bahçesi yaratmıştık o yaz. Oldukça sert bir toprak üzerinde karton kutu, gübre, mutfak atıkları ve bahçeden toplanan yapraklar ve otlardan oluşan organik bir katmanın (malç) içine tohumlarımızı ektikten sonra heyecanla sonucu beklemiştik. Kendi kendime, bu bahçeden ürün alırsak permakültür denen bu tasarım sistemini öğreneceğim ve paylaşacağım diye söz vermiştim. Bir kaç ay sonra bahçemiz tüm bereketiyle inanılmaz lezzetli sebzeler sunduğunda bize permakültürün gücüne inanmış ve bu işi öğrenmeyi kafama koymuştum...

İçinde bulunduğumuz küresel geçiş süreci[*]nde her birimize düşen sorumluluk ne? Pek çoğumuz dünyadaki endişe verici durumun fazlasıyla farkındayız. Bir yanda terörün tüm dünyada yarattığı gerilim, bir yanda yaşamları tüketmeye devam eden açlık ve fakirlik, bir yanda kendi türümüzün yaşam olasılığını tehdit eden ekolojik kriz. Kendi ekosistemini bilerek yokeden herhangi bir yaşam formu tehlikeli bir şekilde dengesini kaybetmiş demektir. Batı’nın materyalist, güç ve hırs odaklı bakış açısı tüm dünyaya yayılırken kaynakları tüketmeye ve hayatlarımıza anlam veren kutsal şeyleri katletmeye devam ediyor.
Böyle bir sürecin içinde, hem hayatlarımızda bolluk ve bereket yaratmak, hem doğayla yakın bir ilişki geliştirmek hem de karşı karşıya olduğumuz ekolojik krize çözümler üretmek mümkün mü? Giderek daha pahalı bir hale gelen fosil yakıtlar kullanılarak uzak ülkelerden ithal edilen gıdalara olan bağımlılığımızı nasıl azaltabiliriz? İhtiyaçlarımızı yaşadığımız yerlerdeki kaynaklardan karşılayabilir miyiz? Suyumuzu nasıl temizler, atıklarımızı kaynağa nasıl dönüştürür ve çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşamlarını güzellik, sağduyu, bilgelik ve sevgi ile nasıl daha zengin kılabiliriz? Permakültür aradığımız cevap olabilir mi?
Permakültür, şehirlerde ve kırsal alandaki insan yerleşimlerinde uygulanabilecek bir dizi ekolojik prensip ve yöntemlerden oluşan bir tasarım sistemidir. Permakültür prensipleri, gıda, enerji, barınak ve diğer materyal ve materyal olmayan ihtiyaçların karşılanması için hayli üretken sistemlerin tasarımını mümkün kılan bir zihniyetin gelişimini sağlar. Bu prensipler, doğanın ve doğal döngülerin dikkatli gözlemini temel alır ve her türlü coğrafya, iklim ve kültürde uygulanabilir.
Tazmanyalı Bill Mollison ve Avustralyalı David Holmgren permakültür konseptini 1970lerde yaratmışlar. O zaman sürdürülebilir kültüre karşılık gelen bir kelime olmadığından “kalıcı tarım” (permanent agriculture) kavramını ifade edebilmek için permakültür (permaculture) deyimini kullanmışlar; tarım ve kültür birbirini etkiledikleri için bu, zamanla “kalıcı kültür”e (permanent culture) dönüşmüş. Bir başka deyişle, insanlık olarak sınırsız bir süre için hem kendi ihtiyaçlarımızı hem de yeryüzünün ihtiyaçlarını gidererek nasıl yaşayabiliriz sorusunun ilhamıyla almış permakültür ismini bu akım. Permakültür ilk olarak Mollison tarafından 1981’de öğretilmeye başlandı. Permakültür tasarımcıları doğal ekosistemlerin dengesine, çeşitliliğine ve direncine sahip ve tarımsal olarak üretken ekosistemler tasarlarlar; tasarımlarında su kullanımı, barınak ve enerji sistemlerini ve yenilebilir ve farklı amaçlarla kullanılan yıllık ve çok yıllık bitkiler, su ürünleri ve hayvancılığı birbirini destekler şekilde bir arada kurgularlar.

Permakültür, eski yeni, farklı gelenek ve disiplinlerden teknikleri ve prensipleri buluşturan bir sistemdir; kabilelerin toprağı kullanış yöntemlerinden saman, taş, toprak ve bambu gibi doğal yapı malzemelerine ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geleneksel kullanımına kadar pek çok evrensel bilgiyi bünyesinde harmanlar.
Uluslararası olarak tanınan permakültür sertifikasını almak için iki haftalık yoğun tasarım kursuna katılmak gerekiyor. Bu kurslar Türkiye dahil tüm dünyada düzenlenmekte.
İçeriği kültürel, dini, politik ve ekonomik sınırları aşan permakültür kurslarına 1981 den beri binlerce insan katılmış ve global bir permakültür ağını oluşturmuşlar. Permakültür tasarımı yapan bütün bu insanların çalışmaları, en az iş gücü ve girdiyle verimliliği hedefleyen sürdürülebilir yaşam modelleri oluşmasını sağlamıştır.

Permakültürün etik anlayışıPermakültürün etik anlayışının temelini yeryüzünün korunması oluşturur. Bu anlayışa göre tüm yaşam sistemlerinin sürmesi, insanların, evcil hayvanların ve vahşi yaşamın varolmak için ihtiyaç duydukları kaynaklara erişimleri ve ihtiyaçları ötesinde zenginliği, gücü ya da toprağı ellerinde tutmamaları gereklidir. “Fazlalığı paylaş” permakültürün kuralıdır. Doğayı gözlemlediğimizde genel kural olarak türlerin birbiriyle kooperasyon halinde olduklarını görürüz. Permakültür tasarımcıları bundan ilhamla standardizasyon ya da rekabet yerine kooperasyona değer verirler.

Permakültürün verdiği umut
Permakültür kavramı, ekolojik krizin farkındalığından doğdu. Permakültür, insanların kendilerini ölen bir sistemden bağımsız kıldıkları ve üzerinde yaşadıkları toprakları en temel ihtiyaçlarını gidermek için kullandıkları bir dünya vizyonu sunar bize. Permakültür ile tasarlanan bir sistemde giderek daha az iş gücüne gerek olacağından yaratıcılık ve sosyal sorumlulukla ilgili işlere daha çok zaman kalır. İnsanlar, yaşadıkları yerlerin ne kadar yakınında üretim yapılabilirlerse, o kadar doğal ormanı ve vahşi yaşamı yokolmaktan kurtarabiliriz.


[*] Geçiş süreci: İnsanlığın ve yeryüzündeki diğer canlıların varlığını tehlikeye sokacak derecede mekanistik; tüketim ve büyüme odaklı endüstriyel bir sistemden, doğayla uyumlu ve sürdürülebilir bir sisteme geçiş yaptığımız süreç.

Ekoloji Forumu

3. Köprü Cinayettir- Vahit Akça


Haftanın Yeşil Gündemi



Denizin Tanıkları



GREENPEACE Akdeniz’in fotoğrafçı Aytunç Akad ile beraber hazırladığı ‘Denizin Tanıkları’ isimli fotoğraf sergisi açıldı. Sergi, geleneksel yöntemlerle avlanmaya devam eden kıyı balıkçılarının sorunlarını konu alıyor, onların öykülerini anlatıyor. Sergi, 4-15 Eylül arasında ‹stanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası Sergi Salonu’nda, 16- 30 Eylül arasında ise ‹DO Kadıköy ‹skelesi Sergi Salonu’nda yer alacak. Sergide fotoğrafların yanı sıra Necdet Özaktin’in çektiği balıkçı röportajlarından oluşan bir video gösterimi de yapılacak. Greenpeace, denizlerin zenginliği ve hayatlarını ona bağlı sürdüren balıkçıları yaşatmak için bu sergi ile beraber altı ay sürecek bir imza kampanyası başlatıyor. “Akdeniz için var mısın? Yok musun?” imza kampanyası, herkesi denizlerimizi ve balıkçılarımızın geleceğini korumak için harekete geçmeye çağırıyor. Greenpeace, dünya denizlerinin sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğe sahip olabilmesi ve iyileştirilebilmesi için denizlerimizin yüzde 40 ‘ını kapsayacak bir geniş ölçekli deniz rezervleri ağı oluşturulması için kampanya yürütüyor. http://www.greenpeace.org.tr/

Bir daha olmasın diye

TEMA Vakfı, "Sırada Neresi Var?" başlığıyla yaptığı açıklamada, sel felaketlerinin önüne geçilmesi için şunları önerdi.•Ormansızlaşma ve bitki örtüsünün tahribine son verilmeli,•Sel ve heyelan tehlikesi bulunan alanlar ağaçlandırılmalı, bitki örtüsü korunmalı ve artırılmalı,•Başta ‹mar olmak üzere, Yeraltı Suları ve Kıyı Koruma yasaları yeniden düzenlenmeli,•Önceden önlem alabilmek için, sel başta olmak üzere Afet Eylem Planları hazırlanmalı,•Sorunun yaşandığı bölgelere ait sel ve erozyon haritaları çıkarılmalı,•Tespiti yapılan bölgelerin imar planları felaketlere göre yeniden düzenlenmeli•‹mar aflarına son vermeli,•Dere yatakları imara açılmamalı, kaçak yapılaşmaya göz yumulmamalı•Yol güzergâhları dere yatakları içinde yer almamalı,•Yol yapımlarında (özellikle Karadeniz bölgesinde) kıyılara ve eğimli arazilere müdahalede dikkatli olunmalı, önlem alınmalı,•Yerleşim yerleri, yol güzergâh seçimleri ve arazi kullanım planlamasında bilimsel çalışmalar göz önüne alınmalı, zemin etütleri yapılmalı•Yanlış tarım uygulamalarından ve arazi kullanımlarından vazgeçilmelidir.•Bölgesel ve ülkesel ölçekte arazi kullanımı planlaması yapılmalıdır.



14 Eylül 2009 Pazartesi

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...